21 Kasım 2013 Perşembe

050 09 Temmuz 2013 Salı 03:30 KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER.................Saitabat; Bir başarı hikayesi

Saitabat; Bir başarı hikayesi




Vizyon bize yabancı bir kelime. Ama son zamanlarda oldukça sık duyuyoruz. Hemen hemen her kurumda, organizasyonda ve şirketin yazılı bir vizyonu var. Her liderde vizyon aranıyor, vizyoner olmasından söz ediliyor. Yazarken ya da konuşurken sürekli bir "vizyon" dan bahsediyor, önüne koyduğumuz sıfatlarla onu hep olumlu anlamlarda kullanıyoruz. 

Sözlüğe baktığımızda ise "vizyon" kelimesinin görme, gösterim anlamına geldiğini öğreniyoruz. Mesela bu anlamda "gösterim"; görüntülerin bir cihaz yardımıyla bir yüzeye yansıtılması işi, yani projeksiyon oluyor. Peki vizyon gerçekten böyle bir şey mi ? 

Biraz araştırdığımızda vizyonun birden çok tanımı olduğunu anlıyoruz. En basiti onu “Gelecek Resmi” olarak tanımlayanı. Sanki hayal kurmayı çağrıştırıyor. Ancak bir vizyon ile hayal arasında elbette çok büyük fark var. Biri, mevcut şartlar ve değerlere dayanılarak gelecekte ulaşılmak istenen yer iken, diğerinin mevcut durumla bir bağlantısı yok gibi. Diğer yandan Vizyon; gelecek ile ilgili birtakım tahminler yapmak olarak tanımlanmıyor elbette. Özellikle de hiçbir şey yapmadan, hayatın sizi yönlendirmesiyle ulaşacağınız bir durum olarak ise asla görülmüyor. Aynı şekilde gerçekleşmesi imkansız hayaller kurmak, fantezi ve düşleri çıkış noktası yapmak ya da macera arayışlarının da vizyonla uzaktan yakından alakası yok. 

Bir başka deyişle, Vizyon, kendiliğinden gerçekleşmeyecek, ancak gerekli çabaları harcarsak başarabileceğimiz uzun bir gelecekte ulaşmak isteğimiz bir durum, bir ideal olarak açıklanıyor. Burada farklılaştırılmış bir gelecek düşüncesi ile ulaşılmak istenen bir geleceğin öngörülmesi var. Sanki oradaymışız gibi ulaşmak istediğimiz durumu tanımlayan nitelikli bir hedef seçimi söz konusu. Bu anlamda vizyon kendimizi gelecekte gördüğümüz yer, hayal ise gerçekleşme ihtimali yoksa bile orada olmak istediğimiz şey oluyor.

Şahsen ben vizyonu özellikli bir liderlik vasfı olarak görüyorum. Bana göre vizyon sahibi birine baktığınızda onun şahsında insanı heyecanlandıran bir başarı öyküsü ve gelecek görürsünüz. Ufku açık, geniş ve ileri görüşlüdür. Onun illa bir siyasi lider, cerbezeli bir üstad ya da bir büyük şirket ceosu olması da gerekmez. Etrafınıza dikkatle bakın; belki ailenizde küçük oğlunuz bile size böyle duygular yaşatabilir. Mahallenizdeki imam ya da bir sınıf öğretmeni de öyle. Vizyon sahibi olmayı bir esnafta da görebilirsiniz bir işçi ya da genç bir memurda da. Vizyonun öyle cakalı fiyakalı görünüşüne aldanıp onu gökyüzünde aramayın. Farkına bile varmayabilirsiniz ama o belki de size çok yakındır, kim bilir ?

Şimdi size içimizden, bizden bir vizyon örneği vereceğim. Bu çok ilginç ve inanılmaz bir başarı öyküsü de aynı zamanda. Saitabat Köyü Bursa Uludağ eteklerinde Kestel ilçesine bağlı şirin bir köy. Bu köyün üyelerinin tamamı kadın olan bir derneği var. Ve bu dernek, başkanları Sermin Cakalıoğlu sayesinde bugün büyük başarılara imza atmış, birçok ödül almış, derneğini, köyünü ve kültürünü 10 yıl gibi çok kısa bir zamanda hem ülkemiz hem de uluslararası çapta oldukça yukarılara taşımış durumda.

Saitabat Köyü Kadınları Dayanışma Derneği 2002 yılının nisan ayında Saitabat Köyü Kadınları Kalkındırma ve Koruma Derneği adıyla ve 9 üyeyle kurulmuş. 2007 yılında derneğin adını Saitabat Köyü Kadınları Dayanışma Derneği olarak değiştirmişler. Bugün, başta başarılı ve sosyal bir kişilik olan Sermin Cakalıoğlu ile birlikte 10 kişilik yönetim kurulu ve 110 üyesi var. Derneğin amacı "Saitabat köyündeki kadınların kendilerine olan özgüvenini kazandırmak, aile bütçesine katkıda bulunmak, yardıma muhtaç insanlara yardım etmek ve en önemlisi kültürümüze sahip çıkmak" olarak tanımlanmış. 

Derneğin kuruluş fikri 2001 yılında Bursa’nın Cumalıkızık Köyüne götürdükleri misafirlerle gezerken ortaya çıkmış. Cumalıkızık'ta yapılan etkinlikleri ve kadınların çalışmalarını görünce zaten şelalesi ve doğal güzellikleri nedeniyle yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olan köylerinde neden bunlar olmasın demişler. Fakat düşünün ki köydeki kadınların tarım ve hayvancılıktan başka herhangi bir geçim kaynağı ya da sosyal aktiviteleri yok. Köyde bir tarım kooperatifi var, fakat sadece köy erkekleri üye olabiliyor. Üstelik kendi ayaklarımız üzerinde durabiliriz diyen bu kadınların çoğu da ilkokul mezunu. İşte bu bir avuç köy kadını madem ki köy erkekleri bizi kooperatiflerine almıyor, bizde kendi ayaklarımız üzerinde duralım ve bir dayanışma derneği kuralım diyorlar.

Dernek için köy muhtarından köyün girişinde şelalenin yanındaki boş araziyi istiyor ve Hıdrellez şenliklerinde şenliğe katılan misafirlere lokma pişirip ayran ikram ederek başlıyorlar. Bu şenlikte mehter takımı, folklor ekipleri gibi çeşitli etkinlikler de var. Böylece 6 mayıs Hıdrellez şenlikleri köyde geleneksel hale geliyor. Turizm ve Kültür Müdürlüğü ile beraber organize ettikleri 3.yıl Hıdrellez şenlikleri Türkiye çapında yerel ve ulusal kanallarda yayınlanıyor ve bu yayın dolayısıyla da Türkiye onları tanıyor.

Dernekte başka neler yapabiliriz diye düşünüyorlar. Köy zaten kadınların kendi kışlık erzaklarını kendilerinin hazırladığı bir ortam. Neden bunları birlikte yapıp satmayalım diye düşünüp salça yapmaya başlıyorlar. Ardından köyde yetişen çilek ve ahududu meyvelerinden reçel, tarhana, makarna ve köyün yöresel yemeği silor’u yapıp satıyor ve derneklerine gelir sağlıyorlar. Bu şekilde ilk 5 yıl gönüllü olarak çalışıyorlar ve kazanılan tüm geliri derneğin tesislerini yapmak için kullanıyorlar. 

İlk olarak ürünlerini satabilmek için dernek arazisine sadece yaz sezonunda hizmet verebilen standlar ve gözleme evi yaptırıyorlar. Ardından 2007 yılında buralardan elde ettikleri gelirlerle içeriğini otantik köy evi olarak dizayn ettikleri dernek lokalini ve kışında hizmet verebilmesi için gözleme evi ve sabahları köy kahvaltısı verilen en az 150 kişiye hizmet veren işletmelerini açıyorlar. Lokal açıldıktan sonra köyde ihtiyaç sahibi olan bayanlar buraya gelip çalışarak ya da kendi yaptıkları ürünleri derneğe satarak gelir sağlamaya başlıyorlar. Şu anda dernek olarak 35 bayana böyle istihdam sağlamış durumdalar. Bu sayede köylerinden kente göçün engellendiğini, hatta yavaş yavaş kentten köye geri dönüşün bile başladığına inanmışlar.

Bütün bunları yaparken arada kendilerine de vakit ayırmayı unutmuyorlar. Dernek üyelerini ödüllendirmek için çeşitli günübirlik, kültür ve tatil gezileri düzenliyor, köye gelen turistlerle kolay dialog kurma için 6 ay süren pratik İngilizce kursu alıyor, hatta Hıdrellez Şenliğinde gelen 1000 kişilik misafirlerin önünde İngilizce bir oyun bile sergiliyorlar. Bütün bunları yaparken de aslında bir ilki gerçekleştirdiklerinin hiç farkında değiller. Zira onlar Türkiye'nin ilk köy kadınları derneği olmuşlar. Hatta değil Türkiye’de Avrupa’da bile bir örnekleri yok. Bursa’da onları örnek alarak daha sonra 5 köyde dernek kurulmuş ve dernek olarak oralarda da seminer vermişler. 

Tabi her güzel şey gibi bu başarıyı elde edebilmek te hiç kolay olmuyor. İlk başta bunu kendi köylerine dahi kabul ettirmek çok zor oluyor. Çünkü buna köy halkının sadece % 9’u inanıyor. İşte o ilk 9 kişiyle de derneği kuruyorlar. Dernek için istedikleri yeri vermemek için bir çok engel çıkarılıyor. Tahsis edilen arsa turistik şelalenin yanında ama kıraç çöplük, yamaç bir yer. Burayı tesis haline getirebilmek için normalden fazla emek sarf ediyorlar. Yağmur çamur demeden kepçeleri çalıştırabilmek için başlarında duruyorlar. Çizmeler ayakta, şemsiye başta tariflerle projesiz, kendi çabalarıyla uğraşırken köyün erkeklerinden bazı gençler “ne yapmaya çalışıyorsunuz? Siz buranın hafriyatının bile hakkından gelemezsiniz” diyor onlara. 

Engeller bunlarla da kalmıyor. Bazı iş yaptırdıkları şirketler bayan oldukları için önce anlaşma yaptıkları fiyatları yükseltiyorlar, taviz verilmeyince de tehdit ediyorlar. Ama onlar asla pes etmeyip yollarına devam ediyor. Derneğin standlarını ve gözleme yerini ahşaptan yapabilmek için ağaç gerekiyor. Bunun için de Orman işletmesine başvuruyorlar. Dağlardaki depolara gidip beğendikleri ağaçların numaralarıyla gereken teminatı yatırıyor, iki bayan olarak bu şekilde ihaleyle aldıkları ağaçlarla da standlarını ve gözleme evlerini yaptırıyorlar. 

Daha sonra bunu gören köy erkekleri bakıyorlar ki yapılan çalışmalar doğru yönde ilerliyor, yavaş yavaş eşlerini yollamaya başlıyorlar. Böylece derneğe üye olma talebi de hızla artarak üye sayısı 113’e ulaşıyor. Zamanla köy halkı elde edilen başarıdan dolayı da onlarla gurur duyuyor. Çünkü başta yapamazsınız edemezsiniz denilen dernek, değil Türkiye neredeyse tüm Dünyaya örnek olacak niteliğe ulaşıyor. 5 yıl dernek üyeleri gönüllü çalışıyor. İşletmenin kapalı kısmı olunca da yaz-kış hizmet vermeye başlıyorlar. Bu arada da her geçen gün derneğe olan ilgi artıyor ve iyi gelir elde ediyorlar. Bu yüzden artık işletmenin daha disiplinli ve düzenli hizmet verebilmesi için ücretli çalışma zamanının geldiğini düşünüyorlar ve derneğe sorumlu bir işletme müdürü seçiyorlar. Artık dernekte çalışmak isteyenler de bu işletme müdürüne başvurarak haftalık beşer kişilik gruplar halinde, hafta sonları ise 10 kişi olarak dönüşümlü çalışabiliyor. Ayrıca doğal ürünleri üreten başka onar kişilik gruplar da oluşturuluyor. Malzemesi dernek tarafından temin edilen bu çalışmalarda üretilen ürünler kilo karşılığı satılıyor. Böylece 35 bayan bilfiil dernekten gelir elde eder hale geliyor. 

Şu an artık derneğin mevcut işletmesi de yeterli gelmiyor. Çünkü çok beğeniliyor ve özellikle hafta sonları talep çok fazla. Bundan dolayı işletmeyi daha büyütüp daha çok kişiye hizmet vermek istiyorlar. Böylece köydeki daha fazla kadına istihdam sağlayabileceklerini ve göçü engelleyebileceklerini düşünüyorlar. Ürettikleri doğal ürünlere üretim izni alıp daha çok kişiye ulaşmasını sağlayacaklar. Şu anda ürünlerini satın almak isteyen müşterilere, derneğin banka hesap numarasını veriyor ve adreslerine kargo ile yolluyorlar. Ancak bu işlemi hem daha hızlı hemde daha çok kitleye ulaştıracak şekilde internet üzerinden online satış yaparak geliştirmeyi planlıyorlar.

Gelip bu tesisleri gören misafirler bütün bunları nasıl yaptıklarını soruyorlar. Özellikle de Avrupa Birliği yada Dünya Bankası gibi bir yerlerden kredi, yardım vb. destek alıp almadıklarını merak ediyorlar. Onlar da her şeyin kendi çabalarıyla olduğunu anlatıyorlar ama şunun da farkındalar ki gün geçtikçe daha da büyümekteler ve ihtiyaçları da o nispette artıyor. Bu sebeple kendilerine Avrupa birliğine üye ülkelerden ortak buluyorlar ve Avrupa Birliği fonlarından yararlanmak üzere bir proje hazırlıyorlar. Bu proje köyde yetişen ahududuyu daha kaliteli yetiştirip, ahududu suyunun konsantresini üretmeyi hedefliyor. Şimdi ürettikleri ürünler neden Avrupa ülkelerinin raflarında olmasın noktasındalar. 

Bütün bunların yanı sıra köyleri için sosyal yaşam projeleri de var. Örneğin köyün okulunu ve lojmanını onarıp burada yazın öğrencilere bilgisayar, İngilizce ve çeşitli eğitim kursları verilmesi için, öğretmen evini de gelen misafirler için kullanmayı düşünüyorlar.

Tabi ki bu çalışmalar gelen misafirler tarafından da taktirle karşılanıyor. Özellikle doğal ürünler ve kültürümüzü yansıtan mekanıyla gelenlere evlerine gelen bir misafir gibi davranılması onları çok memnun ediyor. Gelen misafirlerin yaşatılan kültürden çok etkilenmesi ise dernek mensuplarını hem gururlandırıyor hem de çok mutlu ediyor. Aldıkları her övgü ve tebrik onları adeta topluma daha da faydalı çalışmalar yapmaya teşvik ediyor.

Onlar git gide bireyselleşen günümüze inat, köylerindeki çalışmaları dernek çatısı altında yeniden imece usulüne döndürmeyi başarmışlar. Yapamazsınız denileni yaparak dernek tesislerine 10 yılda yaklaşık 1.000.000 tl dolayında yatırım gerçekleştirmişler. 9 kişi ile başlayıp 113 kişiye ulaşmış, 35 kişilik net istihdam sağlamışlar. Kendilerini ve köylerini hem Türkiye hemde uluslararası alanda tanıtmışlar. Ülke çapında bir öncü ve mükemmel bir uygulama örneği olmuşlar. Köylerindeki tonlarca doğal ürünü işleyip katma değer ve gelir yaratmışlar. Böylece Saitabat Köyü Kadınları Dayanışma Derneği Türkiye ‘de bir ilki gerçekleştirerek başarılarıyla bir çok köye örnek olmuş oldu. Üstelik bütün bunları kadın olarak yapmışlar, kadınların başarısını herkese göstermişler. 

Nasıl yaptılar ? Çünkü onların inandığı, hedefledikleri bir yol vardı; köyün kadınlarını topluma kazandırmak, kendilerine olan özgüvenlerini vermek, aile bütçesine katkıda bulunmak, en önemlisi de kültürümüze sahip çıkmak. Bu belki o gün için uzak gibi görünse de "insan isterse her şeyi yapar, hatta kadın isterse başaramayacağı iş yoktur" diyor Dernek Başkanı Sermin Cakalıoğlu. "İnanıyorum ki tahsilleri olmasa da her kadının kendine göre yapabileceği bir iş mutlaka vardır. Önemli olan onların kendine olan öz güvenini kazandırıp onları bu yönde teşvik etmek. Biz dernek olarak bunu başardık ve bu başarımızı Türkiye’nin bütün kadınlarıyla paylaşmak istiyoruz" diyor. 


Dernek şimdi başardıklarının daha fazlasını, Türkiye’de ilkokul mezunu olup ta evinde oturan, benim eğitimim yeterli değil diye düşünüp, kabuğuna sığınan binlerce kadını toplum yararına faydalı birer birey olabileceklerine inandırmayı ve onların topluma kazandırılmasında öncü ve örnek olmayı istiyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder