Susurluk,
Balıkesir'in bir ilçesi. Nüfusu 24 bin dolayında. İlin kuzey doğusunda yer
alıyor.
Çevresinde
Balıkesir'den başka Bandırma, Karacabey, Mustafa kemal paşa, Manyas, ve Kepsut
ilçeleri var.
1858 ve 1878 Türk-Rus savaşında Anadolu’ya göç eden Bulgaristan ve Kafkas Göçmenleri gelmiş. Sonraları Ahmet Vefik Paşa tarafından iskan ettirilen Türkmen aşiretleriyle giderek kalabalıklaşmış. 1892'de bucak, 1926'da ilçe olmuş.

Deniz seviyesinden ortalama 63 m yükseklikte. Doğudan Çataldağ (1336m), batıdan Keltepe (881m) yükseltisi ile çevrili. Ortasından (Simav) Susurluk Çayı geçiyor.
Susurluk ekonomisi ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılığa bağlı. Arazisi sulu tarıma elverişli. Özellikle Şeker fabrikası nedeniyle geçmişte pancar ekimi çoktu. Ancak şimdi yerini başka alternatif ürünler almış durumda. Mesela son yıllarda meyveciliğin arttığı gözleniyor.
Şeker pancarı küspesi ve melas sayesinde burada hayvancılık bir hayli canlı kalmış. Ayrıca önemli bir keçi ve koyun varlığına sahip. Belediye mezbahamız da bir zamanlar bölgenin adeta kuzu kesim merkeziydi. Şu anda daha modern entegre tesisler var ve ilçe gerçekten ciddi bir et potansiyeli taşıyor.
Bölgenin süt üretimi zaten Türkiye çapında önde gelir. Bu yüzden Yörsan gibi önemli bir üretim tesisi var.
Susurluk tarihten bu yana hep Bursa ve İstanbul’a geçen kervanların konaklama yeri olmuş. Bu yüzden köpüklü ayranı ile meşhur. Gelip geçen yolculara ikram edilen ayran eskiden manda (su sığırı, camız) yoğurdundan yapılırmış. Şimdilerde manda çok azaldı, ama süt ve yoğurt yine bol. Ayrıca yol üstü mola yerlerimiz çok ve geleneksel ayran ikramı biraz da çeşitlenmiş durumda. Günümüzde Susurluk, köpüklü ayranın yanında çiğ börek ve peynirli tostu ile de biliniyor.
Susurluk'ta ilk durağımız Günaydın köyü. Eski ismi Mana. Bu ismi ulu yeşil meşe ve çınar ağaçlarının koyu gölgeleri altında gürül gürül akan Mana çeşmelerinden almış.
Orası dedelerimin yaşadığı, ailemin geldiği köy. Doğduğum, ilk çocukluğumu geçirdiğim, hala kütüğünde kayıtlı olduğum köy. Susurluk'tan kuzey batıya Keltepe'ye doğru 7-8 km sürekli yükselen eğri büğrü ama düzgün bir yolla ulaşılıyor.

Sırtını verdiği Keltepe yükseltisinin eteğine kurulmuş. Güney Kafkasyadan göçüp buraya yerleştirilen Gürcülerle, bu civarda göçer halde yaşayan Yörüklerin yerleşik hayata geçmesiyle oluşmuş. Aşağı yukarı 150 yıllık bir yerleşim yeri.
Şeker pancarı küspesi ve melas sayesinde burada hayvancılık bir hayli canlı kalmış. Ayrıca önemli bir keçi ve koyun varlığına sahip. Belediye mezbahamız da bir zamanlar bölgenin adeta kuzu kesim merkeziydi. Şu anda daha modern entegre tesisler var ve ilçe gerçekten ciddi bir et potansiyeli taşıyor.
Bölgenin süt üretimi zaten Türkiye çapında önde gelir. Bu yüzden Yörsan gibi önemli bir üretim tesisi var.
Susurluk tarihten bu yana hep Bursa ve İstanbul’a geçen kervanların konaklama yeri olmuş. Bu yüzden köpüklü ayranı ile meşhur. Gelip geçen yolculara ikram edilen ayran eskiden manda (su sığırı, camız) yoğurdundan yapılırmış. Şimdilerde manda çok azaldı, ama süt ve yoğurt yine bol. Ayrıca yol üstü mola yerlerimiz çok ve geleneksel ayran ikramı biraz da çeşitlenmiş durumda. Günümüzde Susurluk, köpüklü ayranın yanında çiğ börek ve peynirli tostu ile de biliniyor.
Susurluk'ta ilk durağımız Günaydın köyü. Eski ismi Mana. Bu ismi ulu yeşil meşe ve çınar ağaçlarının koyu gölgeleri altında gürül gürül akan Mana çeşmelerinden almış.
Orası dedelerimin yaşadığı, ailemin geldiği köy. Doğduğum, ilk çocukluğumu geçirdiğim, hala kütüğünde kayıtlı olduğum köy. Susurluk'tan kuzey batıya Keltepe'ye doğru 7-8 km sürekli yükselen eğri büğrü ama düzgün bir yolla ulaşılıyor.
Sırtını verdiği Keltepe yükseltisinin eteğine kurulmuş. Güney Kafkasyadan göçüp buraya yerleştirilen Gürcülerle, bu civarda göçer halde yaşayan Yörüklerin yerleşik hayata geçmesiyle oluşmuş. Aşağı yukarı 150 yıllık bir yerleşim yeri.
Eskiden epey canlı ve yoğunken şimdilerde hane sayısı oldukça azalmış durumda. Zaten önemli bir kısmı altmışlı yıllardan itibaren Susurluk'a yerleşmişti. Kalanların gençleri de gerek tahsil, gerekse iş için dışardalar.
Önünden geçen yol Günaydın ve İclaliye (Keltepe) köylerine buradan ayrılıyor. Yol tamir edilip dolduruldukça çeşme de zamanla yol seviyesinin altında kalmış. Tabi yılların tahribatı da vardı üzerinde. Bu nedenle geçen yıldan bu yana onarılıp yenilenmesi gündemdeydi.

24 Mayısta yapılan bu yılki Sökün Çeşmeleri buluşmasında start verildi ve bir bağış kampanyası başlatıldı. Atılan adım olumlu karşılanmış ki, çok kısa sürede çeşmemiz yenilenmiş.
Hatta yukardan akıp önündeki köprüye ulaşan küçük derecik bile beton bir kanalla toprak altına alınmış. Böylece çeşmenin önünde daha büyük bir alan ortaya çıkmış.
Bizim buralarda insanlar su hayrına asla hayır demezler zaten. Köyden, Susurluk'taki ailelerden, dışardaki gençlerden kısa sürede yeterli destek alınmış. Ustamız Hayrettin amca da zaten köyün böyle hayır işlerine en önce koşanlardan biri.

Yenilenme fikri sahiplerinden, yapanlardan, destek olanlardan Allah razı olsun. Çeşmemiz yol seviyesinden daha yukarıda, daha uzun ve bayağı heybetli görünüyor.
Ümit ederim bahara kadar karşı tarafındaki engebeli düzlük te ıslah edilir ve Sökün çeşmesi buluşmaları daha geniş ve güzel bir ortamda gerçekleşir. Böylece aslında Susurluk da yeni bir mesire alanına sahip olmuş olur.

Susurluk'taki ikinci durağımız bu defa tam karşı tarafta, yani Çataldağ eteklerinde. Karaköy Balıkesir iline 47, Susurluk ilçesine 5 km uzaklıkta.
Köyün hane sayısı 220, nüfusu da 700 civarındaymış. Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı olup ulaşım asfalt bir yolla sağlanıyor. Köyün kurucuları
Oğuz Türklerinin Kayı Boyuna bağlı Karakeçili yörükleriymiş. Bilecik Domaniç üçgeninden sonra Karesi topraklarına yayılmışlar.
Bu yüzden Balıkesir topraklarında 65 adet Karakeçili köyü bulunuyormuş. Karaköy, Kepsut'a bağlı
20, Dursunbey'e bağlı 5, Mustafakemalpaşa'ya bağlı 14 Karakeçili köyü ile
akrabaymış.

Karaköy'e gitme sebebimiz bir aile dostumuzu ziyaret. Diğerleri gibi çiftçilik ve hayvancılık yapıyor. Bizi domates biber ektiği bahçesine götürecek.
Bir müddet dostumuzun evinde ağırlanıyoruz. Yaşlı bir annesi, iki oğlu, bir gelini bir de bir buçuk yaşında bir kız torunu var. Muhabbet sırasında ilginç bir şey öğreniyoruz.
Bu köyde evi olmayan, malı olmayan genç evlendirilmezmiş. Önce evi yapılır, genç evlilere biri oğlan, diğeri kız babasından iki inek verilir, onar tane de altın bilezik yapılırmış. Böylece gençlerin evlendiklerinde asgari geçimlikleri sağlanmış olurmuş. Bu yüzden gençler geçim kaygısıyla köyü terk etmezler, köyün nüfusu da diğerlerinin aksine azalmaz artarmış.

Doğrusu bu köyün insanlarının çalışkan olduklarını duyuyor biliyordum ama bu denli sağlamcı bir geleneğe sahip olduklarından haberim yoktu.
Bu formül boşalan köylere, ekilip biçilmeyen tarlalara, azalan hayvancılığa adeta bir panzehir gibi geldi bana. Bence üzerinde durulması, teşvik edilmesi gereken numunelik bir uygulama bu.

Aşağıya doğru inerken sol yanımızda Balıkesir'den gelen yol görünüyor. Susurluk nehrinin açtığı vadi boyunca ilerliyor. Harika bir manzara.
Buzağılık'tan itibaren yol sıcak asfalt yapılmış. Bizim köyün yolunun da bir kısmı öyleydi. Anlaşılan Büyükşehir hizmete başlamış. Hayırlı olsun.

Çataldağ'dan gelen ve Susurluk nehriyle birleşen Çaylak suyunun ağzını geçiyoruz. Ünlü Çaylak Mesire Yerimiz dağa doğru birkaç km daha içerde. Yukardan inen bu dere ilçenin çok eski bir su kaynağı. Yumuşak, içimi güzel ve kaynak suyu tadında. Çocukluğumda sokak çeşmelerinden bu su akardı.
Sonraları nasıl olduysa Susurluk halkı dere yatağına vurulan sondajlarla daha kaba ve karışık bir su içmek zorunda kaldı. Halbuki hem şehir şebekesi yenilenmiş, hem de Çatal dağa bir gölet bile yapılmıştı bu amaçla. Yıllardır belediye seçimlerindeki gündem maalesef budur ve tartışmalar hep bu konu üzerinedir. Nihayet şimdi yeniden bu çaylak suyunu evlerdeki çeşmelerden akıtmaya çalışıyorlar. İnşallah başarırlar.
Geçtiğimiz günlerde memleketim Susurluk ve iki köyünü ziyaret ettik. Bu yazımda insanların belki de her yıl içinden gelip geçtikleri, ayran içtikleri bu yeri, kısmen de olsa daha yakından tanımalarını istedim.
Şayet çarşamba günü geçiyorsanız, imkanınız da varsa lütfen yoldan içeri giriverin. Haftada bir o gün kurulan pazarımızı ziyaret edin, bolluğu bereketi görüp şaşıracaksınız. Hiç değilse tesislerimizde süt ürünlerimizi tadın. İnanın burayı seveceksiniz.
İnanmıyor musunuz ? O halde siz de gelin, gezin ve görün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder