16 Mart 2024 Cumartesi
17 Mart 2024 Pazar TORUNLARIMA MEKTUPLAR..............................ANILAR; 17 Mart
14 Mart 2024 Perşembe
15 Mart 2024 Cuma TORUNLARIMA MEKTUPLAR.......................ANILAR; 15 Mart
Yilmaz Yalcın, KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER... albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
15 Mart 2020
13 Mart 2024 Çarşamba
14 Mart 2024 Perşembe TORUNLARIMA MEKTUPLAR.......................ANILAR; 14 Mart
A'mâk-ı Hayâl
Kelimeler insan için önemlidir. Onlarla konuşur, yazar, hatta onlarla düşünürüz. Atamız ’Adem’e isimler ve kelimeler bizzat onu yaratan Cenab ı Hak tarafından öğretilmiş. Böylece insan Rab’bini bilmiş, kendisini ve çevresini tanımış. Binlerce yıldır çoğalan, dünyaya yayılan insanoğluyla birlikte kelimeler de üreyip çoğalmışlar. Bu yüzden bütün kelimelerin köken itibariyle birbirleriyle ilgisi olduğunu düşünür ve inanırım. Bütün diller de aynı şelaleden fezeyan edip dağılmıştır dünyaya.
Allah’ın bir çok isminden bizim bildiğimiz sadece 99 tanesi. Kuşkusuz bunların dışında da bir çok ismi ve sıfatı vardır. Örneğin ‘hay’ kelimesi bir sıfat olarak Allah’ın diri olması anlamına gelmektedir. İnanırız ki; "Hay ve kayyûm’ olan Allah'tan başka ilâh yoktur. Bu anlamda Hay, her yönleriyle tam bir hayata sahip olan, hayatın bütün anlamlarını kendinde toplayan demektir. Yani kainatın yaratıcısı olan Allah, tam bir hayat sıfatı ile vasıflanmıştır. O her zaman var olan, hem kendisi diri, hem de her şeyi dirilten ve ayakta tutandır.
İşte tam da bu yüzden "Ya Hay Ya Kayyûm" diyerek Allah'tan yardım dileyenin, sanki bütün isim ve sıfatları ile Allah'tan yardım dilemiş olduğuna inanmaz mıyız ?
‘Hayy’ kökeninden gelen ‘Hayat’ kelimesi, dilimizde canlı, sağ olma durumu, yaşam manasında kullanılmaktadır. Eş anlamlısı olan ömür kelimesi de zaten doğumdan ölüme değin geçen süre, diri olma halidir. Genellikle köy ve kasaba evlerinde, üstü kapalı, bir veya birkaç yanı açık sofa, avlu, balkon ve sundurmalara da ‘hayat’ denilmesinin bu manada bir rastlantı olmadığını düşünürüm.
Yine dilimizde ‘hay !’ ünlemi; bir azarlama, iyi dilek, şaşma, yalvarma, ilenme, sevinç vb. bildirmelerde kullanılmaktadır. Aynı şekilde Türkçe'mizde "hay-huy" diye ilginç bir deyiş vardır. Bu şekilde de ömrümüzü, zamanımızı hay-huyla geçirmiş olmaktan, boşa harcamaktan bahsetmiş olmuyor muyuz ?
Bu konuyla alakalı pek çok kelimeden örnek verebiliriz. Mesela: haya, hayal, hayalet, hayat, hayır, hayran, hayret, haysiyet, heyecan, hülya, hayvan, muhayyel, muhayyer ve muhayyile bunlardan bazıları. Arapça ‘ḥyy’ kökünden gelen ‘ḥayā’ kelimesi utanma, utangaçlık anlamına gelmektedir. Yine ‘hayāl’ sözcüğü; imgelem, zihinsel görüntü, gövdeden ayrılmış ruh anlamlarında kökeni Arapça olan bir kelimedir.
Bu noktada ‘A'mâk-ı Hayâl’ romanından bahsetmeden geçemeyeceğim. Hayalin derinliklerinde anlamında, 1910 yılında yazılmış Şehbenderzâde Filipeli Ahmet Hilmi'nin çok güzel bir kitabıdır. Tasavvuf edebiyatının önemli eserlerinden biri olarak bilinir. Hayatla hayal arasında bir çizgide gezinen, hayalin derinliklerini ve aklın sınırlarını zorlayan ilginç ve son derece akıcı bir romandır.
Bu hal Aynalı baba dilinden okuyucuya şöyle anlatılır: ‘Keramet külahta ya da yularda değildir / Keramet aklın sınırlarını kaldırmaktadır.’
Eserde önceleri materyalist olan ve manevi ıstıraplarla sarsılan Raci isimli bir gençle Aynalı baba adındaki bir Allah dostu arasındaki sohbetler anlatılıyor. Böylece içinde bulunulan gerçeği hayal ile rüya arası derinliklerde aratıyor okuyucuya. Bu nedenle eserin, zamanına göre oldukça post modern, Jules Verne tarzı bir bilim kurgu olduğu öne sürülmüştür. Gerçekten de kendi döneminin bilim, felsefe ve tasavvuf düzeyinin çok üstündedir A'mâk-ı Hayâl.
Aslında bu eser ülkemizde İslam’ın sözde modern batı uygarlığının eşya-madde anlayışı ile hesaplaşmasının ilk örneklerinden biridir. Materyalist görüşe karşı bir duruşla kaleme alınmıştır. Zira maddeci görüş sığdır ve insanı saadete ulaştırmakta yetersiz kalmaktadır.
Raci’nin ifadesiyle: ‘Kalbi ile inkar ettiğini aklı tastik eder, Aklı ile reddettiğini de kalbi kabul eder.’ Böylece insanlar içine düştükleri koyu bir depresyon ve bunalım girdabından bir türlü çıkamazlar.
Pek çoklarının yaptığı gibi Raci de, şüphelerinden, kendi yaşam felsefesinden, her şeyden kaçmak ve unutmak için alkole başlar. Sarhoşluk onu her şeyden ve özellikle kendisinden uzaklaştırmaktadır. Artık o; ‘İçiyor... İçiyordu…’ Sızdığı anlar en rahat ettiği zamanlardı.
Bugün aradan bir yüzyıl geçmiş olmasına rağmen hala kitabın kahramanıyla aynı zihinsel sorunları yaşadığımızı itiraf etmemiz gerekiyor. Bu yüzden tasavvufa yatkın, kendisiyle hesaplaşmak isteyen herkesi durulmaya yöneltebilecek bir eserdir A'mâk-ı Hayâl.
Zaten Filibeli Ahmed Hilmi de kitabını ‘Bu kitabı, hakikat aşkıyla yanan, akılla kavranamayacak konuları merak eden insanların zevkle okuyacağı kanaatindeyim’ diye takdim ediyor okurlarına. ‘Ey avare yolcu! Yürü! Durma, yürü! Bu geçici alemin zevkleri seni Allah'a kavuşmaktan alıkoymasın. Bu eşsiz manzaraların, bu güzelliklerin hepsi yalnızca bir rüya ve hayaldir. Ey zavallı ziyaretçi ! Yürü! Durma, yürü! Yürü, kendi aslına kavuş. Kemalin dereceleri bunlardır. Geçici süs ve gösterişi terk edip, yürü ki Allah'a kavuşma kadehinden içesin. Yürü ki, yokluk meydanında Allah'ın kudretini ve sırrını göresin.’
A’mâk-ı Hayâl’de, iyi eğitim görmüş, düşünen, arayan, gerçeğe susamış bir genç olan Raci’nin şahsında bir mürîdin ’seyr-i sülûk’unu okuruz. Raci, Aynalı Dede lakablı, meczup görünümüne karşın kemal ve irfan sahibi bir rehberin manevi terbiyesi altında, gönül aleminin derinliklerine yolculuklar yapar. Neticede, alemde Allah’tan başka bir varlık olmadığını, bu alemin Allah’ın sıfatlarının tecellisi olduğunu anlar. İnsan; alemin özü, özeti, meyvası ve yaratılış amacıdır.
Kitaptan Raci ile Aynalı Dede arasında küçük bir diyalog: “Adınız nedir?” “Ahmet Raci.” “Ahmet Raci mi? -gülerek- “Beşeriyetin adını ellerinden almışsın nurum! İnsan türü o kadar çaresiz, zayıf ve muhtaçtır ki hayatını ricayla sürdürür. Raci demek, insan demektir.”
Evet insanız. Hem eşref i mahlukat’ız hem de aciz ve muhtacız. Bu anlamda hayat demek sadece nefes almak değildir. Hayat demek nerden geldiğimizi, ne hal üzere olduğumuzu ve ne olacağımızı bilerek yaşamaktır.
Mesela; karşılık beklemeden sevebilmek, anne babaya hürmet etmek, inanmak, umut etmek, çalışmak, dua etmek ve beklemektir.
Hayat demek ölüme hazır olmak demektir.
-------
Ankara/24 Mart 2015 Salı 22:00