26 Kasım 2013 Salı

096 26 Kasım 2013 Salı 21:54 KAYIP DEFTER…...............................Yurt’FM yayında

Yurt’FM yayında


                  
"Kayıp Defter'den"


18 Ekim 1992
Uludağ Öğrenci Yurdu

Orhan'ın halleri
Son günlerde Orhan'da gizli saklı bir meşguliyet var. Birdenbire elinde bir sürü kaset peydah oluverdi bir de wolkmen. Durduk yerde bu müzik aşkını "Banu'nun başına vurması" olarak yorumladık. Birkaç kere "ya ! ver şu wolkmeni de biz de biraz kaset dinleyelim" dediysek de alamadık. Hatta biraz kızdı mı ne ? Güldük, üzerinde durmadık. Orhan bu sana, sağı solu belli mi olur. Ama dün bir mikrofon vardı galiba elinde. Garip ! Bazen dışarda, yurdun çevresindeki yolda yalnız başına geziyor. Aşkından mecnuna döndü garibim. Kendisi kaset dolduruyor herhal dedim içimden.

Size bir süprizim var
Nihayet Orhan'ın sırrı çözüldü. Meğer radyo yapmış kendi kendine. İnanılmaz ama doğru. Odada Levent abinin küçük bir radyosu var. İkide bir onu ödünç alıyormuş. Pazar günü odada Levent, Mehmet, Okan, yeni arkadaşımız İsmail ve ben öyle uyuşuklanıyorduk. Bir Orhan kıpır kıpırdı. Hazırlanıyordu, çıkacaktı herhalde. Öğleden sonraydı, gülerek "size bir süprizim var" deyince hepimiz kulak kesildik. Orhan dedin mi neşeye hazır olacaksın çünkü. Bu defa da ne yumurtlayacaktı acaba ?

Elindeki küçük radyoyu kendince bir frekansa ayarladı. Levent'e verip çıktı gitti. Yüzünde hınzırca bir gülümseme vardı. Cepleri doluydu, yalnız bu defa elinde beyaz bir de tel gördüm.  Merakımız iyice artmıştı. Hepimiz Levent'e baktık. O da gülüyordu, demek sürprizin ne olduğunu biliyordu. Sıkıştırdık, söylemedi. Yalnızca "biraz bekleyin" dedi yüzündeki gülümsemeyi sürdürerek. Bu arada kalktı pencereye doğru yürüdü, radyosu kulağındaydı.

Orhan'la radyo arasında bir bağlantı vardı ama. Doğrusu hepimizin aklına “radyodan bizim için bir istek yapmış da, bizim de onu dinlememizi istiyor”dan başka bir şey gelmiyordu. Hani ya, bunun neresi sürprizdi ? Aynı şeyi düşünmüş olmalıyız ki biraz ilgimiz düştü.

Kaldır kolun oynasın, sür cezveler gaynasın
Biraz sonra Levent camı açtı, yüksek sesle "tamam geliyor" dedi dışarıya doğru. Hepimiz kalktık, seslendiği tarafa baktık, Orhan'dı. Kolunu kaldırmış bize el sallıyor, bir eliyle de mikrofona konuşuyordu. Levent'e döndük baktık hepimiz aynı anda. O gayet sakindi, elindeki radyonun sesini biraz daha açtı. "Sevgili arkadaşlarım şimdi sizin için Balıkesir'in Kızılcıklar oldumu türküsünü çalıyorum." Ses tanıdıktı, Orhan'dı bu. Arkasından neşeli bir müzik sesi geldi radyodan" Kızılcıklar oldu mu, selelere doldu mu…" Hepimizin ağzından koro halinde bir "Aaa !" nidası çıktı.

Bir radyoya, bir Orhan'a bakıyorduk. Türkü devam ediyordu "..gönderdiğim çoraplar, ayağına oldu mu, mendili eline, mendil verdim geline..." Vay Balıkesir'li, gene yapmıştı numarasını. Hem de ne numara. Demek sürpriz buymuş. Neşemiz tavan yapmıştı. Cam açık oynamaya başlamıştık. Arada bir belimize kadar sarkıp sesleniyorduk "Lan Orhan bi de çiftetelli çalar mısın ?" "Ben de Ankara misketi istiyorum ama." "Yaşa lan Orhan, helal sana !"

Kısa bir süre sonra hem Orhan'ın çevresi, hem de odamız dolmuştu. Radyosunu kapan odasındaki pencereden sarkarak koroya iştirak ediyordu "Hadi, bi Orhan baba patlatsana be", "Tarkan istiyorum abi", "O ağacın altını çalar mısın Orhan?"

Şarkılar türküler peşisıra geliyordu. Artık radyonun sesi sonuna kadar açılmıştı. Orhan'ın sesini duyuyorduk "teşekkür ederim arkadaşlar, şimdilik elimde olanı çalabiliyorum. İsteklerinizi ilerki günlerde dinleyebilirsiniz. Frekansımız FM.67, ilginizden dolayı  sağolun. Oynamaya devam ediyoruz. Şimdi oda arkadaşım Süleyman'ın isteğini yerine getiriyorum "kaldır kolun oynasın, sür cezveler gaynasın."  Bir velvele kopuyor bizim odadan. Oynak ritme uyarak bağıra çağıra oynuyoruz hep birlikte.

Hoş geldin partisi
O akşam bizim odaya girenin çıkanın haddi hesabı yok. Radyosu olan bizi buluyor. En şaşırdığım şey her gelenin beraberinde birkaç kaset getirmesi. Orhan'ın ağzı kulaklarında. Dolabı şimdiden tıka basa kaset doldu. Gelecek hafta sonuna randevu veriyor hayranlarına. Israrlara karşı odada birkaç deneme yapıyor. Ama hafta içi yayın olmaz diyor. İlginin keyfini  çıkarıyor hınzır. Bahanesi de hazır, hem de kurnazca "Radyosu olmayanlar o zamana kadar alsın, istedikleri şarkının kasetini de getirsinler ama. Haftaya, haftaya..."  Anlaşılan haftaya şenlik var.

Orman mühendisine bak sen !
Hala aklımız almış değil. Bir küçük wolkmen, bir mikrofon ve kuyruğunda yarım metrelik tel nasıl radyo olabiliyor ? Orhan defalarca anlattı, ama hala anlayamadık. "Amaan...nasılsa nasıl. Yapmış işte çocuk. Bravo ama. Ne hünerler varmış yani oğlanda, helal olsun."  Zaten işin o tarafıyla ilgili değiliz. Cumartesiye parti var. Hafta boyu bizim oda Orhan'ın stüdyosu gibi oldu. Radyolar frekansa ayarlandı, kasetler verildi, istekler not edildi. Bir taraftan da merak etmiyor değiliz hani "Orhan bu kadar kasedi nasıl çalacak ?" Ama onun bizimle çene çalacak vakti yok.  Okan'la program (!) hazırlığı yapıyorlar.

Kızlarla da iletişim içindeler anlıyorum. Gündüzleri kültür merkezinde, akşamları da kantinde birlikte görüyorum onları. Bir kere "Ne var programda" diye soracak oldum. "Repertuar hazırlıyoruz" dedi gayet ciddi. Kızlara karşı gülmemek için kendimi zor tuttum. "Özel radyolar yasak değil mi ?" diye sordu Mehmet. Orhan, yüzüyle boşver anlamında bir hareket yaptı "Kim bilecek, kim görecek ki ? Zaten alanı 500 metre. Eğleniyoruz işte." Kızlar yanlarında, etrafları da baya kalabalık. Bir alkış koptu kızlı erkekli gruptan. "İyi o zaman size kolay gelsin" dedim ve Mehmedi kolundan çekip çıkardım oradan. Giderken dönüp eğildim kulağına Mehmedin "Orman mühendisine bak sen, radyocu oldu çıktı başımıza." Neşeyle güldük beraber.

Orhan sahaya çıkıyor
Cumartesi ikindiye doğru Okan ve Orhan'ı tezahüratla odadan uğurladık. Randevu saati gelmişti. Bu kez yanlarında bir çanta dolusu da kaset vardı. Bu arada bloklardan çok sayıda pencere açılmış, Orhan'ın çıkışını bekliyorlardı. Çıkar çıkmaz da bir alkış sesi yükseldi etraftan. Biraz ilerde kızlar da eklendiler onlara. Yurdun batı tarafındaki yoldan, kız bloklarından yukarı doğru yürümeye başladılar. Bizim odada bile üç radyo olmuştu. Bende, Levent abide ve yeni arkadaş İsmail'de. Pencereden yarı belimize kadar sarkmış, radyolar kulağımızda bekliyorduk.

Yurt yıkılıyor
"Sevgili arkadaşlar, radyomuz beklenen yayınına başlıyor. Geçen haftaki deneme yayınından sonra bu hafta sizlere beğeneceğiniz birbirinden güzel ezgiler, oynak türküler ve damardan şarkılar hazırladık. Bu arada isteklerinizi de bize seslenerek duyurabilirsiniz. Şimdi ilk şarkımızı koyuyorum. Sevenlere gitsin bu güzel şarkı. Nilüfer söylüyor yeniden sev." Bloklardan çığlıklar, canhıraş sesler yükseliyor aynı anda.  Üç radyonun birden sonuna kadar açılmış sesinden gürül gürül bir şarkı işitiliyor "Yüreğimdeki fırtına/Dinmedi hala/Titrerdim isterdim/Seni hep kollarımda/Yine bana gel/Yana yana yine beni sev/Hadi beni yine sev/Beni deli deli sev/Beni yine yeni yeni/Yine yeni yeniden sev…"

Müthiş bir tezahürat müziğin sesini bastırıyor. İçimden diyorum ki "Lan Balıkesirli, ulen köftehor ! Bu şarkı Banu'ya değilse ben de Süleyman değilim." Mehmet bile bir radyoya kulağını yaklaştırıyor, bir Orhan'a laf yetiştiriyor. Radyodan yayılan ses bu defa bir İzzet Altınmeşe türküsü: "Hanım kızlar kızlar/Canım kızlar kızlar/Bezenmiş düğüne gider/Elma yanaklı kızlar…" Bu türkü de kız bloklarına hediye ediliyor. Baktık ki kız bloklarında da bazı pencereler açılmış, ellerinde radyolar çığlık çığlığa bağrışıyorlar.

Ne olcek şincik ?
Biz böyle kendimizi kaybetmişken Kemal abiyle Hamit odaya girmiş. Ensemizde bir el boynumuzu sıkınca eğildiğimiz yerden geriye kalktık. Baktık onlar, gülüyorlar "Ne yapıyosunuz lan öyle ? Düşeceksiniz ya."

"Ne yapalım abi, bizim Orhan radyo yapmış, onu dinliyoruz." Açıldığımız yerden o da dışarı baktı, Orhan'ları gördü ve bize çıkıştı "Lan oğlum, radyolar yasak değil mi ? Hem napıyo bu oğlan ? Aşk kafasına mı vurdu bunun nedir ? cık, cık, cık..." Radyoyu benden alıp kendi kulağına dayamıştı. Bir taraftan da hem bunları söylüyor, hem de gülüyordu. Bu defa hep birlikte güldük. Ta ki Hamit'in sesiyle uyanıncaya kadar.

"Abi lan ! yönetim memurları Orhan'ı gördü valla." Hepimiz pencereye yığıldık. Radyo yayını kesilmişti. Etraftan ağır bir uğultu yükselmiş, hatta yönetim memurlarına laf atmalar başlamıştı. İki yönetim memurunun Orhan'ı idareye doğru döndürdüklerini gördük. Kemal abi eliyle  dizine bir şaplak attı "Ulan, kalbime gelen bi kere de başıma gelmesin be ! Çocuğu müdüre götürüyorlar. Billahi de götürüyorlar."  Odada bir sessizlik oldu. Bloklardan hala protestolar, ıslıklar yükseliyordu.

Bu defa da Kemal abinin sesiyle uyandık. "Ben de gidiyorum, siz gelmeyin. Çocuğun başına bişey gelmez inşallah."  Yine başını iki yana sallayıp cık, cık diye söylenerek odadan çıktı. Üzülmüştük. Bir elimizdeki susmuş radyolara, bir birbirimize, bir de gittikçe uzaklaşan gruba bakıp durduk bir süre. Kızlar geride kalmıştı. Yalnızca Orhan'la Okan'ı götürüyorlardı. Mehmet Orhan'ı taklit ederek sordu: "Ne olcek ya şincik ?"

Yurt’FM doğuyor
Dakikalar geçmek bilmedi. Bir saat kadar sonra önce Okan geldi odaya. Hiç de üzülmüş bir hali yoktu. Merakla etrafını çevirdik. "Ne oldu, ne oldu ? Müdüre mi gittiniz ? Ne dedi ? Anlatsana." Okan keyfini çıkara çıkara önce tek tek yüzlerimize, sonra da önüne baktı gülerek. Sonra da konuştu "Hiiç..Valla hiç bişey olmadı. Hatta Müdür Orhan'a bi teklif yaptı, oda bile verdi." 

Hamit patladı "Ne teklifi, ne odası lan oğlum çatlatmasana adamı, ne oldu ne ?" Okan ağzındakini bu sefer bir çırpıda söyleyiverdi "Valla abi, Yurt FM doğdu, hayırlı uğurlu olsun!"

Hepimiz Okan'a bakakaldık. O hala yirmi sekiz dişiyle sırıtıyordu.
...
Orhan star oldu
Okan bildiklerini anlatmıştı ama, şaka gibiydi. İnanamamıştık. Söylediklerine göre odaya sadece Orhan'ı almışlar. Kemal abiyle Banu ve Hale de gelmişler. Ama içeri girememişler. Ne olduğunu bilemeden ayakta uzun bir saat geçmiş. Merak içindeymişler. Ama bu arada içeriye birkaç defa kahve, çay girmiş, boşlar çıkmış.

Bir ara yönetim memurları da çıkıp köşedeki bir odanın anahtarını aramışlar telaşla. Sonra da bulup açmışlar. Oda boş gibiymiş, içindeki birkaç parça eşya da başka odaya taşınmış. Birkaç defa müdürün yanına girip çıkmışlar. Aralıktan müdürle Orhan'ın karşılıklı çay içip sohpet ettikleri görülüyormuş. Kemal abi "Ne oluyor ?" diye sormuş ama yönetim memurları bir şey söylememişler.

Sonunda müdürle birlikte çıkmış bizimki. Yüzü gülüyormuş. Birlikte  açılan boş odaya geçmişler. Müdür  Kemal abi ve diğerlerini görünce "Ooo siz de mi buradaydınız ? Bakıyorum arkadaşınızı yalnız bırakmamışsınız. İyi, iyi, yalnız korkmayın arkadaşınızı yemedim. Gerçi biraz korktu ama, o kadar olacak, değil mi hemşerim ?" Son sözleri kolunu Orhan'ın omuzuna atarak söylemiş.

Sonra tekrar Orhan'la aralarındaki konuşmaya dönmüş, odayı göstererek  "Burası nasıl ? Yayını buradan yaparsınız. Bir şeye ihtiyacınız varsa bana söyleyin. Yalnız artık haftada üç gün akşamları saat sekiz ile dokuz arasında yayın yapacaksınız. İstekler dilek kutularına atılabilir. Yayından bir gün önce bizim arkadaşlar kutuları açar, radyo ile ilgili olanları ayırır, bu odaya bırakırlar. Bunların değerlendirilmesi, program akışı konusunda Okan'da kızlar da sana yardımcı olur herhalde. Ama Cuma günü ilk on dakika benim unutmayın. Adı da Biz bize olacak tamam mı ?"  Orhan'ın ağzı kulaklarındaymış, öbürleri ise hala şaşkın durumdaymışlar.

Merdivenlere kadar onlarla inmiş. Tek tek hepsinin elini sıkıp uğurlayacağı sırada bir şey unutmuş gibi durmuş "Ya bu şeyin, yani radyonun adı ne olacak ? Bir adı var mıydı ?" Kemal abi atılmış "Yurt efem" olsun müdürüm. "Hay yaşayasın be Kemal. Doğru, Yurt FM olsun." Orhan'ın yüzüne doğrulatmak ister gibi bakmış, Orhan bulutlardaymış zaten "Olur müdürüm" demiş heyecanla "çok iyi olur." Haline müdür de gülüyormuş. Tekrar Orhan'ın boynuna kolunu atmış, sıkmış ve "Efeye efem yakışır tabi ki, hayırlı olsun bakalım." demiş. 

"Valla billa aynen böyle" diye bitirdi Okan. "Ben önden fırladım geldim, onlar da geliyorlar." Gerçekten biraz sonra Kemal abiyle Orhan da odaya girdiler. Peşlerinde bir meraklı ordusu vardı adeta. Herkes Orhan'ı tebrik etme yarışına girmişti. Kemal abi bu durur mu, hemen espriyi patlatmıştı "Bizim Orhan star oldu lan, medya yıldızı oldu valla !"

Süleyman Çakır
Uludağ Ü.İBF öğrencisi


27 Ekim 1992
Uludağ Öğrenci Yurdu
Dilek kutuları
Şaşılacak şey ! Odaya bir telefon koyduk. Yayın sırasında katlardan aranabilsinler diye. Ama Yurt'FM yayına başlayalı beri dilek kutuları dolup dolup taşıyor. Önceleri haftada 10-15 tane şikayet alıyorduk o kutulardan. Şimdi yüzlerce teşekkür, iyi dilek ve öneri  çıkıyor. Tabi bunun en az on katı şarkı isteği, bloklar, odalar, arkadaşlar arası mesaj. Olumlu tepki alacağımızı düşünüyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Doğrusu Yurt'FM'in bu yoğunlukta ilgi ve beğeni toplayacağını tahmin edememişim.

Çocuklar da iyi çalışıyorlar. Öyle çok da masrafları olmadı zaten. Bir anten, 8 metre kablo, iki mikrofon altlığı, kaset dolabı filan gibi şeyler. Masa, sandalye, teyp gibi ihtiyaçları da elimizdeki demirbaşlardan hallettik.

İlk konuşmamı da geçen Cuma günü yaptım. Başlangıçtaki sorunlardan, ilkelerimizden ve bu yurtta huzur içinde birlikte yaşama hayalimizden bahsettim. Bu çerçevede yaptıklarımızı, halen eksik olan şeyleri ve yapmayı düşündüklerimizi anlattım. Verdikleri destek için teşekkür ettim ve her zaman kapımın onlara açık olduğunu belirttim. Ayrıca Yurt'FM ve dilek kutuları aracılığıyla da bizimle iletişim kurabileceklerini ilave ettim. Yurt'FM'in yurttaki gençlerimizin beklentilerine ve sosyal hayatına olumlu katkı yapacağı inancıyla hayırlı olmasını diledim.

Özel radyoların yasaklandığı, "radyomu istiyorum" kampanyalarının düzenlendiği bir zamanda oldukça riskli, ama bir o kadar da amaçlarımıza uygun bir şey yapmışız.Buna inanıyorum. 

Ayrıca, Yurt'FM bu gençlerin sayesinde belki de bize Rabbimin bir lütfudur.

Yılmaz Yalçın
Uludağ Öğrenci Yurdu Müdürü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder