17 Kasım 2013 Pazar

001 08 Aralık 2012 Cumartesi 02:55 KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER….........Dilenci


Dilenci


Soğuk, yağmurlu bir akşam vaktiydi. Oldum olası yanıma şemsiye almayı bilmem. Zaten alsam da hep bir yerlerde unuturum. 

Yüzüme vuran damlalardan kaçarak öyle hızlı hızlı eve dönüyordum işte. Neydi acelem bilmem. 

Köşeyi dönünce aniden bir inşaat tahta perdesi önünde kaldırımda büzülmüş bir çift gözle karşılaştım. Gençti, solgun ve ağlamaklıydı. Belki de yalvarıyordu bilmem, duyamadım. 

O hızla duramadım da. Param mı yoktu, ya da her zamanki gibi vermeli mi vermemeli mi çatışmasını yaşamıştım bilmiyorum. Birkaç saniyelik bir andı. Dilenciydi işte. Üstelik gençti. Geçip gittim önünden.

Dilencilere para verilmemeliydi. Verilse de defi bela kabilinden elli kuruş bir lira yasak savardı. Ama yok. Nedense o gözler farklıydı. Veya ben öyle anlamlandırdım uzaklaşırken. Geri de dönemedim. İçimde bir pişmanlık gitgide büyüdü, büyüdü. Karnı aç mıydı. Çocukları hasta mıydı. Kocası işsiz, ipsiz biri miydi. Ya da ailesine bakmak zorunda kalan bir çaresiz mi. Hangi tuzu kuru biri herkesin bir an evvel sıcak evinde olmak üzere koşuşturduğu bir akşam karanlığında öyle ıslak ve soğuk bir kaldırım üstünde büzülerek birkaç kuruş dilensin ki.

Keşke sıcak bir çorba içebilseydi. Birkaç kuruş değil onu ordan kaldırıp evine gitmesine yetecek, hatta bir daha hiç dilenmeyecek kadar verebilseydim. Hiç değilse durup ne derdin var be kardeşim, hasta olacaksın hadi evine git artık diyebilseydim. Keşke bu ülkede hiç dilenmek zorunda kalan olmasa. Dahası muhtaç olduğu halde onuru sebebiyle dilenmeyi aklından bile geçirmeyenler.



Ey zengin insanlar ! Ey mal üstüne mal, para üstüne para yığanlar. Sizin adınıza, ülkem adına utanıyorum. Kendi adıma da yetemediğim, eremediğim güç yetiremediğim için mahçubum. Ama bir ceza gibi, şimdi aklımda başörtüsü ile solgun genç bir yüz, beni utandıran bir çift göz ve büyük bir pişmanlık takıldı kaldı işte. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder