7 Eylül 2014 Pazar

180 09 Eylül 2014 Salı 19:30 GEZİ REHBERİ .....................................Şöyle bir Susurluk


Şöyle bir Susurluk


Susurluk, Balıkesir'in bir ilçesi. Nüfusu 24 bin dolayında. İlin kuzey doğusunda yer alıyor.

Çevresinde Balıkesir'den başka Bandırma, Karacabey, Mustafa kemal paşa, Manyas, ve Kepsut ilçeleri var.

Bulunduğu yer, zamanında Karesi Beylerinden İne Bey Vakfına ait ormanlık ve bataklık boş bir arazi imiş. İne Bey’in torunları burasını Susığırlık adı altında bir çiftlik halinde idare etmişler. Daha sonra 1634'te Karaman tarafından gelen akıncılar, Hacı Hatip Oğulları buraya yerleştirilmiş.

1858 ve 1878 Türk-Rus savaşında Anadolu’ya göç eden Bulgaristan ve Kafkas Göçmenleri gelmiş. Sonraları Ahmet Vefik Paşa tarafından iskan ettirilen Türkmen aşiretleriyle giderek kalabalıklaşmış. 1892'de bucak, 1926'da ilçe olmuş.


Deniz seviyesinden ortalama 63 m yükseklikte. Doğudan Çataldağ (1336m), batıdan Keltepe (881m) yükseltisi ile çevrili. Ortasından (Simav) Susurluk Çayı geçiyor. 


Susurluk ekonomisi ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılığa bağlı. Arazisi sulu tarıma elverişli. Özellikle Şeker fabrikası nedeniyle geçmişte pancar ekimi çoktu. Ancak şimdi yerini başka alternatif ürünler almış durumda. Mesela son yıllarda meyveciliğin arttığı gözleniyor. 

Şeker pancarı küspesi ve melas sayesinde burada hayvancılık bir hayli canlı kalmış. Ayrıca önemli bir keçi ve koyun varlığına sahip. Belediye mezbahamız da bir zamanlar bölgenin adeta kuzu kesim merkeziydi. Şu anda daha modern entegre tesisler var ve ilçe gerçekten ciddi bir et potansiyeli taşıyor.

Bölgenin süt üretimi zaten Türkiye çapında önde gelir. Bu yüzden Yörsan gibi önemli bir üretim tesisi var. 

Susurluk tarihten bu yana hep Bursa ve İstanbul’a geçen kervanların konaklama yeri olmuş. Bu yüzden köpüklü ayranı ile meşhur. Gelip geçen yolculara ikram edilen ayran eskiden manda (su sığırı, camız) yoğurdundan yapılırmış. Şimdilerde manda çok azaldı, ama süt ve yoğurt yine bol. Ayrıca yol üstü mola yerlerimiz çok ve geleneksel ayran ikramı biraz da çeşitlenmiş durumda. Günümüzde Susurluk, köpüklü ayranın yanında çiğ börek ve peynirli tostu ile de biliniyor.


Susurluk'ta ilk durağımız Günaydın köyü. Eski ismi Mana. Bu ismi ulu yeşil meşe ve çınar ağaçlarının koyu gölgeleri altında gürül gürül akan Mana çeşmelerinden almış. 

Orası dedelerimin yaşadığı, ailemin geldiği köy. Doğduğum, ilk çocukluğumu geçirdiğim, hala kütüğünde kayıtlı olduğum köy. Susurluk'tan kuzey batıya Keltepe'ye doğru 7-8 km sürekli yükselen eğri büğrü ama düzgün bir yolla ulaşılıyor. 

Sırtını verdiği Keltepe yükseltisinin eteğine kurulmuş. Güney Kafkasyadan göçüp buraya yerleştirilen Gürcülerle, bu civarda göçer halde yaşayan Yörüklerin yerleşik hayata geçmesiyle oluşmuş. Aşağı yukarı 150 yıllık bir yerleşim yeri.

Eskiden epey canlı ve yoğunken şimdilerde hane sayısı oldukça azalmış durumda. Zaten önemli bir kısmı altmışlı yıllardan itibaren Susurluk'a yerleşmişti. Kalanların gençleri de gerek tahsil, gerekse iş için dışardalar. 
Bu defa gelişimizin nedeni Sökün çeşmesinin yeni halini görmek. Bunun için önce köyün altındaki mezarlığı geçiyor, sonra da ulu bir çınarın altındaki asırlık sökün çeşmesine ulaşıyoruz.

Önünden geçen yol Günaydın  ve İclaliye (Keltepe) köylerine buradan ayrılıyor. Yol tamir edilip dolduruldukça çeşme de zamanla yol seviyesinin altında kalmış. Tabi yılların tahribatı da vardı üzerinde. Bu nedenle geçen yıldan bu yana onarılıp yenilenmesi gündemdeydi. 

24 Mayısta yapılan bu yılki Sökün Çeşmeleri buluşmasında start verildi ve bir bağış kampanyası başlatıldı. Atılan adım olumlu karşılanmış ki, çok kısa sürede çeşmemiz yenilenmiş. 

Hatta yukardan akıp önündeki köprüye ulaşan küçük derecik bile beton bir kanalla toprak altına alınmış. Böylece çeşmenin önünde daha büyük bir alan ortaya çıkmış.

Bizim buralarda insanlar su hayrına asla hayır demezler zaten. Köyden, Susurluk'taki ailelerden, dışardaki gençlerden kısa sürede yeterli destek alınmış. Ustamız Hayrettin amca da zaten köyün böyle hayır işlerine en önce koşanlardan biri.

Çeşmenin ve çevresinin yeni halini gördük, görüntüledik ve serin suyuyla da elimizi yüzümüzü yıkadık. Suyundan kana kana içtik.

Yenilenme fikri sahiplerinden, yapanlardan, destek olanlardan Allah razı olsun. Çeşmemiz yol seviyesinden daha yukarıda, daha uzun ve bayağı heybetli görünüyor.

Ümit ederim bahara kadar karşı tarafındaki engebeli düzlük te ıslah edilir ve Sökün çeşmesi buluşmaları daha geniş ve güzel bir ortamda gerçekleşir. Böylece aslında Susurluk da yeni bir mesire alanına sahip olmuş olur.


Susurluk'taki ikinci durağımız bu defa tam karşı tarafta, yani Çataldağ eteklerinde. Karaköy Balıkesir iline 47, Susurluk ilçesine 5 km uzaklıkta. 

Köyün hane sayısı 220, nüfusu da 700 civarındaymış. Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı olup ulaşım asfalt bir yolla sağlanıyor. Köyün kurucuları Oğuz Türklerinin Kayı Boyuna bağlı Karakeçili yörükleriymiş. Bilecik Domaniç üçgeninden sonra Karesi topraklarına yayılmışlar. 

Bu yüzden Balıkesir topraklarında 65 adet Karakeçili köyü bulunuyormuş. Karaköy, Kepsut'a bağlı 20, Dursunbey'e bağlı 5, Mustafakemalpaşa'ya bağlı 14 Karakeçili köyü ile akrabaymış. 

Susurluk'dan Karşıyaka köprüsüyle dereyi geçip, Buzağılık köyü üzerinden asfaltı eskimiş bir yolla Karaköye ulaşılıyor. Yol kıvrıla kıvrıla dağa doğru çıkarken ardınızda nefis bir Susurluk manzarası görebiliyorsunuz.

Karaköy'e gitme sebebimiz bir aile dostumuzu ziyaret. Diğerleri gibi çiftçilik ve hayvancılık yapıyor. Bizi domates biber ektiği bahçesine götürecek.

Bir müddet dostumuzun evinde ağırlanıyoruz. Yaşlı bir annesi, iki oğlu, bir gelini bir de bir buçuk yaşında bir kız torunu var. Muhabbet sırasında ilginç bir şey öğreniyoruz. 

Bu köyde evi olmayan, malı olmayan genç evlendirilmezmiş. Önce evi yapılır, genç evlilere biri oğlan, diğeri kız babasından iki inek verilir, onar tane de altın bilezik yapılırmış. Böylece gençlerin evlendiklerinde asgari geçimlikleri sağlanmış olurmuş. Bu yüzden gençler geçim kaygısıyla köyü terk etmezler, köyün nüfusu da diğerlerinin aksine azalmaz artarmış.

Doğrusu bu köyün insanlarının çalışkan olduklarını duyuyor biliyordum ama bu denli sağlamcı bir geleneğe sahip olduklarından haberim yoktu. 

Bu formül boşalan köylere, ekilip biçilmeyen tarlalara, azalan hayvancılığa adeta bir panzehir gibi geldi bana. Bence üzerinde durulması, teşvik edilmesi gereken numunelik bir uygulama bu.

Bizzat bahçeden kendi elllerimizle domates, biber, patlıcan, fasulye topladıktan sonra köyden ayrılıyoruz. 

Aşağıya doğru inerken sol yanımızda Balıkesir'den gelen yol görünüyor. Susurluk nehrinin açtığı vadi boyunca ilerliyor. Harika bir manzara. 

Buzağılık'tan itibaren yol sıcak asfalt yapılmış. Bizim köyün yolunun da bir kısmı öyleydi. Anlaşılan Büyükşehir hizmete başlamış. Hayırlı olsun.


Çataldağ'dan gelen ve Susurluk nehriyle birleşen Çaylak suyunun ağzını geçiyoruz. Ünlü Çaylak Mesire Yerimiz dağa doğru birkaç km daha içerde. Yukardan inen bu dere ilçenin çok eski bir su kaynağı. Yumuşak, içimi güzel ve kaynak suyu tadında. Çocukluğumda sokak çeşmelerinden bu su akardı. 

Sonraları nasıl olduysa Susurluk halkı dere yatağına vurulan sondajlarla daha kaba ve karışık bir su içmek zorunda kaldı. Halbuki hem şehir şebekesi yenilenmiş, hem de Çatal dağa bir gölet bile yapılmıştı bu amaçla. Yıllardır belediye seçimlerindeki gündem maalesef budur ve tartışmalar hep bu konu üzerinedir. Nihayet şimdi yeniden bu çaylak suyunu evlerdeki çeşmelerden akıtmaya çalışıyorlar. İnşallah başarırlar.

Geçtiğimiz günlerde memleketim Susurluk ve iki köyünü ziyaret ettik. Bu yazımda insanların belki de her yıl içinden gelip geçtikleri, ayran içtikleri bu yeri, kısmen de olsa daha yakından tanımalarını istedim.

Şayet çarşamba günü geçiyorsanız, imkanınız da varsa lütfen yoldan içeri giriverin. Haftada bir o gün kurulan pazarımızı ziyaret edin, bolluğu bereketi görüp şaşıracaksınız. Hiç değilse tesislerimizde süt ürünlerimizi tadın. İnanın burayı seveceksiniz.

İnanmıyor musunuz ? O halde siz de gelin, gezin ve görün.




179 07 Eylül 2014 Pazar 23:38 ZAMAN DURAKLARI...........................Beş Eylül Kurtuluş Şenlikleri


Beş Eylül Kurtuluş Şenlikleri


5 Eylül 1922 Susurluk’un düşman işgalinden kurtuluş günü. Bu yüzden ilçede her yıl Beş Eylül Kurtuluş Şenlikleri yapılır.


Yeni seçilen Belediye başkanı Hüseyin Hızlıoğlu'da bu geleneği devam ettirenlerden. 

Genç belediye başkanı Hızlıoğlu dürüst, çalışkan, ilçede sevilen bir yönetici. Bu yılki şenlikler 26. Beş Eylül Ayran ve Kültür, Sanat Festivali adı altında beş gün boyunca programlanmış.


02 Eylül 2014 Salı            :Murat DALKILIÇ Konseri (Yer :Lunapark Yanı, Saat 21:30)
03 Eylül 2014 Çarşamba    :Kolpa Konseri (Yer : Lunapark Yanı, Saat 21:30)
04 Eylül 2014 Perşembe:Bahadır Cüneyt YALÇIN Söyleşi ve İmza Günü (Yer : Park Düğün Salonu, Saat 18:00)Yusuf GÜNEY Konseri (Yer : Lunapark Yanı, Saat 21:30)
05 Eylül 2014 Cuma          :Kurtuluş Etkinlikleri – Kortejler – Folklor Gösterisi – Kutlamalar –
                                      Mehteran Gösterisi (Yer : Hükümet Konağı Önü, Saat 10:00)
                                      Dursun Ali ERZİNCANLI Konseri (Yer : Lunapark Yanı, Saat 21:30)
06 Eylül 2014 Cumartesi    :Fettah Can Konseri (Yer : Lunapark Yanı, Saat 21:30)

Biz programa 4 Eylül günü dahil olduk. O gün oğlumuz Bahadır Cüneyt YALÇIN'ın "Mütevazı Bir İntikam" adlı mizah romanının Söyleşi ve İmza Günü vardı.

Susurluklu genç yazar, oğlumuz B.Cüneyt Yalçın Ankara'dan Susurluk Belediyesinin konuğu olarak 5 Eylül Ayran ve Kültür Sanat Şenliğine gelmişti. 

Mütevazı bir intikam April yayınlarından çıktı. Bu yılın Mart ayında basıldı ve yayınlandığından itibaren en büyük kitapevlerinin vitrinlerinde yer aldı.

Zaman zaman yayınevinin organize ettiği söyleşilere ve imza günlerine katılıyor. Susurluk'takiyle birlikte sanırım Marttan beri bu yıl beşincisi olmuş olacak. Bu kapsamda Mayıs ayında da dedelerimizin köyü Günaydın (Mana) Sökün Çeşmeleri Buluşması'na da katılmıştı.

İlk bakışta polisiye sanılan "Mütevazı bir intikam" aslında ilginç bir mizah romanı. Evet, romanda suçlular, hapishane, polis, kaçma kovalamaca da var ama, içeriğinde asıl insanların akıp giden iç yolculukları gülümseten, düşündüren bir dille hikaye ediliyor.

Böyle bir yolculukta yolları kesişen insanlar Ankara'dan başlayıp Edremit Akçay meydanında biten mütevazı bir intikamın peşindeler.

Gelen konuklar sağ olsunlar onu yalnız bırakmadılar. Bizi de onurlandırdılar. Şeref misafirlerimiz arasında sayın Balıkesir Valisi Ahmet Turhan, Susurluk Kaymakamı Mahmut Nedim TUNÇER ve Belediye başkanı Hüseyin Hızlıoğlu da vardı.

Cüneyt söyleşini iki bölüm olarak hazırlamıştı. İlk bölümü ayaktaydı. Daha çok Susurluk'la ilgili anılarıyla süslenmişti. İkinci bölümse kendisinden ve kitabından seçilmişti. 

Aslında komik şeyler, kendi mizah üslubunda şeyler anlatmak istediğini biliyorum. Ancak, yerine göre farklı şeyler de yapması gerekiyor işte.

Mesela Sökün buluşmasında yaptığı konuşma kitap standlarında yaptığı söyleşilerden farklıydı. Bir yazar olarak değil, genç olarak bile henüz onu tanımayan akrabalarına  tanıtmıştı kendini

Ayaktaydı, mikrofona söyledikleri samimiydi, içtendi ve duygu yüklüydü. Bu yüzden eminim bundan böyle ne o onları, ne de onlar Cüneyt'i unutmayacak.

Böylece aslında mikrofonla yolculuğu da başlamış oldu Cüneytin. Susurluk'ta da sunumu başarılıydı, güzel şeyler anlattı. Özellikle de sözlerini kitabına Mütevazı bir intikam'a getirmesi çok hoştu. Bir evlat olarak oğlumuzla gurur duyduk.

Cuma günü sabah daha tören başlamadan hükümet konağının önünde, park duvarının üstündeydik. Yıllar olmuştu beş eylül kutlamalarını görmediğimiz.

Önce Başkan Hızlıoğlu konuştu. Kısa ama etkili bir konuşmaydı. Duygularımızı kabarttı. Bitirdiğinde kürsünün yanına geçti ve "Bu protokol konuşmasıydı. Şimdi size bir Susurluk'lu olarak hitap ediyorum dedi. 

Herkes merak etmişti.  Verdiği haber kaymakam Mahmut Nedim TUNÇER'in Polatlıya tayin olduğuydu. Gerçekten kaymakam beş yıldan beri Susurluk'ta görev yapıyordu ve Susurluk'ta kendini sevdirmiş nadir yöneticilerden biriydi.


Bu yüzden başkandan sonra gelen kaymakamın sözleri daha çok bir veda konuşması oldu. Bir süredir tanışıyoruz. Bende de çalışkan dürüst bir idareci izlenimi bıraktı. Onun için terfi anlamına gelen bu atamadan sonra kendisinin orada da başarılı olacağına inanıyorum.


Programın devamında önce Anadolu lisesi folklor grubu çıktı meydana. Gösterileri çok güzeldi. Onları 24 Mayısta Sökün Çeşmesi Buluşmalarında da izlemiştim. Gerçekten hocalarını ve kendilerini yürekten tebrik ederim. 

Caddenin ucunda Mehteran bölüğü göründünde her zamanki gibi gönüllerimiz hopladı adeta. 

Sanırım Balıkesir'den gelmişler. Verdikleri konseri, gösteriyi keyifle izledik. Töreni izleyenleri coşturdular. Onları izlerken insan ister istemez savaş meydanlarında ordumuza şevk, düşmanımıza korku salan bu kös ve zil seslerini aklına getiriyor. 

İyi ki atalarımızdan bize böyle bir miras kalmış.  Bize özgü, bize uygun ve bizden bir müzik bu. Hiç bir bando mehteran tadını, coşkusunu vermiyor.

İşte nihayet kortej başladı. Küçüklüğümden beri bildiğim sahneler bunlar. Susurluk esnafı araçlarıyla geçiyor ve halka ürettikleri, sattıkları her neyse küçük paketler halinde saçıyorlar. İnsanlar da kapış kapış oluyorlar.

Özellikle de çocuklar bu geçitin olmazsa olmazları. Değişen zamanın getirdiği yeni teknoloji araçlar. 

Bizim zamanımızda süslenmiş eski kamyon kasaları ve traktör römorkları kullanılırdı bu iş için. Şimdi ise minübüsünden, otobüsüne, otomobilinden kamyonete, traktörden iş makinelerine kadar araçlar çeşit çeşit. 

Yine süslenmişler, yine halka bir şeyler atıyorlar. Yine insanlar ellerini uzatmış saçılan poşetleri, kutuları, torbaları kapmaya çalışıyorlar. Çocuklar yine en ön saflarda.

Yalnız bu kez bir görevli elinde mikrofon sürekli ikaz ediyor araç sürücülerini, dalgalanan kalabalığı. Aman bir kaza olmasın, özellikle çocuklara dikkat edilsin diye özen gösteriliyor.

Biz artık büyük anne, dede olduk ya, sadece seyrediyoruz manzarayı, eski günleri de anarak. Her geçen aracı-esnafı "Aa..bu da varmış, bak şu da geçiyor !" gibi tanıyarak. Atılıp havada dönen her kutuyu, poşeti takip edip kapışıldığını sanki bize düşmüş gibi keyifle izleyerek.

Kortej bitti, birdenbire tanıdık bir ses daha duyuluyor caddenin öteki ucundan. Bunlar bizimkiler !.. İlçemizin sevimli roman müzisyenleri. Hepsi beyaz gömlek, siyah pantolon bir bando ciddiyetiyle uygun adım geçiyorlar. İşte şimdi makaraları koyverme zamanı...

Avuçlarımız patlayıncaya alkışlıyoruz onları. Sevildiklerinin farkındalar. Gülümsemelerinden anlıyoruz, göz ve baş işaretleriyle karşılık veriyorlar halka. 

Susurluk onlarsız olmaz, onları hep sevdik şimdi de seviyoruz. Yıllar boyu düğünlerimizin, cemiyetlerimizin, asker uğurlamalarımızın, maç galibiyetlerimizin vazgeçilmeziydiler. Kısacası nerede kutlanacak bir şey, neşe varsa oradaydılar. İyi ki vardılar, iyi ki varlar. "Hey !.. Çok yaşayın beya !" 

Öğleden sonra Karşıyaka'dayız. Cuma namazından sonra yemek varmış, başkanın davetlisiyiz.

Haber güzel; Karşıyaka mahallesine çaylak suyu bağlanmış. Yıllar süren rüya nihayet mutlu sona ermiş. Diğer mahallelere de bağlanabileceğinin müjdecisi bu olay. 

İnsanlar bu yüzden onlara yakışan bir gelenekle kurban kesmişler ve Susurluk halkını yemeklerine davet etmişler. Büyük bir yemek bu, sanırım Belediye de destek vermiş bu hayra. Böyle bir organizasyonun 5 Eylül şenliklerine denk getirilmesi de ayrıca güzel olmuş. Kaymakam için de halkla son bir veda yemeği gibi oldu.


Akşam Dursun Ali ERZİNCANLI'yı dinlemeye gidiyoruz konserlerin yapıldığı alana. Bir sürpriz var; Erzincanlı'dan önce sema gösterisi olacakmış.

Çok büyük bir kalabalık var. Demek insanlar kendilerine hitap eden etkinliklere yoğun olarak katılıyorlar. 

Hava güzel, bir ara keltepe tarafının karardığını, şimşekler çaktığını gördük. Ama şükür ki Susurluğa hiç uğramadı o yağmur. Rahatça programı izleyebildik.

Sahne, ışıklandırma ve seslendirme güzeldi. Ruhumuz, gönlümüz vecd içinde tasavvuf musikisine ve sema gösterisine doydu. 

Böyle durumlarda izleyenler alkışlasa mı, derin bir sükunet içinde sadece seyretseler mi bilemezler. Bir uyarı da gelmediği için insanlar memnuniyetlerini alkışlayarak gösterdiler.


Sıra Dursun Ali ERZİNCANLI'ya gelmişti. Gerçekten muhteşem bir ışıklandırma eşliğinde geldi sahneye Erzincanlı. 

Sesi bir harikaydı, maşallah. Onun çok sevilen şiirlerini kendisinden dinledik bu defa canlı olarak. Duygulandık, içimiz coştu. Özellikle de "40 yaşındasın" şiiriyle.


Rahmetini umarak / Günahkar bir dille; / Allah Azze ve Celle
Ya Rasulallah, / Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden, / Kalbimizden seyrediyoruz seni.

diye başladı şiirine. Sonra "İşte / Bir yaşındasın....Altı yaşındasın...Yirmi beş yaşındasın...Otuz üç yaşındasın...Otuz beş yaşındasın.." diye devam etti.

"İşte / Kırk yaşındasın / Hira Nur dağındasın" dediğinde peygamber efendimizi orada görmüş gibi duyduluyduk:

Cibril iniyor göklerden / Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor / Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ' Ah! ' sın / Karanlık gecelerimize sabahsın / Sen Nebiyullahsın / Sen Habibullahsın / Sen Rasulullahsın " dediğinde ise artık gözlerimize hakim olamıyorduk.

"Altmış üç yaşındasın" dediğinde hüznümüzün doruğunda gözlerimiz kapalı dinliyorduk gelecek haberi. Birdenbire bir müjde geldi, içimiz açtı: 

Haberler uçurmuştun Ebu Hureyre' nin diliyle: / ' Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne de evladımız olsaydı diyecekler ' / Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini / ' Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim'"

Erzincanlı şiirine şöyle son verdi bizim dilimizle: 

Sultanım! / Ey Medine minberinde ' ümmeti, ümmeti ' diye hüznü giyen sevgili / Ey Mekke mihrabında alemler hesabına ' Allah! ' diyen sevgili / Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik  / Rabbinden bize ne getirdi isen amenna / Duyduk, itaat ettik / Ya Rasulallah / Sen hâlâ kırk yaşındasın / Ve hâlâ ümmetinin başındasın..."

Etrafıma baktım, başlangıçta kalabalık neyse aynen oydu. Hatta etraftaki blokların balkonlarından insanlar da takip etmişlerdi programı. Kalabalık yavaş yavaş boşalıp, alandan ayrılırken böyle bir 5 Eylül'de memleketimde olduğum için şükrettim Allahıma.

Eşim de ben de mutluyduk.