
Bir çocuk, iki öğretmen
Beş yaşında okula gittim. Yaşadığımız köyde okul hemen evimizin karşısında, yolun öte yakasındaydı. Yüksek duvarların ardındaki okul bahçesinden kuş cıvıltılarını andıran çocuk sesleri geliyordu. Önceleri o bahçenin tılsımına kapılıp aralarına karıştım. Sonra da sınıflara. Tek derslikte birkaç sınıf birlikte oturuyorlardı. Çocuktum işte, kimse çıkaramıyordu beni onların arasından.
Ergen sivilceli bir öğretmen vardı. Ağlayıp zırlamışım ille de okula gideceğim diye. Babama
bırak gelsin demiş, canı sıkılınca döner. Hiç te canım sıkılmamış, neye sıkılsın
ki orada oyun var, çocuklar var, defter kalem, kitap, bol bol da resim var.
Kayıtlı değilim, ama bir tahta çantam, içinde defterim, kalemim silgim var. Bir
de alfabem. O zaman okuma fişleri var tahtada. İkide bir parmak kaldırıyorum.
Farkında değilim henüz okula başlamadığımın. Çok ciddiye alıyorum ama
öğrenmeyi.
Ben hatırlamıyorum, müfettiş gelmiş galiba okula. Soru sormuş cevaplamışım. "Kaydedin bunu o zaman, böyle olmaz" demiş. Senenin yarısı okula yazmışlar beni.

Ben hatırlamıyorum, müfettiş gelmiş galiba okula. Soru sormuş cevaplamışım. "Kaydedin bunu o zaman, böyle olmaz" demiş. Senenin yarısı okula yazmışlar beni.
Oyun seviyorum,
okulu da. İkisinde de etrafımla alakam kesiliyor, varsa yoksa o an. Sabah
herkesten önce sınıftayım. Bir teneffüs bahçedeki kireç çukuruna girmişim, oynarken. Ayakkabılarım kireç içinde, ama, yine de sırama geçip oturmuşum en
önce. O kadar haberim yok daha neyin ne olduğundan. Her tarafa bulaştırdığım
bir tarafa, ayaklarım kavrulacak bilmiyorum. Bir anda herkes seferber olmuş ayaklarımı yıkamaya.
Eskiden mi kışlar
fazlaydı, ben mi küçüktüm bilemiyorum. Kar neredeyse boyumca yağmış, yine de
çantamı kapıp gitmişim yuvarlana yuvarlana. Sınıfta kocaman bir soba. Petrol
varilinden yapılmış. Kömür filan yok, herkes evinden birer kucak odun getiriyor,
öyle ısınıyor minik bedenler. Meşe odunu en iyisidir, güldür güldür yakar sobayı. Bizim soba da öyle harlanmış yani, bazı yerleri kor gibi al al kızarmış.
Etrafına dizilmişiz ellerimizi uzatıp. Isınmaya, kurulanmaya çalışıyoruz. Dedim ya sınıfta hem birinci hem de iki ve üçler var. Benden büyük hepsi. Arkadan yeni gelenler arasında bir itişme, ben zaten ufacığım. Casss !..diye bir ses hatırlıyorum. Ellerim olduğu gibi yapışıyor sobaya.
Etrafına dizilmişiz ellerimizi uzatıp. Isınmaya, kurulanmaya çalışıyoruz. Dedim ya sınıfta hem birinci hem de iki ve üçler var. Benden büyük hepsi. Arkadan yeni gelenler arasında bir itişme, ben zaten ufacığım. Casss !..diye bir ses hatırlıyorum. Ellerim olduğu gibi yapışıyor sobaya.

Dışarda kar lapa lapa. Okul bahçesi silme dolmuş. Üç büyük abi beni sırtlayıp kar yığınları arasında bata çıka zorla eve götürüyorlar. Bu defa annem salçayı yıkayıp yerine gazyağı sürüyor, yine acıyor, yine ağlıyorum.
Köy yeri işte,
doktor hastane ne gezer. Kim ne biliyorsa onu uyguluyor. Nihayet hepsinden
tecrübeli, bilgili komşu anne geliyor da "Ayy kızanım, siz na'pmışsınız
büle ? Haşlanmış ya bu uğlan. Çabuk şurdan iki yumurta, az biraz da zeytinyağı
getirin. Vah vah ! Ne etmişler kara oğluma beya ?." deyip çabucak bir
karışım hazırlıyor ufak bir çanakta. Hadi bu sefer gazyağı temizleniyor
ellerimden.
Avuç içlerimin her tarafı bakla bakla kabarmış, su toplamış hepsi de. Bazıları patlıyor bu sırada, etlerim görünüyor. Basıyorum yaygarayı. Artık ağlamaktan gözlerim şişmiş, sesim de çıkmıyor. Yeni melhemi sürüyorlar ellerime. Sanki bir serinlik duyuyorum avuçlarımda, içimi çeke çeke uyuyakalıyorum.
Avuç içlerimin her tarafı bakla bakla kabarmış, su toplamış hepsi de. Bazıları patlıyor bu sırada, etlerim görünüyor. Basıyorum yaygarayı. Artık ağlamaktan gözlerim şişmiş, sesim de çıkmıyor. Yeni melhemi sürüyorlar ellerime. Sanki bir serinlik duyuyorum avuçlarımda, içimi çeke çeke uyuyakalıyorum.
Uyandığımda, yanı
başımda öğretmenim var. Ellerime bakıp başıma gelenleri hatırlıyorum. Yine de
"Ödevimi nasıl yapçem ben şimdi ?" diye soruyorum, melhem sürülü
avuçlarımı göstererek. Gülüyorlar, "Bugün okuma yaptık, sana da fiş
getirdim. Ödevin bu" diyor öğretmen.
Hemen yanı başımda çantam, alfabem ve bir sürü fiş. Parmaklarımın ucuyla birini alıyorum "Kış" yazıyor. İkna oluyorum. Ama, o günün hatırası hala sağ başparmağımın hemen altında. O ize baktığım her seferinde olanları hatırlıyorum. Hatta iyileşip sınıfa döndüğümda tahtaya yazdığım ilk kelimenin de "KIŞ" olduğunu.
Hemen yanı başımda çantam, alfabem ve bir sürü fiş. Parmaklarımın ucuyla birini alıyorum "Kış" yazıyor. İkna oluyorum. Ama, o günün hatırası hala sağ başparmağımın hemen altında. O ize baktığım her seferinde olanları hatırlıyorum. Hatta iyileşip sınıfa döndüğümda tahtaya yazdığım ilk kelimenin de "KIŞ" olduğunu.

O yüzden ödevimi evde yapmayı sevmiyorum. Daha eve gelmeden bahçe duvarının üstüne yüzükoyun yatıp, gün ışığında bitiriveriyorum onları. "Ödevin yok mu senin ?" diyor babam merakla. "Bitti ki" diyorum oyuna kaçarken.
Bazen annem
bahçemizdeki fırını yakmış oluyor. Mis gibi kokan, nar gibi kızarmış ekmekler
karşılıyor beni eve dönünce. Ama en çok pide seviyorum ben. Hele de üstüne
tereyağı sürülen o sıcacık pideleri. O kadar da mı güzel olur, o kadar da mı
hatırlanır o lezzet ! Kokusu hala burnumda, tadı hala aklımda o zamanların.
Okula gitmek istemeyen komşu kızını bunu sen götür diye bana emanet etmelerini, elinden tutup nasılsa ikna edip götürüşümü, tahta çantalarımızı, ergen sivilceli öğretmenimizi unutmadım. Okulumu, sınıfımı, üzerinde ödev yaptığım yüksek bahçe duvarını unutmadım. Bulutlara bakıp harfleri, rakamları düşündüğüm o çocukluk günlerimi unutmadım. Hani tadı damağımda kaldı derler ya, işte öyle.
Okula gitmek istemeyen komşu kızını bunu sen götür diye bana emanet etmelerini, elinden tutup nasılsa ikna edip götürüşümü, tahta çantalarımızı, ergen sivilceli öğretmenimizi unutmadım. Okulumu, sınıfımı, üzerinde ödev yaptığım yüksek bahçe duvarını unutmadım. Bulutlara bakıp harfleri, rakamları düşündüğüm o çocukluk günlerimi unutmadım. Hani tadı damağımda kaldı derler ya, işte öyle.
Sonra, ne olduysa
birden beni kasabaya dedemin yanına götürdüler. Sonradan öğrendim ki, babama
"Bu çocuk okuyacak, imkanınız varsa onu şehirde okutun" demiş
öğretmenim. Daha ikinci sınıfın ortalarındaydık.
Dedemlerin hemen karşısındaki okula gidecektim. Buradaki sınıflar öyle köydeki gibi de karışık değildi. Sadece ikinci sınıf ve bir öğretmen. Sınıf biraz kalabalıktı yalnızca. Yeni öğretmenimiz şehirli, bakımlı bir kadındı. O güne kadar bu kadar güzelini görmemiştim. Yalnız kaşları çatık, sert görünümlüydü. Sınıfta ondan izinsiz çıt çıkmıyordu.
Dedemlerin hemen karşısındaki okula gidecektim. Buradaki sınıflar öyle köydeki gibi de karışık değildi. Sadece ikinci sınıf ve bir öğretmen. Sınıf biraz kalabalıktı yalnızca. Yeni öğretmenimiz şehirli, bakımlı bir kadındı. O güne kadar bu kadar güzelini görmemiştim. Yalnız kaşları çatık, sert görünümlüydü. Sınıfta ondan izinsiz çıt çıkmıyordu.
Fakirdik, yalan değil. Üzerimde temiz ama yamalı pantolon, ayağımda da kara lastik ayakkabılar vardı. O zaman normaldi ya, şimdi akla ziyan tabi. Beni ön sırada bir kızın yanına oturttu. İlk ders okumaydı. Birkaç soru sordu ders sırasında. Benim bu sınıfa uyup uyamıyacağımı anlamaya çalışıyordu besbelli. Hiç sektirmeden cevapladım.
Çatık kaşlar çözüldü, gülümsedi bana. Sert tavrının arkasındaki sıcaklığı ve sevecenliği görmüştüm. Çabucak ona, sınıfa, arkadaşlarıma kaynaştım. Ama o iki yüzü, ergen sivilceli at kuyruk saçlı köy öğretmenini ve aydınlık yüzlü şehir öğretmenimi hiç unutmayacağım.
Zira ilki köyden çıkmamı, öbürü de daha büyük şehirlerde okumamı sağladı. İkisi de beni o yüksek duvarın üzerinden aşırtıp uçurdular.Onlara minnettarım.
Bugün geriye dönüp baktığımda kabına sığamayan yaramaz bir çocuk ve o iki öğretmenimi görüyorum. Ondan sonraki seçimlerim ne olursa olsun hayatımın başındaki o iki sihirli dokunuş bugünümü şekillendirdi. Elbet Rabbim ne dilerse o olur. Buna inanıyorum. Ancak o iki insan olmasa, sonrasında kader diyeceğim bir yaşamı önüme örülmüş duvarların gerisinde sürdürecektim belki de.
Şimdi bir kuşku var yüreğimde. Acaba onlara layık bir öğrenci olabildim mi? Daha okumayı yeni öğrendiğimde yerlerden gazete parçaları toplayıp okuyan ben, yeterince "okuyabildim mi ?" Hala okumayı yazmayı seviyorum. Sanki onların "okuyacak bu çocuk" dileklerini haklı çıkarmaya çalışıyor gibi. Buna bir son verirsem mutsuz olurlar sanıyorum. Bunun için okumaya, yazmaya devam ediyorum. Müsveddeyi temize çekme gibi. Hayatı ve kendi hikayemi de yeniden öğreniyorum böylece.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder