17 Kasım 2013 Pazar

015 07 Ocak 2013 Pazartesi 19:00 KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER…...........Bardağın dolu tarafı

Bardağın dolu tarafı


Yapabilsem hep güzel, canlı, renkli ve umutlu şeyler söylemek, yazmak isterdim.

Ülkeme bakıp onun her köşesi birbirinden güzel eşsiz güzelliklerinden dem vurmak hiç tükenmeyecek bir hazine olurdu mesela.

Balkan türkülerinden yola çıkar, zeybekle havalanır, harmandalı oynardım. Özay Gönlüm'ün neneden toruna mektubuyla gülümser, teke zortlatmasıyla neşelenirdim

Toroslarda. Bozkırın tezenesiyle avaz eder, karadeniz kemençesine uyup hamsi gibi zıplardım. Tulum çalınca atmaca gibi süzülür, tahta ritmi ve akordionla yerimde duramazdım. Halaylarla coşar, bir Dadaş gibi kasılır, Gakkoş gibi yaslanırdım Harput'a. Hele gönlümün sağ alt köşesindeki sıra gecelerini hiç kaçırmazdım yapabilsem. Daha da neler neler.

Dünyanın incisi İstanbul'u, İzmir'i, Bursa'sı, Konyası, Egesi, Akdenizi, köyü, kasabası. Türkü, kürdü, lazı, macırı, manavı, yörüğü, türkmeni, çerkezi, gürcüsü ve daha ne türlü türlüsü. Sanki renkli bir gül bahçesi gibi ülkem. Göğünde al bayrağım, semaya uzanmış minarelerim. Daha ne diyeyim size. Her biri birbirinden güzel, hoş şiveleri, lehçeleri ve ana dilleri ile yurdum insanı ve vatanımı yazıp çizmek isterdim işte. Ya bu toprakların insanlarının o bitip tükenmez yürek zenginlikleri ? Onları öğrenmek için bile ömrüm yetmezdi.

Belki de durup şöyle bir etrafıma bakmak ne iyi olurdu. Her an içinde olduğum, ama göremediğim şükredilesi nimetleri saymak isterdim bir bir. Bu dünyanın hatırına döndüğüne inandığım iyilik ve güzellikleri paylaşmak belki ağlatırdı beni ama olsun. O göz yaşları da anlatılabilirdi. Seher vakti ellerini kaldırmış dua eden bir mü'minin gözyaşlarını tarif etmek isterdim mesela.

Allah aşkını, Kur'an mucizesini, Resulullah sevgisini aktarmak isterdim herkese, herşeye. Üstad Necip Fazıl'ın haykırışını duyurmak isterdim kalabalıklara: "Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak: Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden, Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden"

Neden mi ? Sevgiden. Bir babanın evlatlarına sevgisi gibi. Bir abinin kardeşlerine sevgisi gibi. Sevenin sevilene sevgisi gibi. Üstün Dökmen'in ifadesiyle mutsuz olmayı, şuna buna söylenmeyi, karamsarlığı öylesine derinden öğrenmişiz ki, “Bu ülkede yaşanmaz” ve nihayet “Batsın bu dünya” demeye hakkımız olduğunu düşünüyoruz.

Hayır. Elbette bardağın dolu tarafı da var. Hem de daha fazla. Mesela “Batsın bu dünya” ve onun gibi bir çok ölümsüz şarkısıyla Orhan Gencebay aslında bir umut ve direnme gücü vermiştir insanımıza. Onun gibi onca çalanımız, söyleyenimiz, yazanımız var çok şükür. Mevlana'dan Yunustan söz etmedim bile.

Bırakalım bunları siz bir bebeğin gözlerine dikkatle baktınız mı hiç? Eğer saflığı, masumiyeti ve güzelliği göremedinizse ne olur ilk fırsatta bir daha bakın. Sizi titretecek kadar ötelerden ve derin bakarlar.

Bir çiçeğin nasıl olup ta bu kadar güzel renklerle donanmış olduğunu, arının bıkıp usanmadan doldurduğu bal peteğinin lezzetini, annenin evladına sevgisini, yavrularını ağzından besleyen kuşları, adalet duygusunu, bir işçinin anasının sütü kadar temiz emeğini, bir esnafın helal kazancını..daha sayayım mı ?

Soluduğumuz havayı, içebildiğimiz suyu, kendimizi içeriye attığımızda "evim evim güzel evim" dediğimiz o sıcacık yuvayı, bize hoş geldin diyen sevgi dolu gözleri, illa ki bacaklarımıza dolanan çocuklarımızı, torunları , elleri öpülesi anneleri, neneleri, dedeleri anlatmak isterdim biteviye.

Nikos Kazancakis'e atfen şöyle denir: ''Dünyada çiçek, çocuk ve kuş olduğu sürece korkma; her şey yolunda demektir.'' İnşallah öyledir. Doğrusu buna yürekten inanmak isterdim.

Sizin aklınıza gelen tabi ki de sorulmuş: “İyi de o zaman bu polyannacılık olmaz mı?” “İyimserlik, küçük şeylerden mutlu olmak polyannacılık değil mi?"

Üstün Dökmen bu görüşte iki hata olduğunu söylüyor. Birincisi “iyimserlik eşittir polyannacılık” iddiasıdır ki bu doğru değildir. İkincisi "polyannacılık kötü mü ?" Kayba uğradığımızda, elimizde kalanları fark etme ve sevinme becerisinin neresi kötü ? Yerinde kullanıldığı sürece, kişiyi kaygıdan, sıkıntıdan korur, kişinin yarına kalma ihtimalini arttırır. Bu kendini avutmak değil, bardağın dolu yanını fark etmektir.

Sonuçta değiştiremeyeceğimiz kayıplar karşısında, karamsarlığa düşmek yerine yaşama sevincimizi kaybetmemektir.

"Bu yükle öleceksin dedim hamala / ölüm kolay sen umuttan haber ver dedi / UMUT varsa vur yükü sırtıma...!"

Sizce bu hamal Polyanna'cı mıdır ? Sanmıyorum. Adını bile duymamıştır. Küçük umutlarını ölüme değişmeyen bir koca adam o. Sezai Karakoç'un dediği gibi: "Umutsuzluk yok! Gün gelir Gül de açar...Bülbül de öter... "

Bir Çin atasözü şöyle diyormuş: "Tanrım, bana değişebileceğim şeyleri değiştirme gücü ver. Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmemi sağla. İkisini ayırt edebilmem için de akıl ver."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder