27 Aralık 2013 Cuma

113 27 Aralık 2013 Cuma 15;30 ŞİİR VE TÜRKÜ ...............................Adam gibi bir adam; Mehmed Akif

Adam gibi bir adam; Mehmed Akif

Milli şairimiz Mehmet Âkif Ersoy 20 Aralık 1873 de doğdu, 77 yıl önce 27 Aralık 1936’da da İstanbul'da vefat etti.

Günümüzün sisli, puslu Ankara havasında karınca misali onu anmak istedim. Buna sebep olan şey onun büyük şairliği mi ?

Elbet o bizim milli şairimiz, İstiklal Marşımızın yazarı. O “Safahat” gibi önemli bir eserin sahibi, büyük bir şair. 
 
Hiç kuşkusuz bu yönüyle milli kimliğimizi, kültürümüzü inşa eden manevi mimarlarımızdan. O anılmayı hak eden büyüklerimizden. Uğruna mücadele ettiği millet onu hiç unutmayacak. “Asımın nesli” dediği gençler de onu bu topraklarda ilelebet anacak.

Ancak, bu kadar değerli olmasının sebebi sadece şairliği değil. O yazdığı İstiklal Marşından para almayı reddedip, milletine armağan eden bir dev. Onu Safahat adlı şiir kitabına bile koymayacak kadar özenli, mütevazi bir adam o.  

Tepeden tırnağa bir vatanperver. Bu özelliği coşkulu şiirlerinde açıkça görülüyor. O “Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın” diye dua/feryad eden büyük bir insan. Aynı zamanda o ülkesinin, milletinin acısını en derin hisleriyle yaşayan yaralı bir yürek.

Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım: / Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım:
Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim bilmem ki? / Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!
….
Bana Vahdet gibi bir yar-ı musaid lazım / Artık ey yolcu bırak, ben yanlız ağlayayım.

Akif’i bugüne ve geleceğe taşıyan en önemli vasfı; imanını, inancını tavizsiz yaşayan bir adam olması. İnançlı ve bilgili. Her şiirinde sanki adam gibi adam olmayı anlatır bize:

Nasihatım sana: Herzeyle iştigali bırak; / Adamlığın yolu nerdense, bul da girmeye bak.
Adam mısın: Ebediyyen cihanda hürsün, gez; / Yular takıp seni bir kimsecikler sürükleyemez.
Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere; / Küfür savurma boyun kestiğim semercilere.

Herşeyden önce inandıklarını yaşayan, söylediklerini hayata geçiren biri o. Bu yönüyle de gençlerimize örnek gösterilecek bir ahlak abidesi. Zaten onun nasihatları da bu samimiyeti nedeniyle tesirli. Mesela “Durmayalım” isimli şiirinde bir Sa'di hikayesinden yola çıkarak azmetmeyi, gayreti yüceltir:

Varmak istersen -diyor Sa'di eğer maksada, / Tuttuğun yollar hiç bitmeyecek gibi olsada;
Yola devam et, durmayıp git, yolda kalmaktan sakın! / Azim sahibi insan için neymiş uzak, neymiş yakın?
Hangi güçlüktür ki gayrete gelince kolaylaşmasın? / Hangi korkunç şey varki insandan korkmasın?

Onun duruşu, adam gibi adamlığındandır dedik. Çünkü ahlak timsali, önder bir şahsiyettir o. Onunla yolculuk peygamberin izinden dosdoğru Allah’a gider, anlayana:

Sade bir sözdür fakat hikmetlerin en mücmeli: / Bir halas imkanı var: Ahlakımız yükselmeli, / Yoksa pek korkunç olur katmerleşip hüsranımız... / Çünkü hem dünya gider, hem din, eğer yapmazsanız.

Vatanını herkes sever. Her vatansever gibi Akif de vatan uğruna o günün şartlarında kah Almanya’da, kah Necef çöllerinde, kah Balıkesirde, Kah Kastamonudadır. Niye? Vatanın ihtiyacı için. Ama hicret etmek her babayiğit işi değildir. Hele ki fitne çıkmasın diye yapılıyorsa.

Milli Mücadele sonrası çok sevdiği ülkesinden Mısır’a göçmesi işte bu yüzdendir. Niye gitmiştir ? Çünkü, bir kavgaya malzeme olmamayı, fitne ateşine odun olmamayı tercih etmiştir. Ankara’da kalsa inançları ve görüşleri istikametinde sevenleriyle birlikte yürüse çatışma kaçınılmazdı. Bu da çok sevdiği vatanına zarar verecekti. Bu yüzden kurtuluşuna emek verdiği ülkesinden içi yana yana ayrılmıştır.

Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam, / Bağlamak lazım iken, anlamadım, anlıyamam,
Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize? / Fikr-i kavmıyyeti şeytan mı sokan zihninize?
Birbirinden muteferrik bu kadar akvamı, / Aynı milliyetin altında tutan islam'ı,
Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyettir. / Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir...

Yürekli olmayan, bu hissiyat ile yaşamayan da bu büyük şairi anlamayabilir. "Birlik” isimli şiirinde bu yüreği olanca coşkusuyla görebilirsiniz.

Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz. /Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz;
Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun, / Meğer ki harbe giden son nefer şehid olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa, / Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar /Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsar,
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir; / Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz, / Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!

Akif, günümüzde çok revaçta olmayan ahde vefa ve sözünde durma timsalidir de aynı zamanda. O'ndaki arkadaşlık, dürüstlük ve ahde vefa tüm yaşamına hakimdir. Sözünün eri, sözü ile özü bir insandır.  

Hayatında buna ilişkin pek çok örnek var. Mesela biri pek meşhurdur.

Bir gün bir arkadaşı ile yarın buluşalım, sohbet edelim, şiir konuşalım diye sözleşirler. Ama ertesi gün büyük bir fırtına kopar.  Her tarafı sel basmış, ne at arabası, ne de gemiler çalışmaktadır. Mehmet Akif binbir zorlukla sırılsıklam vaziyette söz verdiği yere vaktinde gelir.  O buluşma sözüne tüm hava muhalefetine rağmen uymuştur.

Arkadaşı ise bu havada Akif gelmez diye düşünüp komşuya gitmiştir. Eşine de “Akif gelirse 5 dakika beklesin, bana da haber ver” diye tembih eder.

Akif gelir, o havada üstü başı sırıksıklam, ayakları su içindedir. Arkadaşının eşine “Nerede Fuat” diye sorar. Eşi de, “Bu fırtınada gelemezsiniz diye, komşuya kadar gitti. Hemen çağırtayım” der. Akif, “Hayır, selam söyleyin” deyip ayrılır.

Ertesi gün özür dilemek için gelen arkadaşını dinlemez. “Sen sözünde durmadın Fuat. Ben böyle arkadaş istemem. Bir sözün yerine getirilmemesi, ya ölüm yada ona yakın bir mazeretle mazur görülebilir” diyerek tam altı ay onunla konuşmaz.

Nasıl ? Bir insanlık dersi gibi değil mi ? İşte Mehmet Akif böyle bir kişiliğe sahipti. O büyük bir şair olmasının yanında; inanmışlığı, dava adamlığı ve şahsiyetiyle de büyüktü.

İsteyen okusun geçsin, isteyen ders, isteyen ibret alsın. Anlayanın yüzü kızarsın, af dilesin rabbinden. Benimkisi bir kuş gagasıyla ateşe su taşımak. Ne ehemmiyeti olabilir ki ? Bugünün fitne-fesat-nifak ortamında böyle güzel, adam gibi adamlara ne kadar da ihtiyacımız var ?..

Var mı diyorsunuz ? Öyleyse, onların da kadri kıymeti bilinmeli, bırakılmamalı.

 

26 Aralık 2013 Perşembe

112 26 Aralık 2013 Perşembe 20;00 KAYIP DEFTER'den....................Kantinde pankart

Kantinde pankart


Bir Pazar günüydü
Bursa'ya Pazar alışverişine gidecektik. Bu aynı zamanda ailece birlikte olma ve Bursa'da gezme fırsatıydı. Her hafta sonu bir servis minibüsünü bu işe tahsis edilmişti.

Böylece lojmanda kalanlar haftalık ihtiyaçlarını görebiliyor, birkaç saat de olsa kampüsün stres yoğun havasından kurtulup, nefes alabiliyorlardı.

Önden çıkmış spor salonu tarafından yurdun giriş kapısına doğru yürüyordum. Üzerimde bir deri mont, kazak, ayağımda da kot pantolon vardı. Servis minibüsü yanında arkamdan gelecek eşim ve çocuklarımı bekleyecek, sonra da binip gidecektik.

Kantini geçtim, her zamanki gibi kalabalık görünüyordu. Giriş kapısına bakan nöbetçi memur odasının önüne geldiğimde içerde oturan yönetim memuruna selam vermek istedim.

Bu odayı yeni hizmete açmıştık. Kapısında beyaz üstüne kırmızı "Nöbetçi Memur" yazısı ışıl ışıl yanıyordu. Nöbetçi memurluğu şimdi hem giriş kapısına, hem de kantine hakim bir noktada konumlandırılmıştı. Bu oda aynı zamanda yurt kampüsünün orta kısmında ve idarenin güney doğu köşesindeydi. Yani yeri olabilecek en iyi noktadaydı.

Daha önce böyle bir hizmet noktası olmadığı gibi, çoğu zaman nöbetçi memurun nerede olduğu da bilinmiyordu. Oysa mesai saatleri dışında beşbin kişilik koskoca yurt bir tane nöbetçi memura kalıyordu. Yurdun sürekli olayla, kavgayla, gerginlikle geçen yaşamı düşünüldüğünde bu durum gerçekten traji komik bir durumdu. İşte bu yüzden radikal bir seçimle idarenin o yöndeki boş bir odasını nöbetçi memurluk yapmıştım. Özellikle akşamları ve gece boyu yanan ışığı nöbetçi memurun orada olduğunu gösteriyordu. Sembolik olarak idare 24 saat orada ve hazırdı. Öğrenci kitlesi üzerindeki bu algı, yapmak istediklerimize de çok uygundu.

Sembolik bile olsa, attığımız böyle her adım zaten beni heyecanlandırmaya yetiyordu. Bu yıl hizmette açtığımız bu oda ise beni özellikle gururlandırmıştı. Her fırsatta önünden geçiyor, yanan ışığını görmeyi seviyor, içinde oturan memura selam verip ona destek olmayı önemsiyordum. İşte oraya doğru yürürken yine bunları düşünmüştüm. Doğrusu biraz sonra olacaklar aklımın ucundan bile geçmemişti.

Yine pankart
"Na'ber Bülent ?" İçeri girmeden kapıdan öylesine sordum. Hava güzel, keyfim yerindeydi. Yönetim memuru toparlanıp kapıya çıktı. Ondan herhangi bir cevap beklemiyordum aslında. "İyiyim, sağolun" filan da yeterdi. Ama verdiği cevap tatil günümü zehir edecekti. 

"Yine pankart açtılar müdürüm !"

Dondum kaldım. O birkaç saniye içinde kafamdan binlerce düşünce geçti.

"Ya, nerden çıktı şimdi bu ?, Her zamanki halleri, amaan boşver, Olur mu canım, görmezden gelemem. Öyle mi ? Peki, sen niye oturuyorsun burada ? Kaldırtsana ?, Kolaysa sen kaldırt, Buranın müdürü sen değil misin ?, Bunu hep yapıyorlar zaten, jandarmaya mı haber vermeli ?, Ne yapmalıyım ?, Şimdi bir kere bunu söyledi, duymasan olmaz, duysan ne yapacaksın ?"

Soluklanmak, biraz zaman kazanmak istedim herhalde, yine öylesine sordum; "Nerde açmışlar, kim açmış, Jandarmaya haber verdin mi ?"

"Kantinde müdürüm, alt katta müdürüm. Sol grup işte müdürüm. Jandarmaya haber vereyim mi müdürüm?" Memur yüzüme bakıyor, tekrar edip duruyordu.

"Müdürüm...müdürüm...müdürüm..." Kelime o kadar vurgulanmıştı ki yankısını adeta beynimde hissediyordum. O an sanki ateş bastı, iki çift göz yüzüme dikilmiş bekliyordu, bir cevap vermeliydim. Zaman dolmuş, top yine bana dönmüştü. Ama bu sefer durum çok daha ciddiydi.  Geçip gidemezdim, vereceğim cevap benim için artık "olmak ya da olmamak" meselesi olmuştu.

Nasıl oldu bilmiyorum, birden ağzımdan şunlar çıktı: "Ben kantine gidiyorum, jandarmaya haber ver, bir bekçiyle beraber arkamdan gelin !"

Yüzümü kantine çevirdim, kalabalık dışarıya taşmıştı. İçerisi tam görünmüyordu, yürümeye başladım. Artık ne tatil günü, ne pazar alışverişi hiçbirisi aklımda yoktu. Orada boyalı bir bez vardı ve benim için bir varlık yokluk sorunu haline gelmişti.

Ağır ağır yürümeye, bu arada düşünmeye çalışıyordum: "Ne yapmalıyım, ne söylemeliyim, saldırırlar mı ? Acaba Jandarma yetişebilecek mi ?" Bir taraftan da hafiften öfkelenmiştim hani. Yurtta yaptığımız onca şeyden, onca diyalogdan, sağladığımız barış ortamından sonra neydi yani bu ? Üstelik yeni bir dönemin başında "biz varız, buranın efesi biziz, ilke, barış, müdür filan tanımayız" demek değil miydi bu hareket ?  Düzeldiğini zannetttiğimiz şeyler yoksa hayal miydi ? Onca çaba, iyiniyet, yaklaşım boşuna mıydı ?

Kantine doğru
Dışardaki öğrenci kalabalığının arasından geçerken oturan gruplarda bir hareketlenme hissettim. Ama yürümeye devam ettim, kantine odaklanmıştım, aklım biraz sonra olacaklardaydı.

Garip ama hissettiğim şey korku değildi.  Düşüncelerim nasıl o pankartı oradan kaldırtacağımla ilgiliyse, kalbim de nasıl olup ta o gençlerle konuşabileceğimle ilgiliydi.

Hem bu tür yasa dışı eylemlere müsaade edilmemeli, hem de kurmaya çalıştığımız diyalog köprüsü yıkılmamalıydı.

Bu sorun kazasız belasız atlatılmalı, ben değil asıl yurttaki huzur ve güven yara almamalıydı. Yoksa bu yolda harcadığımız çabalara yazık olurdu. İzlediğim yol zaten kılıç üstünde ve riskliydi. Genel Müdürlük, Bölge Müdürlüğü, valilik, Jandarma, MİT hepsi zaten başarılı olunacağına şüpheyle bakıyorlardı. Kabul ediyorum alışılmış bir yöntem değildi. Zor bir yolu seçmiştim. Ama gençleri dikkate almayan, onlara dayanmayan bir çözüm kalıcı olamazdı. Buna inanıyordum. O yüzden bu olayı halledemezsem bir daha bu yurtta müdürlük yapamazdım. Endişem buydu.

Kantin giriş kapısına geldiğimde içerdeki kalabalıktan bir kez daha ürktüm. Durup baktım. Üst kata çıkan iki merdiven arasında bir pankart gerilmiş, önünde bir masa, kitaplar ve etrafında parkalı elleri ceplerinde kızlı erkekli bir grup genç. Gayri ihtiyari arkama baktım beti benzi atmış yönetim memuru ve koşup geldiği için göğsü körük gibi inip kalkan bekçi hemen arkamdaydılar.

Gene istemsiz bir cümle çıktı ağzımdan "Jandarmaya haber verdiniz mi ?" Sadece başını sallayan, iri iri açılmış gözlerle bana bakan yönetim memuruna acıdım. "siz burada bekleyin" deyip pankart çevresinde toplanmış kalabalığa doğru yürüdüm.

Kimliklerinizi görebilir miyim ?
Tanıdığım birkaç yüz gördüm, beni birbirlerine gösteriyorlardı. Hatta iki öğrenci gülümseyerek yanıma geldiler "Hoşgeldiniz hocam, nasılsınız ? Bir çay içer misiniz ?"

Onlara ne söyledim hatırlamıyorum, pankarta doğru yürümeye devam ettim. Bu çocuklar işte böyle bir ortamda yaşıyorlardı.

Tuhaf bir cesaret gelmişti sanki. Elimi montumun iç cebine attım, kimliğim oradaydı. Artık pankartın önündeydim ve tüm grubun gözleri üzerimdeydi. Birkaçı bana doğru geldiler. Adeta pankartla arama girmişlerdi ve hiç de misafirperver değildiler. Onları tanımıyordum kimliğimi çıkarttım ve "Ben bu yurdun müdürüyüm. Sizi tanıyabilir miyim, öğrencim misiniz ?" dedim.

Bir anda önüme doluştular. Her biri ayrı konuşuyordu; "Siz polis misiniz ?",  "Niye kimlik gösterecekmişiz, göstermeyin arkadaşlar !", "Siz ne hakla bunu istiyorsunuz ?" Bu arada etrafımı da çevirmişlerdi. Elimdeki kimlik kartımı kaldırarak onlardan daha yüksek sesle konuştum. "Gençler ! Bakın ben yurt müdürü olarak size kendi kimliğimi gösteriyorum. Bu pankart yasa dışıdır. Kaldırmanız için sizinle konuşmaya geldim. Ama önce konuştuğum kişilerin bu yurdun öğrencisi olduğunu görmem lazım. Yurdun içinde herkesin kimliğini isteme hakkım ve yetkim var. Sizler üniversite öğrencilerisiniz, lütfen bana kimliklerinizi gösterin."

Kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Önümdeki grup daha da hareketlendi. Aralarında sıkıştığımı hissetim. Her kafadan bir ses çıkıyor, el kol hareketleri artıyor, etrafımdaki çember gittikçe büyüyordu.

Anlamıştım ki bu şartlarda sesimi işittirmek ve konuşmak imkansızdı. Üstelik durumum gittikçe daha tehlikeli bir hal alıyordu. Kaynaşma sırasında bir an sol tarafımda bir boşluk oldu, oradan sıyrılıp merdivenlere doğru hamle ettim. Birkaç basamak çıktım, arkaya dönüp baktığımda durumun vahameti daha iyi görülüyordu.

Merdivenlerin önü miting alanı gibiydi. En başta kırmızı sarı pankart, etrafımda bağırıp çağıran, ellerini kollarını sallayıp duran öfkeli bir grup ve bizi seyreden diğerleri. Kimisi hala masalarında, kimisi sandalyelerinden yarı kalkmış, gitmeli mi kalmalı mı kararsızlığında. Çoğu ayakta ne olacak bakalım diye seyreden yüzlerce genç.

Burayı kapatıyorum; herkes dışarı !
"Gençler ! Bakın, bu yasadışı pankartı kaldırmanız gerekiyor. Yurt müdürü olarak bunun için kendi öğrencilerimle konuşmaya gelmiştim. Ancak sizleri tanımıyorum. Kimliklerinizi de göstermediniz. Bu şekilde konuşabilmemiz imkansız.

Sizi uyarıyorum, lütfen bu yurdun öğrencisi olmayan kişiler derhal burayı terk etsin. Pankartınızı da indirin. Biraz sonra jandarma gelecek. Kötü şeyler olsun istemiyorum. Lütfen arkadaşlar ! rica ediyorum."

Sesim beni bile şaşırtacak kadar yüksek sesle çıkıyor. Yoksa, kantinde bir anlık sessizlik mi olmuştu tam hatırlamıyorum. Sadece karşımda öfkeli bir grup, arkada daha fazlasıyla meraklı bakışlar görüyorum. Ben bitirince öndeki gruptan farklı sesler yükseliyor, bana doğru sallanan el kol hareketleri görüyorum. Kimisi bana laf yetiştiriyor, kimisi tedirgin, kimisi de kalabalığı bana karşı kışkırtmakla meşgul. Arkama bakıyorum, yemek salonu olan üst kattan gençler, hatta aşçılar merdiven başına birikmiş merakla olacakları izliyorlar. Sanki çekilsem kalabalık merdivenlerden aşağıya akıp gidiverecek.

Tekrar aşağıya dönüyorum. Propaganda sloganlara dönüşmüş durumda: "Bu bizim demokratik hakkımız", "Yurt bizimdir, faşist idare istemiyoruz", "Arkadaşlar, devrimci mücadelemize katılın", "Yaşasın demokratik, devrimci mücadelemiz !" Neredeyse etraftaki meraklı kalabalığı kollarından çekiştirip önüme yığmaya çalışıyorlar.

O anda kafamda bir ışık yanıyor. Artık ben de seyirciye hitap etmeye karar veriyorum:  "Arkadaşlar ! Ben bu gençlerle konuşmaya geldim. Ancak görüyorum ki bu mümkün değil. Bu pankart suç, kaldırılması lazım. Üstelik bu arkadaşlar da yurt öğrencisi değil. Biraz sonra Jandarma gelecek, sizlere bir zarar gelsin istemiyorum. Bu yüzden şu an itibariyle kantini kapatıyorum. Lütfen herkes dışarı çıksın!.."

Sözlerim biter bitmez beni de şaşırtan bir şey oluyor. Hem yukardan, hem aşağıdan yüzlerce genç giriş kapısına akıyor adeta. Bir dakika içinde koca kantin boşalıveriyor. Geriye oraya buraya koşturup çıkanları geri döndürmeye çalışan küçük bir grup kalıyor. Başaramayınca bana doğru geliyorlar. Söylediklerinin hiçbirisini artık anlayamıyorum. İtiş kakışlarına da aldırmıyorum. Bastırmaya çalıştığım heyecanım had safhada. Bir an evvel buradan çıkmam lazım.

Merdivenlerden inip çıkış kapısına yöneliyorum. Kapıya geldiğimde gördüğüm manzara beni daha da şaşırtıyor. Kantini boşaltan gençler kapıya 20 metre mesafede adeta bir tribün oluşturmuşlar. Anlaşılan hem korkuyorlar, hem de ne olacağını görmek istiyorlar. Etrafımda kalan 6-7 kişilik grupla kantinden çıkıyorum. Bir taraftan bana sataşıyor, bağırıp çağırıyor, öbür yandan kalabalığa propaganda yapmaya çalışıyorlar. Manzara çok garip, sanki ortada bir sahne var da seyirci pür dikkat ona kilitlenmiş gibi.
İlginç bir protesto
Artık zor ayakta duruyorum. Kalbim ağzımda, bacaklarım titriyor. Giriş kapısına doğru bakıyorum birkaç Jandarma cemsesi yurda girmek üzere. Nöbetçi memurluk tarafındaki bir tümseğin üzerinde de birkaç yönetim memuru ve bekçi görüyorum.  Merakla ne yaptığımı seyrediyorlar.

Son takatimle seyirci kalabalığına sesleniyorum: "Sevgili gençler ! Çağrıma uyduğunuz için teşekkür ederim. Şimdi bu arkadaşlarımdan da rica ediyorum. Yaptığınız eylem yasadışıdır, suçtur.

Yurdun huzur ve güvenliğini bozacak bu gibi hareketlere göz yummayacağız. Bakın jandarma da gelmiş durumda. Lütfen bu pankartı astığınız gibi kendiniz kaldırın. Size söz veriyorum, benimle konuşmak isterseniz yarın sabah saat 10'da odamda olacağım.

Yurdun huzurunu bozan bu gibi hareketleri protesto ediyorum. O pankart kaldırılana kadar da buradan ayrılmayacağım."
Artık ayaklarım artık beni taşıyamıyor. Olduğum yere çöküp oturuyorum. Arkamda bağırıp çağıran pankartçılar, önümde yüzlerce seyirci. Ortada bağdaş kurup oturmuş bir garip adem.

Başım dönüyor, sanki yavaş yavaş bir gayya kuyusuna çekiliyorum. Etrafımda bulanık bir girdap oluşuyor, dönüyor... dönüyor...

Kalabalıktan önce tek tek, sonra da hep bir ağızdan, giderek tonu artan bir tepki yükseliyor: "Pankart da istemiyoruz, sizi de !, Müdür haklı, yeter artık ya ! defolun gidin. Yuhhh !, Ne bu be ! Bıktık artık, kavga gürültü istemiyoruz."

Ardından bu tepki bir türkünün sözleriyle slogana dönüşüveriyor; "Müdür bizim yurt bizim, çatlasın kaynanası !"

Gözlerim açık ama etrafım sanki gece gibi. Bu arada aniden çevremin kalabalıklaştığını hissediyorum. Yukarıya doğru havalanıyorum sanki. Düşüyorum sanıp, tutunmaya çalışıyorum. Ellerim bir sürü insanın ellerine, omuzlarına değiyor. Kulaklarımın dibinde gök gürültüsü gibi bir ses. Zorluyorum, görmek için.

Yukardan bulanık bir görüntü; etrafımda yüzlerce genç ve galiba ben onların omuzlarındayım. Bacağıma, belime, koluma uzanmış onlarca el.  Düşmemeye, tutunmaya çalışıyorum. Bağırıyorlar "En büyük müdür bizim müdür, başka büyük yok !" 
Omuzlarda
Uykuyla uyanıklık, rüyayla gerçek arasında böyle ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Dalgalanan bir insan denizinin ortasındayım. Etrafımda büyük bir kalabalık, havada yüzlerce el kol. Nihayet gün ağarıyor gibi etrafım yavaş yavaş aydınlanıyor.

Gözlerim kalabalık arasında Kemal'i, Selim'i, Süleyman'ı seçiyor. Görüyorum, yüzleri gülüyor, elleri de havada sürekli bağırıyorlar.

Alkış, tezahürat gırla. Çevreme bakıyorum, küçük tepede nöbetçi yönetim memuru ve bekçileri fark ediyorum. Onların da yüzü gülüyor, galiba onlar da alkışlıyorlar. Jandarma idarenin kantine bakan tarafında vaziyet almış, onları da görüyorum.
"Tamam…İndirin artık...Teşekkür ederim…" diye tekrar edip duruyorum. Kantin giriş kapısında beni indiriyorlar. Pankartı göremiyorum. İşletmeci İlhami, palamut aşçı, kantinci Sadık da oradalar. Onların da yüzü gülüyor.  Bülent hemen önümde ikide bir bana sarılıp öpüyor. Soruyorum "Pankart ne oldu ?" "Kaçıp gittiler müdürüm, pılısını pırtısını toplayıp arka pencereden kaçtılar."   

Rahatlıyorum, komutanın da bana doğru geldiğini görüyorum. "Geçmiş olsun müdürüm" diyor. Onun da yüzü aydınlık. "Çok şükür !" diyorum, "Çok şükür kimseye bir şey olmadan bitti" diye cevaplıyorum onu. Gençler etrafımda, herkes elini uzatmış, ben de uzatıyorum. Arkamdan bir ses "Müdürüm kantin açılacak mı ?" Herhalde İlhami'ydi soran, arkamı dönmeden karşılık veriyorum "Açtım gitti !"  

Arkamdan bir kahkaha ve alkış sesi patlıyor. Kantinden idareye doğru dizilmiş öğrenci koridorundan, uzanan elleri sıka sıka ilerliyoruz komutanla. İdare merdivenlerine geldiğimizde bu defa komutan soruyor "İyi misiniz ? bugün burada kalmamızı ister misiniz ?"  

Merdivenlerde iki müdür yardımcımla karşılaşıyoruz, lojmanlarda kaldıkları için merak edip gelmişler. Nöbetçi memur ve diğer üç yönetim memuru da arkamızdan yetişiyorlar. Derin bir nefes alıyorum, herkesin duyacağı şekilde "İyiyim" diyorum, "bu raundu da kazandık, yarına Allah kerim, gel birlikte sıcak bir çay kahve içelim."

Herkes mutlu ve rahatlamış görünüyor, içeriye giriyoruz.

24 Aralık 2013 Salı

111 24 Aralık 2013 22;21 NE DÜŞÜNÜYORUM...................................Virüs !..


Virüs !..


Çok kişiye gelen, nihayet benim de başıma geldi. Geçen hafta virüs saldırısına maruz kaldım. Aranızdan birkaç gün uzak kalmam bu yüzden. Bu arada hemen erbabına müracaat ettik tabi. 

Ramazan kardeşim sağolsun pencereleri açtı, havalandırdı, sildi, süpürdü, ilaçladı. Tertemiz etti. Bilgisayarım onların tabiriyle "formatlanıp" yenilendi. 

Bu yüzden, herkese yeniden merhaba !

Virüs ilginç bir şey. Tanıdığımız mikroba benziyor. Ama bu bilgisayarlara musallat olan türden. İnsan yapısı ve elektronik. Tavşana kaç tazıya tut cinsinden bir icat. Bir yandan bilgisayarları, programları yapıp satıyorlar. Öbür taraftan da virüsleri salıveriyorlar. "Win Win" deyimi bunlar için söylenmiş sanki. Her durumda kazanıyorlar. Tam bir cingözlük durumu yani.

Bu günler hem sokakta, hem politikada, hem de sanal alemde vızır vızır virüs kaynıyor. Üşütürseniz grip olursunuz, malum şimdi mevsimi, havalar soğuk. Gazete okurken, televizyon seyrederken de dikkatli olmak lazım. Etrafta fitne, fesat, nifak polenleri uçuşuyor. Bu şeylere karşı hassas bir bünyeniz varsa allerji olabilirsiniz söyleyeyim. Hele sosyal medya mensubu iseniz karşılıklı salvolardan, mitralyöz ateşi gibi tarrakalardan sakının derim. Her an kazaya gelebilirsiniz. Burnunu çıkaranı küfür, yalan, dedikodu ve iftira mermileriyle vuruyorlar.

Dostlar size bir şey söyliyeyim mi, ben bu virüslerden oldum olası huylanmışımdır. Deli dana hastalığı mıydı neydi, acaba o hastalık icad edilmiş bir virüsle mi başlamıştı ? Sonrasında hangi ülkenin hayvancılığı engellenmiş, hangi adamlar et ithalatı yada ihracından deli danalar gibi semizlemişti ? Kuş gribi çıkınca olan bizim mis gibi köy tavuklarına, badi badi sevimli ördeklerimize olmadı mıydı ? Ya geçen senelerde birdenbire ortaya çıkıp peşi sıra milyarlarca aşı tükettiğimiz domuz gribine ne demeli ? Onu da Amerikalılar mı üretmişti ne ?

Amaan...Çok mu vehim yaptım acaba ? Nereden nereye geldim böyle ! Hani ki arada bir alevleniveren cemaat hükümet kavgasına, durup durup sabah saatlerinde yapılan operasyonlara da bu virüsler sebep oluyor diyeceğim.

Benden söylemesi. Bilgisayar virüslerinden kurtulmak kolay. Neticede para parayla temizleniyor. Grip te iyi bir bakımla ilaçla ya da ilaçsız bir hafta on günde iyileşiyor. Ama insanı insana düşüren, kavga ettirip sonrasında bunun sebebini bile hatırlayamadığımız haller çok çok başka.

Bu ülke şimdiye kadar ne seçimler, ne operasyonlar gördü. Böyle günlerde hep ortalık toz duman oluyor. Haklı haksız ayırd edilemiyor. Etrafta en sert rüzgarlar, en tehlikeli mikrop ve virüsleri saçıp bulaştırıyorlar. İşte bundan sakınmak, etkilenmemek bayağı zor.

Hiç kuşkunuz olmasın; hiçbir fırtına kalıcı değil. O geçip gittiğinde hayat kaldığı yerden devam edecek, yaralar onarılacak, ülke için yürüyüşümüz sürecek. Geriye kalan izlere tarih diyeceğiz, bazen ağlayarak bazen gülerek anacağız, ama kesinlikle ona takılıp kalmayacağız. Tek kanatla uçulmaz, rabbim bile insanı, hayatı çeşit çeşit, renk renk yaratmış. Bize ne oluyor ki birbirimize tahammül edemiyoruz, ne bu hırs, öfke ve düşmanlık.

Ben düşündüm de insan bir virüsten bile ibret alabiliyor. Virüs varsa bir sebebi de var mutlaka, çaresi de. Bilgisayarımız formatlanabilir, varsa bizim yaralarımız, gücenikliklerimiz iyileşebilir, ama ülkemizin zarar görmesine razı olmayalım. Birbirimize lanet okumak yerine dua edelim. Gün olur birbirimize komşu olur, dünür olur, musalla taşında "iyi biliriz" dememiz gerekebilir. 


Virüs sebebiyle aranızdan bazılarına rahatsızlık verdiysem affınızı dilerim. İyi ki varsınız, selamette olun inşallah.

21 Aralık 2013 Cumartesi

110 22 Aralık 2013 Pazar 00:32 SİTE YÖNETİMİ.................................Apartman ve Blok Yöneticiliği

Apartman ve Blok Yöneticiliği

Günümüz insanının kent yaşamı değişti. Başta çok katlı yapılar olmak üzere site oluşumları gittikçe artıyor. Yeni toplu yaşam alanlarının kurulması, barınma ihtiyacında farklılaşan standartlar doğal olarak bir “Apartman/Blok /Site Yönetimi” gerekliliğini de ortaya çıkardı. Bu yüzden kat malikleri arasından bir apartman yöneticisi seçilmesi ya da yerine göre bir Yönetim kurulu oluşturulması zorunlu hale geldi. 

Sorumlulukları ve komşuluk ilişkilerindeki güçlükler yüzünden bugün herkesin üstlenmekten kaçındığı bir görevdir bina ve site yönetimi. Ancak, kat malikleri olarak istesek de istemesek de belli dönemlerde bu sorumluluktan kaçamayız. Bu misyonu yüklendiğimizde de tabiatıyla bina ve apartman yönetiminde karşılaşılabilecek problemleri çözmek ve ihtiyaçlara karşılık vermemiz beklenir bizden. 

Bu durumda yapacağımız görev elbette ki binamıza, sitemize değer katarak, komşuluk ilişkilerini bozmadan, şeffaf, güvenilir bir yönetim sistemi geliştirmek olacaktır. Ancak bunun için, çok katlı toplu yapılarda bina ve site yönetimi konusunda ortaya çıkan bazı kurallardan, kanun, mevzuat ve genel uygulamalardan haberdar olmak gerekmektedir.
Öncelikle bilinmesi gereken şey bu hususların 23/06/1965 tarih ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) ve Toplu Yapı Yönetim Planlarında (TYYP) düzenlenmiş olduğudur.
Buna göre; Toplu Yapı Yönetimi kapsamında ana yapıda ortak yerleri bulunan blok yapıların her biri, kendi sorunlarına ve yalnız o bloğa ait ortak yerlere ilişkin olarak, o blokta bulunan bağımsız bölüm maliklerinden oluşan blok kat malikleri kurulunca yönetilir. Yönetim plânında blokların ve blok niteliğinde olmayan yapıların yönetim tarzı ayrıca belirtilir.
Kat malikleri, apartman ya da blokun yönetimini kendi aralarından veya dışardan seçecekleri bir kimseye veya üç kişilik bir kurula verebilirler.(KMK 34.Md) [1] Yönetim planına göre (Park Eymir TYYP) [2] seçilmiş bu kimseye yönetici, kurula da yönetim kurulu denir.
Yönetimin oluşturulması için bu toplantı kat maliklerine bildirilmelidir. Hatta bir nüshası da apartmanın ilan panosuna asılmalıdır.
Anagayrimenkulde  sekiz veya daha fazla bağımsız bölümü varsa, yönetici atanması mecburidir. Yönetici, kat maliklerinin, hem sayı hem arsa payı bakımından çoğunluğu tarafından atanır. [3] Yönetici her yıl kat malikleri kurulunun kanuni yıllık toplantısında yeniden atanır; eski yönetici tekrar atanabilir. 
Yöneticinin, bir adet Karar Defteri ve/ya bir adet İşletme Defteri olmalı ve Noterlikçe Apartman Yöneticiliği adına Tescil edilmelidir.  Ayrıca, yöneticinin ad ve soyadı ile iş ve ev adresinin anagayrimenkulün giriş kapısı yanına veya girişte görülecek uygun bir yere asılması [4] zorunludur.
Bir apartman yönetmek büyük sorumluluk gerektirir. Ne kadar basit bir işlem gibi görünse de sorumluluğun büyüğü küçüğü olmaz. Kişinin görevi eğer bir otorite, bir düzen sağlamaksa bunu en iyi şekilde yerine getirmek için çabalamalı ki görevini tam anlamıyla yapmış olsun.
Apartman Yöneticisinin görevleri (KMK Madde 35) [5] arasında huzuru ve düzen ortamını sağlama, ihtiyaçlar doğrultusunda kararlar alarak bu kararları hayata geçirmek önceliklidir.
Yöneticinin kararları hayata geçirilmesinde karşılacağı sorunlar arasında kat maliklerinin kararlara itirazları da vardır. İtirazlara rağmen yönetici kendi fikrini uygulamaya sürmesi durumunda olumsuz tepkilerle karşılacaktır.
Eğer yönetici kat maliklerine alınan kararın artıları ve eksilerini açık/anlaşılır bir şekilde anlatıp onlarında onayını aldığı taktirde; farklı bir kararı yürürlüğe koyduğunda kat maliklerinin güvenini kazanmış olur ve kat malikleri yapılacak olan işin kendilerinin yararına olacağını bilir ve problemler azalır.
Apartman yöneticisiyseniz, yönetim planına göre (Park Eymir TYYP Madde 19) [6] yapmanız gerekenler şeyler vardır. Örneğin bir apartman yöneticisi, apartmanın temiz olmasını, otomatik, doğalgaz faturalarının zamanında yatırılmasını sağlamalıdır. Bu kapsamda özellikle yakıt bedellerinin kat maliklerinden zamanında ve tam olarak toplanması tüm kat maliklerinin yararı açısından önemlidir. Yönetici bunu bilgilendirme, yönlendirme, karar alma gibi her türlü aracı kullanarak sağlayacaktır. Ayrıca bir işletme projesi (bütçe) yapmalı (KMK Madde 37) [7] ve buna göre aidatları düzenli olarak toplamalıdır. 
Yöneticinin ana gayrimenkulün gayesine uygun olarak kullanılması, bunun korunması için ve apartmanın bakım ve onarımı için gereken tedbirlerin alınması ve ana gayrimenkulün sigorta ettirilmesi, ana gayrimenkulün yönetimi ile ilgili diğer bütün ödemelerin kabul edilmesi, doğan borçların ödenmesi ve bağımsız bölümlere ait kiraların toplanması gibi diğer görevleri de bulunmaktadır.
Yönetici vekilin haklarına sahiptir. (KMK Madde 40) [8] Toplu Yapı Yönetim sisteminde Ada Temsilciler kurulu üyesi olur. Yöneticinin hakları yönetim planında (Park Eymir TYYP Madde 18) [9] da belirlenmiştir. Buna göre veya kendisiyle yapılan sözleşmede bir ücret tayin edilmemiş olsa bile, kat maliklerinden uygun bir ücret isteyebilir. Kat malikleri, kendilerine düşen borçları ve yükümlülükleri, yönetici tarafından noterlikçe yaptırılan ihtara rağmen, vaktinde ve tamamen yerine getirmezlerse, yönetici hiçbir tazminat ödemeye mecbur olmaksızın, kendine ait sözleşmeyi feshedip yöneticilikten çekilerek, bu yüzden uğradığı zararın tazminini kat maliklerinden isteyebilir. 
Yönetici, haklarında olduğu gibi kat maliklerine karşı aynen vekil gibi sorumludur.  (KMKmd.38)[10] Yönetici ile kat malikleri arasındaki ilişki Borçlar Kanunu’ndaki vekalet akti hükümlerini kapsamaktadır. Yönetici, kat malikleri kurulunun kararlarına ve talimatlarına aykırı davranamaz.
Yönetici, yönetim planında yazılı zamanlarda, eğer böyle bir zaman yazılmamışsa her takvim yılının birinci ayı içinde kat malikleri kuruluna, anagayrimenkul dolayısıyla o tarihe kadar elde edilen gelirlerin ve yapılmış olan giderlerin hesabını vermekle yükümlüdür. Kat maliklerinin yarısı isterse, bunların arsa payları ne olursa olsun, yönetim planında yazılı zamanlar dışında da hesabın gösterilmesi yöneticiden istenebilir.
Yönetici, binadaki kapıcı, kaloriferci, bekçi, temizlikçi vb. hizmetlerde çalışanları işe başlamalarını izleyen 3 gün içinde örneğine uygun dolduracağı Kimlik Bildirme Belgesini de mahalli kolluk örgütüne vermek zorundadır. 
Yöneticinin bazı yasal defterleri tutması ve belgeleri saklanması zorunluluğu (KMK Madde 36) [11] vardır. Yönetici, kat malikleri kurulunun kararlarını, protokolleri, yapılan ihtar ve tebligatın özetini ve tarihlerini ve bütün giderleri, tarih sırasıyla deftere yazmaya ve bu defteri ve giderleri belgeleriyle diğer bütün belgeleri bir dosyada saklamaya mecburdur. Bu defterin her takvim yılının bitmesinden başlayarak bir ay içinde yönetici tarafından notere kapattırılması mecburidir. Bu görevleri yerine getirmeyen yöneticiden para cezası alınması hükmolunur.
----------------------
[1] KMK: D) Yönetici: I - Atanması: Madde 34 – Kat malikleri, anagayrimenkulün yönetimini kendi aralarından veya dışardan seçecekleri bir kimseye veya üç kişilik bir kurula verebilirler; bu kimseye (Yönetici), kurula da (Yönetim kurulu) denir.  Anagayrimenkulün sekiz veya daha fazla bağımsız bölümü varsa, yönetici atanması mecburidir.  Anagayrimenkulün bütün bölümleri bir kişinin mülkiyetinde ise, malik kanunen yönetici durumundadır.  Yönetici, kat maliklerinin, hem sayı hem arsa payı bakımından çoğunluğu tarafından atanır.  Yönetici her yıl kat malikleri kurulunun kanuni yıllık toplantısında yeniden atanır; eski yönetici tekrar atanabilir.Kat malikleri anagayrimenkulün yönetiminde anlaşamaz veya toplanıp bir yönetici atayamazlarsa, o gayrimenkulün bulunduğu yerin sulh mahkemesince, kat maliklerinden birinin müracaatı üzerine ve mümkünse diğerleri de dinlendikten sonra, gayrimenkule bir yönetici atanır. Bu yönetici, aynen kat maliklerince atanan yöneticinin yetkilerine sahip ve kat maliklerine karşı sorumlu olur.  Sulh mahkemesince atanan yönetici, bu atanma üzerinden altı ay geçmedikçe, kat malikleri kurulunca değiştirilemez Ancak haklı bir sebep çıkarsa, onu atamış olan sulh mahkemesi, değiştirmeye müsaade edebilir.  Yönetici atanırken kendisiyle yapılan sözleşmede, teminat göstermesi şart edilebilir; sözleşmede böyle bir şart olmasa bile, haklı bir sebebin çıkması halinde, kat malikleri kurulu, yöneticiden teminat göstermesini istiyebilir. (Değişik son fıkra: 14/11/2007-5711/18 md.) Yöneticinin ad ve soyadı ile iş ve ev adresinin anagayrimenkulün kapısı yanına veya girişte görülecek bir yere çerçeve içinde asılması mecburidir. Bu yapılmazsa, yöneticiden veya yönetim kurulu üyelerinin her birine, ilgilinin başvurması üzerine aynı mahkemece, elli Türk Lirasından ikiyüzelli Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.
[2] B- BLOK YÖNETİCİSİ Seçimi, Madde 17- a- Blok Kat Malikleri Kurulu en geç iki yılda bir Haziran ayında yapacağı toplantıda, kendi arasından veya dışardan birini Blok Yöneticisi seçer. Eski yöneticinin görevi yenisi seçilinceye kadar devam eder. Ticaret Bloklarında da aynı usul uygulanır. b- Yönetici kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğuyla seçilir. Birinci ve ikinci tur seçimlerinde yönetici adaylarından herhangi biri salt çoğunlukla seçilemez ise; üçüncü tur oylamada en çok oy alan yönetici seçilmiş olur. Eski yönetici tekrar seçilebilir. Seçim sonuçları seçime katılanların tamamı tarafından imzalanacak üç örnek tutanakla belgelenir. Bu örneklerden biri Blok Yöneticisinde, ikincisi Ada Yönetim Kurulunda, üçüncüsü Toplu Yapı Yönetim Kurulunda saklanır. Bu tutanaklar Kat Malikleri Kurulu Karar Defterine de yazılır; imzalanır. Bu defterin, her takvim yılının bitmesinden başlayarak bir ay içinde notere kapattırılması mecburidir. Yöneticinin seçiminde kat malikleri anlaşamazlarsa kat maliklerinden birisinin başvurması üzerine yönetici, Sulh Mahkemesi tarafından tayin edilir. c-Kurul, yöneticiyi sayı ve arsa payı çoğunluğunun kararı ile her zaman değiştirebilir. Ancak Sulh Mahkemesince atanan yönetici, (Sulh Mahkemesinden izin alma hali dışında) atama üzerinden altı ay geçmedikçe, kurul kararıyla değiştirilemez. d- Yöneticinin adı ve soyadı ile iş ve ev adresinin ana gayrimenkulün kapısı yanına veya girişte görülecek bir yere çerçeve içinde asılması mecburidir. Bu yapılmazsa yöneticiden veya yönetim kurulunun üyelerinin her birine, ilgilinin başvurması üzerine aynı mahkemece elli Türk Lirasından ikiyüzelli Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. Yönetici iş ve ev adresini en geç seçimini izleyen bir hafta içinde Ada Yönetim Kuruluna ve/veya Toplu Yapı Yönetim Kuruluna bildirir.
[3] Kat malikleri yönetiminde anlaşamaz veya toplanıp bir yönetici atayamazlarsa, o gayrimenkulün bulunduğu yerin sulh mahkemesince, kat maliklerinden birinin müracaatı üzerine ve mümkünse diğerleri de dinlendikten sonra, gayrimenkule bir yönetici atanır. Bu yönetici, aynen kat maliklerince atanan yöneticinin yetkilerine sahip ve kat maliklerine karşı sorumlu olur. Sulh mahkemesince atanan yönetici, bu atanma üzerinden altı ay geçmedikçe, kat malikleri kurulunca değiştirilemez. Ancak haklı bir sebep çıkarsa, onu atamış olan sulh mahkemesi, değiştirmeye müsaade edebilir.
[4] Bu yapılmazsa, yöneticiden veya yönetim kurulu üyelerinin her birinden, ilgilinin başvurması üzerine aynı mahkemece 50 liradan 250 liraya kadar para cezası alınmasına kesin olarak hükmolunur. 
[5] KMK: II-Yöneticinin görevleri: 1. Genel yönetim işlerinin görülmesi: Madde 35 – Yöneticinin görevleri, yönetim planında belirtilir; yönetim planında aksine hüküm olmadıkça, yönetici aşağıdaki işleri görür: a) Kat malikleri kurulunca verilen kararların yerine getirilmesi; b) Anagayrimenkulün gayesine uygun olarak kullanılması, korunması, bakımı ve onarımı için gereken tedbirlerinalınması; c) Anagayrimenkulün sigorta ettirilmesi; d) Anagayrimenkulün genel yönetim işleriyle korunma, onarım, temizlik gibi bakım işleri ve asansör ve kalorifer, sıcak ve soğuk hava işletmesi ve sigorta için yönetim planında gösterilen zamanda, eğer böyle bir zaman gösterilmemişse, her takvim yılının ilk ayı içinde, kat maliklerinden avans olarak münasip miktarda paranın toplanması ve bu avansın harcanıp bitmesi halinde, geri kalan işler için tekrar avans toplanması; e) Anagayrimenkulün yönetimiyle ilgili diğer bütün ödemelerin kabulü, yönetim dolayısiyle doğan borçların ödenmesi ve kat malikleri tarafından ayrıca yetkili kılınmışsa, bağımsız bölümlere ait kiraların toplanması; f) Anagayrimenkulün tümünü ilgilendiren tebligatın kabulü; g) Ana gayrimenkulü ilgilendiren bir sürenin geçmesinden veya bir hakkın kaybına meydan vermiyecek gerekli tedbirlerin alınması; h) Ana gayri menkulün korunması ve bakımı için kat maliklerinin yararına olan hususlarda gerekli tedbirlerin, onlar adına alınması; i) Kat mülkiyetine ilişkin borç ve yükümlerini yerine getirmiyen kat maliklerine karşı dava ve icra takibi yapılması ve kanuni ipotek hakkının kat mülkiyeti kütüğüne tescil ettirilmesi; j) Topladığı paraları ve avansları yatırmak ve gerektiğinde almak üzere muteber bir bankada kendi adına ve fakat anagayrimenkulün yönetici sıfatı gösterilmek suretiyle, hesap açtırılması; k) Kat malikleri kurulunun toplantıya çağırılması.
[6] Görev, Yetki ve Sorumlulukları, Madde 19- 1- Blok Yöneticisi kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumludur. Yönetici, her yıl Haziran ayında yapılacak toplantıda o tarihe kadar elde edilen gelirlerin ve yapılmış olan giderlerin hesabını vermekle yükümlüdür, (bütçe yapılmamışsa) Yönetici bu amaçla gelir ve gider durumunu gösteren bir raporu toplantı çağrısıyla birlikte kat maliklerinin bilgisine sunar. Yönetici yaptığı giderleri belgeleri ve bütün gider belgelerini gerektiğinde incelenmek üzere bir dosyada saklar. (5) Karar defteri, her takvim yılının bitmesinden başlayarak bir ay içinde yönetici tarafından notere kapattırılması mecburidir. 2- Blok Yöneticisi, Kat Mülkiyeti Kanununun 35, 36, 37 ve diğer maddelerinde öngörülen görevleri ve özellikle aşağıda belirtilen işleri yapar. a- Blok Kat Malikleri Kurulu ile Ada Yönetim Kurulu ve Toplu Yapı Yönetim Kurulunca verilen kararları yerine getirir, çağrılara uyar. b- Blok Kat Malikleri Kurulunca kabul edilmiş(gerekiyorsa) işletme projesi (bütçe) yok ise, seçimini izleyen 15 gün içinde bir işletme projesi hazırlar. (6) Bu projede özellikle; b-1) Bir yıllık tahmini gelir ve gider tutarlarını, b-2) Ada ve toplu yapı yönetim giderleri dışında kalan blok ortak giderlerinden, bu yönetim planına ve KMK. 20'ye göre her kat malikine düşecek muhtemel miktarı, b-3) Tahmini ve muhtemel giderleri karşılamak üzere her kat malikinin vermesi gereken avans tutarını gösterir. İşletme projesi(bütçe), kat maliklerine ve bağımsız bölümden fiilen yararlananlara (kiracı vs.) imzaları karşılığında veya taahhütlü bir mektupla bildirilir. Bildirimden başlayarak 7 gün içinde projeye kat maliklerince itiraz edilirse itiraz Blok Kat Malikleri Kurulunca bir hafta içinde incelenir ve proje hakkında karar verilir, gerekirse yeni bir proje hazırlanır. İtiraz olmazsa proje kesinlesin c- Blok yapının ve ortak yerlerin amacına uygun olarak kullanılması, korunması, bakımı, işletilmesi ve onarımı için gerekli olağan tedbirleri alır ve bu tedbirlerin gerektirdiği sözleşmeleri yapar, d- Blok yapının tümünü ilgilendiren tebligatı kabul eder.
[7] KMK: 3.İşletme projesinin yapılması: Madde 37 – (Değişik: 13/4/1983 - 2814/12 md.) Kat malikleri kurulunca kabul edilmiş işletme projesi yoksa, yönetici gecikmeksizin bir işletme projesi yapar.Bu projede özellikle:a) Anagayrimenkulün bir yıllık yönetiminde tahmini olarak gelir ve gider tutarları; b) Tüm giderlerden her kat malikine, bu Kanunun 20 nci maddesindeki esaslara göre düşecek tahmini miktar; c) Tahmini giderlerle diğer muhtemel giderleri karşılamak üzere her kat malikinin 20 nci maddedeki esaslara göre vermesi gereken avans tutarı; Gösterilir. Bu proje,kat maliklerine veya bağımsız bölümden fiilen yararlananlara, imzaları karşılığında veya taahhütlü mektupla bildirilir. Bildirimden başlayarak yedi gün içinde projeye itiraz edilirse durum kat malikleri kurulunda incelenir ve proje hakkında, karar verilir, gerekirse yeni bir proje hazırlanır.  Kesinleşen işletme projeleri veya kat malikleri kurulunun işletme giderleri ile ilgili kararları, İcra ve İflas Kanununun 68 inci maddesinin 1 inci fıkrasında belirtilen belgelerden sayılır.
[8] KMK: IV - Hakları: Madde 40 – Yönetici, kaide olarak vekilin haklarına sahiptir. Kat malikleri,kendilerine düşen borçları ve yükümleri yönetici tarafından noterlikçe yaptırılan ihtara rağmen vaktinde ve tamamen yerine getirmezlerse, yönetici, hiçbir tazminat ödemeye mecbur olmaksızın, kendine ait sözleşmeyi feshedip yöneticilikten çekilerek bu yüzden uğradığı zararın tazminini kat maliklerinden istiyebilir. Yönetici, yönetim planında veya kendisiyle yapılan sözleşmede bir ücret tayin edilmemiş olsa bile, kat maliklerinden uygun bir ücret istiyebilir, (Değişik: 13/4/1983 - 2814/13 md.) Kat malikleri kurulu,kat malikleri arasından atanmış yöneticinin normal yönetim giderlerine katılıp katılmayacağı, katılacaksa, ne oranda katılacağını kararlaştırır. Bu yolda, bir karar alınmamış ise, yönetici yönetim süresince kendisine düşen normal yönetim giderlerinin yarısına katılmaz.
[9] Yönetim Planı: Ücreti, Madde 18- Yöneticiye ödenecek ücret, Kat Mülkiyeti Kanununun 40. maddesine göre Blok Kat Malikleri Kurulunca kararlaştırılır. Kat mülkiyeti kanununa göre yöneticilerin yaptığı yönetim hizmeti karşılığında kat maliklerinden ücret alma hakları vardır. Bu kanuni bir haktır. Ancak bunun miktarı yasada belli değildir. Buna kat malikleri karar verip tespit ederler. Özel bir oran olmadığı için, arsa ve sayı bakımından, kat maliklerinin ve yöneticinin ikisinin de birden çoğunlukla vereceği karara göre, bir ücret verilebilir, uygulamada genellikle ücret vermek yerine bir takım masraflardan yöneticiyi muaf tutmak şeklinde olmaktadır. Bir oran sağlamışlarsa, uygulama devam ettirilir, eğer oran sağlanmamışsa, bu takdirde mahkemeye başvurarak yönetici, hakkı olan adil bir ücretin tespitini isteyebilir. Yönetici vekilin haklarına sahiptir. Kat malikleri, kendilerine düşen borçları ve yükümlülükleri yönetici tarafından noterlikçe yaptırılan ihtara rağmen, vaktinde ve tamamen yerine getirmezlerse, yönetici hiçbir tazminat ödemeye mecbur olmaksızın kendine ait sözleşmeyi feshedip yöneticilikten çekilerek, bu yüzden uğradığı zararın tazminini kat maliklerinden isteyebilir.
[10] KMK: III- Sorumluluğu: 1.Genel kural:  Madde 38 – Yönetici, kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumludur. (Ek fıkra: 14/11/2007-5711/19 md.) Kat malikleri kurulu, ada temsilciler kurulu veya toplu yapı temsilciler kurulu kararlarının iptaline ilişkin davalar, kat maliklerini temsilen yöneticiye, toplu yapılarda ise ada temsilciler kurulu veya toplu yapı temsilciler kurulunca seçilen yöneticiye husumet yöneltilmesi suretiyle açılabilir. Yönetici, açılan davayı bütün kat maliklerine ve ada veya toplu yapı temsilciler kuruluna duyurur. Kurul kararının iptali halinde bu konudaki yargılama giderleri ortak giderlerden karşılanır.
2. Hesap Verme: Madde 39 – Yönetici, yönetim planında yazılı zamanlarda eğer böyle bir zaman yazılmamışsa her takvim yılının birinci ayı içinde kat malikleri kuruluna, anagayrimenkul dolayısiyle o tarihe kadar elde edilen gelirlerin ve yapılmış olan giderlerin hesabına vermekle yükümlüdür.  Kat maliklerinin yarısı isterse, bunların arsa payları ne olursa, olsun yönetim planında yazılı zamanlar dışında da hesabın gösterilmesi yöneticiden istenebilir.
[11] 2. Defter tutulması ve belgelerin saklanması: Madde 36 – Yönetici, kat malikleri kurulunun kararlarını protokolleri, yapılan ihtar ve tebligatın özetini ve tarihlerini ve bütün giderleri, 32 nci maddede sözü geçen deftere tarih sırasiyle yazmaya ve bu defteri ve giderlerin belgeleriyle diğer bütün belgeleri bir dosyada saklamaya mecburdur. Bu defterin, her takvim yılının bitmesinden başlıyarak bir ay içinde yönetici tarafından notere kapattırılması mecburidir. Bu maddede yazılı görevleri yerine getirmiyen yöneticiye 33 üncü maddenin son fıkrasında yazılı cezalar uygulanır.

20 Aralık 2013 Cuma

109 20 Aralık 2013 Cuma 23:30 ESKİMEYEN KELİMELER.................Küfür, Fitne, Nifak, Fesat

Küfür

Küfür; sövme, sövmek için söylenen söz, sövgüdür. İnkâr, reddetmek, yok saymak, görmezlikten gelmek gibi anlamlara gelir. Örneğin İslam'ın inanç esaslarını reddeden kişiye kâfir denir.

Küfürü, kötü söz söylemek olarak biliriz. Halbuki, küfür Kurani bir kavramdır ve örtmek [1]anlamındadır.

Kötü söz, küfürün bir aracıdır. İnsan, yalan yanlış konuşarak hakikate küfür etmiş yani üzerini örtmüş olur.

Buradaki incelik örtüdür. Batıl olan herşey örtüdür. Hakikat ise hep oradadır, yok edilemez. Batıl örtüsü kaldırılır, silinip atılır ama hakikat ışığı sönmez. Karanlık nasıl aydınlığı örtemiyor, yok edemiyor ama aydınlık gelince karanlık yok oluyorsa, bu da böyledir. Karanlık, nasıl aydınlığın az olma durumu ise, batıl da hakikati haykıranların az olma durumunda ortaya çıkan geçici bir durumdur.

Demek ki, küfür etmek sadece kötü söz söylemek değildir. Ancak 'Kafir' kelimesinin de aynı kökten türediğini, kafir kelimesinin küfür [2] eden, hakikatı örten anlamında olduğunu düşünürsek “küfür etmenin”, “küfürlü konuşmanın ve yazmanın” vahametini görmek lazımdır.

Fitne

Fitne; Karışıklık, kargaşa demek. Fitne fücur; Fitne çıkaran kimse, fitneci, ara bozucu anlamındadır.

Fitne, ilk önce imtihan, deneme ve sınama anlamında kullanılmış, daha sonra kapsamı genişlemiştir. Kur’an-ı Kerîm’de altmış kadar ayette bu kelime ve türevleri çeşitli anlamlarda [3] kullanılır. 

Örneğin; Azgınlık, sapıklık, azap, fikir karışıklığı, ayrılık, bir şeye tutkunluk, günah, küfür, rüsvaylık, göz alıcı güzellik, mal ve evlat gibi.

Hz. Peygamber’in fitne mefhumunu tefsir eden sözleri, [4]hadis kaynaklarının “Kitâbü’l-fiten” kısımlârında yeralmıştır.

Hayatın fitnesi” dünyaya aldanmak, arzuları meşrû olmayan şekilde kullanmak, cehâletin arkasında koşmak ve ölüm sırasında imtihana [5] tabi tutulmaktır.

Bir kimsenin ailesi yüzünden fitnesi,[6] onlardan dolayı meşrû olmayan işler yapması, sözler söylemesi; malı yüzünden fitnesi, haram yoldan kazanıp, meşrû olmayan yerlere sarfetmesi; çocukları yüzünden fitnesi, onlara olan aşırı düşkünlüğü sebebiyle birçok hayır işlerine fırsat bulamaması, onların geçimi için haram yoldan kazanç sağlamaya kalkışması; komşusu yüzünden fitnesi ise, iyi ve varlıklı olan komşusuna karşı kıskançlık duymasıdır.

Sonuç olarak İslâm’da kişinin fitne ve fesattan uzak, temiz bir hayat sürmesi, mânevî olgunluğa [7]ulaştıracak amellere sarılması amaçlanmıştır.

Nifâk

Nifak; geçimsizlik, anlaşmazlık, ara bozuculuktur. İslam inancına göre; Mümin gözüküp, iman ettiğini dili ile belirtip, kalben inanmamaktır. Bu anlamda nifak; içi başka dışı başka olmak, yani ikiyüzlü yaşamaktır.

Dinen bir küfür çeşidi olan nifak, dışarıdan mümin ve Müslüman görünmekle beraber kalben Allah'ı, İslam peygamberlerini ve imanın diğer esaslarını kabullenmemek, inanmamak mânâsına gelir. 

Bu hal içinde olan kimseye münafık denir ve kalben inanmadan, sadece görünüşte inanmış, inanıyor gözüken kişilere söylenir.

Ancak, münafık kişi münafıklığını ve küfrünü beyan etmedikçe ona bir Müslüman gibi davranmak zorunluluğu vardır.

Bir de ahlaki açıdan münafık [8] vardır. Bunlar, diliyle Müslüman olduğunu söylese ve hatta bunda samimi olsa bile, ameli ve ahlakı ile, yani yaptığı işler ve karakteriyle müslümana benzemeyen, İslamın temel ilkelerine ters düşen bir huy ve gidişatta olanlardır.

Fesat

Sözlükte  fesat; bozukluk, hile, kargaşalık haline verilen isimdir. Bunları yapan, karıştırıcı, arabozucu ya da herhangi bir konuda iyimser olmayan, kötü yorumlayan kişilere de fesat denir

İslam bilginleri yeryüzünde fesat çıkarmanın “insanlar arasında Allah’a isyan” anlamında olduğunu söylerler. Zira Allah’ın insanlara emir ve tavsiyeleri daima hayır ve iyi olan, adil ve doğru olan şeylerdir. 

Elbette bunlara aykırı olan her şey bu yüce emirleri ve insanlığı hayra sevk eden değerleri, bozup ifsat edeceği için barış ve huzur ortamını ortadan kaldırarak toplum düzenini ve insanın istikametini bozar. İnsanlar arasında adalet ve hakkaniyet kalkar, zulüm ve haksızlık yayılır, kan dökülür, anarşi ve terör yeryüzüne hâkim olur. İşte fesat da budur. Bu nedenle Kur’ân-ı Kerimde “fesat” kelimesi “bozgunculuk, anarşi ve istikrarsızlık” anlamında geçmiştir.

Buna göre, önceden düzgün ve salih olan bir şeyin bu vasıflarını kaybederek değişmesi ve bozulması fesat [9] olarak tanımlanır. Fesat sulh, salah ve ıslahın zıddıdır. Sulh, barış ve salah iyi olma halidir.

Fesat, ıslah edeyim derken daha da fena yapmak ve bozmak [10] anlamına gelen bir deyimdir. Genellikle cahil, aptal ve kötü niyetliler iyi olanı yapıyoruz, ıslah ediyoruz derken ifsat ederler. Ahmaklık alameti “iyiyi yapıyorum derken kötüyü yapmak” “kaş yapayım derken göz çıkarmaktır.” Cahil olanlar bilmeden iyi yapıyoruz derken kötüyü yaparlar.  Bu nedenle “her kötülük [11] iyi niyetten çıkar” “her kötülüğün [12] anası cahillik ve saflıktır” denilmiştir.

İnsanın girdiği yerde ise her türlü adaletsizlik ve kirlilik ortaya çıkmaktadır ki bu insanın fesadını anlatmak [13] için yeterlidir. Fesadın çoğu da idarecilerden ve çıkardığı buyruk ve yasalardan kaynaklanır. Zira bir kişinin fesadı belli bir çevreye tesir eder; ama çıkarılan bir buyruk ve yasa tüm milleti fesada [14] sürükler.

O yüzden yeryüzünde huzuru bozan fesatçılara karşı muslihlerin, yani ıslah edicilerin de birbirlerine yardım etmeleri [15] gerekir.

Kaynak: DİB ve Muhtelif
------------------------
[1] Ali Şeriati, Terimler Sözlüğü kitabında şöyle açıklıyor: Örneğin, çiftçi tohumu eker ve ardından üzerini toprakla örter. İnsanların kalbinde de hakikat vardır; ama bu hakikatin üzeri mutlak bir cehaletten, garezden, çıkarcılıktan ya da bilgisizlikten oluşan kara bir perdeyle örtülü olduğundan, buna küfür denir.
[2] Bazı mezhepler imanı kalbin tasdiki olarak tarif ederken, bazısı buna dilin ikrârı ve/veya âmeli de eklemiştir. Buna göre imanın tarifinde yer alan herhangi bir şartı, bölümü inkâr etmek veya inancın gerektirdiği amelleri yerine getirmemek küfür olarak tanımlanır.
[3] Değişik anlamlar için şu ayetleri örnek verebiliriz: “Fitneden sakının. Çünkü o, içinizden, sadece zulmedenlere dokunmakla kalmaz (onun musîbeti) günâhsızlara da dokunur” (el-Enfâl, 8/25).  “Yeryüzün de hiçbir fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer kötülükten vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını çok iyi görür.” (el-Enfâl, 8/39) “Onları bulduğunuz yerde öldürün. Sizi yurtlarınızdan çıkardıkları gibi, siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür” (el-Bakara, 2/191). “Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın” (el-Mâide, 5/49). “Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve arzularına göre açıklamak niyetiyle müteşâbih ayetlere uyarlar” (el-Bakara, 2/7). “Bilin ki, sizin için mallarınız ve evlatlarınız ancak bir imtihandır” (el-Enfâl, 8/28).
[4] Hz. Âişe (r.anhâ)’dan rivâyet edildiğine göre Resulullah (s.a.s.) namazın sonunda şöyle dua ederdi: “Allah’ım, kabir azabından, Mesih, Deccal’in fitnesinden, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım. Allâh’ım, hayatın ve ölümün fitnesinden, günâh ve borçtan da sana sığınırım”. Bir kimse “Borçtan dolayı çok sığınmanızın sebebi nedir?” diye sorunca; “İnsan borçlanınca konuşur ve yalan söyler. Söz verir ve sözünde duramaz” cevabını verdi (Buhâri, Vudû, 37,Ezân, 149, Cenâiz, 86-88, Cihad, 25, Deavât, 38, 39, 44-46; Müslim, Mesâcid, 128, 130, 132, Zikr, 49, Cenâiz, 86).
[5] Ölümün fitnesi; ölen kimseye görevli meleklerce sorulan, “rabbin kimdir?” sorusuna, şeytanın, bu kimsenin karşısına geçip; “Şüphesiz rabbin benim” diyerek onu yanıltmaya çalışmasıdır (Tirmizî).
[6] Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, II, 469
[7] Bu konuda Hz. Peygamber’in müslümanı tarif eden şu hadisi bize ışık tutmaktadır. “Müslüman, diğer müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir” (Buhârî, İman, 4, 5, Rikâk, 36; Müslim, İman, 64, 65; Ebû Dâvûd, Cihad, 2; Tirmizî, Kıyâme, 52).
[8] Peygamber Efendimiz (sav)in şu hadisi bu gerçeği güzel ifade eder: "Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, vadettiğinde sözünden döner, kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete ihanet eder."(Tirmîzî, Îman, 14)
[9] Peygamberimiz (sav) hadislerinde fesadın “Bir şeyin bozulması ve istikametten ayrılması” (Tirmizi, Fiten, 13, 27; Ebu Davud, Cihad, 24) “Fitne ve huzursuzluk çıkarmak” (Buhari, Fiten, 21; Hudud, 31) “İki kişinin arasındaki dostluk ve sevgiyi ortadan kaldırmak ve aralarını ayırmak ve birbirine düşürmek” (Darimî, Rikak, 7; Tirmizi, Kıyame, 56) “İbadetleri bozmak” (Buhari, Ezan, 58; Vudu, 69; Salat, 15) anlamlarında olduğunu ifade etmiştir.
[10] “yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiği zaman onlar bizler ıslah edicileriz derler.” (Bakara, 2:11)
[11] Münafıklar ise kasıtlı olarak insanlara kötü olan ve sonucu kötüye çıkan iyi şeyleri tavsiye ederek ve yaptırarak fesada sebep olurlar.
[12] Şeytan ise hiçbir zaman insana bu kötüdür bunun için yapın demez; bilakis başında iyi gibi gözüken ve sonunda kötü olan şeyleri akıllarında uygun bir şekilde onlara fısıldayarak, bazen de faydalı diyerek yaptırır.
[13] Nitekim yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “İnsanların kendi elleriyle yaptıkları şeyler yüzünde karada ve denizde fesat ortaya çıktı” (Rum, 30:41) ayeti bunu veciz bir şekilde ifade etmektedir.
[14] Yüce Allah bu hususu “İnanmayanları idareye geçirdiğimiz zaman onlar hemen ekini ve nesli helak etmeye ve yeryüzünde fesat çıkarmaya koşarlar. Allah bozguncuları ve müfsitleri sevmez.” (Bakara, 2:205) “bir beldeye girdikleri zaman o beldeyi perişan eder, harap ederler ve beldede bulunan izzetlileri zelil ederler” (Neml, 27: 34) ayetleri ile bize haber vermektedir.
[15] Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “İnkârcılar birbirlerinin yardımcılarıdır. Siz ıslah edici mü’minler olarak birbirinize yardımcı olmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat olur” (Enfal, 8:73) buyurarak salihlerin ve iyilerin de birbirlerine yardımcı olmalarını istemektedir.