22 Kasım 2013 Cuma

060 26 Ağustos 2013 Pazartesi 02:30 KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER.........Aklı olan sağlam ipe tutunur

Aklı olan sağlam ipe tutunur


Yaşımız kaç olursa olsun bugüne kadar hep kendimizi ve çevremizi öğrenmeye çalıştık. Ne olduğumuza, etrafımızda olup bitene akıl erdirmeye uğraştık. Çocukluğumuz, gençliğimiz böyle geçti. 

Nihayet ömrümüz hayatı -şu yalan dünyayı- anlamaya çalışmakla geçiyor. Anladığımızı zannettiğimiz anlarda bile daha hiçbir şey bilmediğimizi fark ederek sarsılıyoruz. 

Ya da bildiğimizi sandığımız şeylerin adeta bir serapmış gibi kayboluverdiğini gördüğümüzde yeniden yeniden başlıyor arayışımız. 

Neden mi ? Bilmemek, anlamamak dengemizi bozuyor da ondan. Devam edebilmek için ipek böceğinin koza örmesi gibi "zannettiğimiz bir hayata" tutunmaya ihtiyacımız var. 

Üstüne üstlük birde hızla akan ve değişen zaman faktörü var. Son elli yıl içinde inanılmaz farklılıklar ve olaylar yaşandı dünyamızda. Tüketim çağı deniyor ya, sanki anladıklarımız, bildiklerimiz de bir bir tükeniyor. Yeni şeyler bir öncekilerini unutturuyor, yeni olaylar diğerlerinin üstünü örtüyor. Hiçbir şeyin değeri, kıymeti yok. Gelen gideni aratıyor. Nereye gidiyoruz ?

2008 yılında ölen George Denis Patrick Carlin, komedi albümleri sayesinde 5 kez Grammy ödülü kazanmış, İrlanda asıllı ABD'li anarşist, ateist bir komedyen, oyuncu ve yazar. "Vitrinlerde her şeyin sergilendiği ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız" diyor günümüz için. 

"Daha yüksek binalarımız ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız ama daha dar bakış açılarımız var." Yukarı çıktıkça atmosfer basıncı düşüyor ya bundan sebep egolar da alabildiğince şişiyor herhalde. Oysa insan toprağa yakın durdukça olgunlaşıyor değil mi ? Tevazu ve sabra yükseklerde rastlanmıyor. Bu durum tıpkı yüksek hıza ulaştığımız otoban yolların gözlerimize at gözlüğü gibi oturmasına benziyor. Böylece toprak, stablize ya da tek şeritli asvalt yollarla birlikte görüşlerimizdeki genişlik, hoşgörülerimiz de tarihe karışıyor maalesef.

Eskiler "iktisat" ederdi. Şimdi "ekonomi" yapıyoruz. Bu yüzden "Daha çok harcıyoruz ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz ama daha az hoşnut kalıyoruz." Çünkü ikisi arasındaki en önemli fark kontrollü gitmek, israf etmemekti. Nitekim, daha fazla harcamak doyum getirmedi, aksine daha da fazlasını ister hale geldik. İsterseniz bir bugünkü çocuklara alınan çeşit çeşit giysileri, bir de geçmişte bayramlık ayakkabısı yastığının altında sabahı zor yapan çocukları düşünün. Ne demek istediğimi anlayacaksınız.

En küçük evimiz 2+1. Gözümüz hep 150 m2 ve daha büyük evlerde. Doğru, şimdi "Daha büyük evlerimiz ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri ama daha az zamanımız var." Nerde kaldı o dedeli neneli, gelinli kızlı torun tombalaklı tek katlı küçük evler. Kızlarımızı asla kaynana yanına vermiyoruz. Tek oda bir yatakla gelin olmak da tarihe karıştı. Ama şimdi o geniş apartman dairelerimizde yalnızız. Doğru değil mi ? Çalışıyorsak anne babayı çocuk bakmak için istiyoruz yanımıza. Ancak onlar da sıkılıyorlar tabi bu apartman hayatından. Hapishane gibi geliyor onlara. Dairelerimizde beyaz eşya her türlü ev gerecimiz var. Fakat reklam edilenin aksine ne çamaşır makinası, ne de bulaşık makinası ve robotlar bize daha fazla zaman kazandırmadı. Bir türlü yeterince kendimize ailemize çocuklarımıza zaman ayıramıyoruz. Ne oluyor ? Yoksa zaman da mı sıkışıp kaldı, küçüldü bu kibrit kutusu geniş/dar dünyalarda. 

Günümüzde "Çok fazla alkol ve sigara tüketiliyor, çok savurganca para harcanıyor" ama dikkat ediyor musunuz "çok az gülebiliyoruz." Direksiyon başına geçince nedense başkalaşıyor "çok hızlı araba kullanıyoruz" ama bir o kadar da sinirleniyor ve trafikte başka zamanlardan "çok daha çabuk kızabiliyoruz." Erken yatıp erken kalkma kulağımızda çok eskiden kalma bir masal cümlesi gibi. Şimdi "çok geç saatlere kadar oturuyor" fakat sabahları yatağımızdan yeterince dinlenemeden ve "çok yorgun kalkıyoruz". 

Çok şükür her yer uzman kaynıyor. Uzman doktor, uzman personel, uzman yönetici, uzman teknisyen. Eskiye göre "Daha çok uzmanımız ama yine de daha çok sorunumuz, daha çok ilacımız ama daha az sağlığımız var." Bu kadar uzmanlaşma, aygıt ve ilacın sağlık sorunlarımızı azaltması gerekmez miydi ? Ne gezer, kanser ya da kalp hastalıkları bu sayıları gittikçe artan uzmanlara ve ilaç sektörüne para kazandırmak için var sanki. Nedense azalmadığı gibi sürekli daha fazla sorunla uğraşır olduk. Adeta "tavşana kaç, tazıya tut" gibi bir oyun var ortada. Sonuç bir kısır döngü; yine daha fazla uzman, daha büyük hastane, daha modern aygıt ve daha fazla ilaçla devam edip gidiyor. 

Sözde "Daha çok eğitimimiz" var, ama nedense "daha az sağduyu" sahibi olduk. Eğitimli olmak neden "daha iyi hırsız, sahtekar ya da bencil" olmamızı sağladı. Bilgi çağındayız değil mi ? Herşey internette elimizin altında, bilgi denizinde yüzüyoruz. Ama acaba "tahsilli, okumuş adam mıyız ?" Eskilerin "efendilerine, hanımefendileri"ne ne oldu ? Nasıl oldu da " daha fazla bilgimiz ama daha az bilgeliğimiz var." ?

Çok fazla kitap, dergi basılıyor. Ancak nedense "çok az okuyor" buna mukabil "çok fazla TV seyrediyoruz". Şu garip hale bakın ki eskisinden "Daha çok yazıyor ama daha az öğreniyoruz". Sürekli "Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz ama git gide daha az iletişim kuruyoruz." Ne alaka diyeceksiniz ama maalesef çok az ve "çok ender şükrediyoruz". Eskilerin "Bir lokma bir hırka" yaşamını küçümsedik, kanaati unuttuk tamam. Çok kazandık ve "Mal varlıklarımızı çoğalttık." O da doğru. Ama ne yazık ki insani "değerlerimizi de azalttık" galiba bu arada. Mesela "Çok konuşuyor" ama "çok az seviyor ve çok sık nefret ediyoruz". 

İşsizlik sigortası da dahil "Geçimimizi sağlamayı öğrendik" ama anlamlı, değerli, lezzetli "yaşamlar kurmayı öğrenemedik" bir türlü. Günlük yaşamda "Koşuşmayı öğrendik ama beklemeyi öğrenemedik" işte. Böylece, evet "Yaşamımıza yıllar kattık" ortalama ömrümüz 70'lere çıktı, ama o "yıllara yaşam katamadık", içini dolduramadık ne yazık ki. "Yatçez kalkçez, yatçez kalkçez…" nakaratıyla ifade edilebilir oldu anlamsız ömrümüz. 

Evet, "Daha büyük işler yaptık" doğru ama bu "daha iyi işler yaptığımız" anlamına gelmiyor. 

insanlık olarak "Aya gidip gelmeyi öğrendik" ama kapıkarşı komşularımızla selamlaşma sorunumuzu hala aşamadık değil mi ? 
Neredeyse "Dış uzayı fethettik" ama hala kendi "iç dünyamızı" keşfedemedik ne garip ! 
Doğalgazla, jeotermal enerji ile "Havayı temizledik" ama nedense "ruhumuz gitgide daha fazla kirlendi", daha "iyi" değil, daha "kötü" olduk nedense. 
Atom çekirdeğini parçalayabiliyoruz, ama "önyargılarımızla" baş edemiyoruz/ya da baş etmeyi istemiyoruz. 
Kuşkusuz çok daha mükemmel ve "Daha çok plan yapıyoruz" ama planlarımıza o kadar hayranız ki "daha az sonuç" aldığımızın farkında bile değiliz. 

"Zaman artık; 
Hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin, 
Büyük adamlar ve küçük karakterlerin, 
Yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır. 

Günümüz artık; 
İki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, 
Daha süslü evler ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. 

Bugünler; 
Hızlı seyahatler, 
Kullanılıp atılan çocuk bezleri, 
Yok edilen ahlakî değerler, 
Bir gecelik ilişkiler, 
Obez bedenler ve 
Neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir."

George Carlin, sürekli değişen ama birşeyleri de hoyratça çöpe atan çağımızın bu "küçük/Büyük" hallerini şikayet etmiş kendince. Doğruya doğru demek lazım. Elbette, herkesten alınabilecek, öğrenilebilecek bir şeyler vardır. Adam öyle bir tablo çizmiş ki katılmamak mümkün değil. Bunca çelişki, dahası ziyanlık; gelişme ve yükselme iddiasındaki çağımız insanı için oldukça düşündürücü. Hatta dengeyi bozan, boşluğa düşüren, moral yıkan şeyler. İlaveten günümüzün kan/zulüm, acı/şehvet, refah/gözyaşı dünyası düşünüldüğünde şayet elinizden bir tutan olmazsa doğrusu yeniden toparlanmanız da zor. 

Bunun için iman ve ilahi mesaj var işte. Yaradan yarattığını biliyor, onu boşlukta bırakmamış. Öyleyse bütün bu "küçük/Büyük şeyleri" bilmek kadar, hatta ondan daha önce; hayatın esasını, manasını, nerden gelip nereye gittiğini bilip anlayabilmeye mutlak ihtiyaç var. Her defasında yeniden yeniden anlamaya ve bilmeye. Aksi halde sel gibi akan zaman ve mekan denizinde bir saman çöpü durumuna düşülebilir. Aklı olan sağlam ipe tutunur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder