20 Ocak 2022 Perşembe

20 Ocak 2022 Perşembe 15:30 KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER-II-........................Yazık! keşke bilseydi

Yazık! keşke bilseydi

Çağıl çağıl akan bir derede rafting yapanlar belki adrenalin doruklarında yaşayabilirler. Ancak vadiyi tanımıyor, suyun nereye aktığını bilmiyor ve hazırlıklı değillerse akibet acı olabilir. 


Bir şelaleden kayalara çarpa çarpa aşağıya düşmek hiç de heyecan verici değildir.


***********


Birine sinirlenebilirsiniz, kızabilir, öfke duyabilirsiniz. Bu çok doğal, insani bir şeydir. Dikkat edilmesi gereken bundan sonrası. Ağzınızdan çıkan her laf, hakim olamadığınız her davranış sizi kötünün kötüsüne düşürebilir. Yaptığınız şeyi geriye saramaz, yok sayamazsınız. Ne kadar çabalarsanız çabalayın bir mürekkep lekesi gibi durur yakanızda. Hiçbir deterjan çıkaramaz izlerini. 


Hele bir de haksızsanız?..Birazcık da vicdanınız varsa?... İşte o zaman ne polis, ne mahkeme ve ceza hafif kalır yaşayacaklarınıza. Vicdanınız hem savcı hem hakim olur; kağıdı kalemi mührü olmayan suçlar yazar yaftanıza. Siz siz olun böyle bir duruma düşmeyin. 

 

***********


Şöyle düşünün size bir mektup gelmiş, okumadan bir kenara atmışsınız. Ya da okumuşsunuz da anlamamışsınız. Belki de birilerine okutturup "Ne güzel de yazılmış, şu şiirselliğe, şu ahenge bak!" demiş yine işin özünü ıskalamışsınız. 


Doktora gitmiş, hatta ilaç almış ama gereğine uymamışsınız. Şunlara şunlara dikkat etmezseniz eviniz barkınız yanabilir, elinizde avucunuzda ne varsa tüketebilir, bedeninizde ve ruhunuzda onulmaz yaralar açılabilir denmiş; kulak vermemişsiniz. 


Dünyanın hay huyuna kapılıp, size verilen ömrü boşa heder edip gitmişsiniz. Size ne demek lazım gelir? Yazık! keşke bilseydi.


Cahillik işte

 

Bu ara bir "cahil" tartışması sürüp gidiyor. Ünlü bir sanatçı Hz.Adem ve Havva'ya sözü ve müziği kendisinin olan son şarkısında cahil(!) diyerek hadsiz bir iş yapmış. "Halt etmiş" diyeceğim ama kendisi şu an sessiz, belki de pişman olmuştur. Israr edip etmediğini konuşunca anlayacağız. Şarkısını bu şekliyle söylerse işte asıl gürültü o zaman kopar. Şu sıra destekçileriyle, karşı çıkanlar arasında atışmalar her mecrada sürüyor.

 

Hiç kuşkusuz bu çirkin ifadeyi tekzip etmesi gerekenler öncelikle "Hz. Adem ve Hz.Havva" hakkında dini ve tarihi bilgi sahibi olanlar. Ancak sade bir müslüman olarak inandığım, önemsediğim değerlere böyle uluorta ve hadsizce dil uzatılmasını asla kabul edemem. En azından müzik dünyamızın bilinen bir ismi olarak bizzat kendisinin özür dilemesini ve hatasını düzeltmesini bekliyorum.

 

Sadece o değil, maalesef ülkemizde damarlarında "mavi kan" vehmeden kibirli bir azınlık var. Kendilerinden saymadıkları büyük çoğunluğu "cahil" görüyorlar. Doğal olarak onların kutsal saydığı, inandığı değerlere de çok uzaklar. Saygılı olmayı bırakın, jakoben bir yaklaşımla hakarete varan söz ve davranış içindeler. Bu tip örnekleri siyasette, okulda, yazılı basında, sosyal medyada, yazlık muhabbetlerinde, sokakta ve toplu taşım araçlarında bolca görüyoruz. Sonradan görme diyebileceğimiz bu insanlar, bilmişlik sanılarının aksine oldukça "cahil" olabilirler mi?

 

Aslında bu tür bir cehalet her şeye rağmen işin aslını, özünü, değerini bilmemekten kaynaklı affedilebilir bir durum. Genellikle kasıtları yok, öyle sanıyorlar ve hatalı bir zannın peşinde yanlış üstüne yanlış yapıyorlar. Bu yüzden neyin ne olduğunu bilmek önemli bir şey. Bazen küçük saydığımız bir şey, büyük bir aysbergin görünen yüzü olabilir. Dilimizle bile karşımızdakilerde umulmadık yaralar açabiliriz. "Baltayı taşa vurmak" deyimi tam da bu durumlar için olmalı. Özür dilemek "helalleşmek" için yeterli.

 

Fakat bu konuda bildiğim küçük ama önemli bir nüans daha var: "CAHİL kelimesinin ne olup olmadığı". Cehalet sadece bizim bildiğimiz, kullandığımız manada cahillik, bilgisizlik değil. Genelde cahil deyince hepimizin anladığı ilk mana: "bilgisiz olan, bir şey hakkında yeterli ilme ve bilgiye sahip olmayan, bir şeyin önemini gereği kadar fark edememiş olan"dır.  Çok ilginçtir ama, Kur’an böyle bir cahilliği çok da kınamıyor, bilgisizlikten dolayı yapılan yanlışların Allah tarafından af edilebileceğini söylüyor. (Nisa 4/17; En’am 6/54; Nahl 16/119; Hucurat 49/6)

 

Peki, Allah resulü zamanının büyüklerinden birine neden "Ebu Cehil" yani "Cehaletin babası" demişti. O ki cahilin anlamını, cehaleti çok iyi kavramış, onu belli bir zamanın ve mekânın ismi olarak değil, bir zihniyet ve hayat tarzının ifadesi olarak kullanmıştı.  Ona bunu öğreten bizzat kur'andı.

 

Mesela Kur'anda cahil, "Hakkında kesin bilgileri olmamasına rağmen zanna dayanarak bazı şeylerin peşine düşen ve elde ettiği eksik bilgiler üzerine hükümler bina edendir"(Hud 11/46) şeklinde tanımlanıyor. Bir başka örnek de aynı surenin 29.ncu ve Ahkaf suresinin 46/23.ncü ayetlerinden: Cahil; "Gönderilen elçilerin mesajlarına karşı kulak tıkayıp onları işitmeyip, anlamayan yada anlamasına rağmen anlamak istemeyendir. "

 

Bu anlamları dikkate aldığımızda kendisine gelen vahye tamamen teslim olan ve kullandığı tüm kavramları ona dayandıran peygamberimizin Mekke’nin en kültürlü ve soy itibari ile en asil insanına neden "Ebu Cehil" dediğini daha iyi anlayabiliyoruz.  Bilgisiz bir adam değildi, Mekkenin liderlerinden, asil ve kültürlüydü. Buna rağmen asıl adı Amr bin Hişam, künyesi Ebü'l-Hakem olan bu zat İslâmiyet'e ifrata varan düşmanlığı sebebiyle müslümanlar arasında cahilliğin babası olarak adlandırılmıştı.

 

İşte asıl dikkat edilmesi gereken konu bu. Bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz? Yoksa bildiğiniz halde ısrarla düşmanlık yapma peşinde misiniz?

 

***************

 

Babanızı düşündüğünüz olur mu? Ben sadece rahmet olsun diye dua etmek için değil, onu anlamak için de düşünürüm. Küçük yaşta sol elini şeker kamışı ezen mengeneye kaptırmış. Önce Susurluk, sonra da Balıkesir'e götürseler de hem geç kalmışlık, hem de yetersizlik sebebiyle sakat kalmış. Delikanlı olup köy yerinde çiftçilik yapamayacağını anlayınca İstanbul'a kaçmış okumak için.  1940'lı yılların şartlarında hocaların önünde diz çöküp öğrenmiş. Sonra da geri dönüp köylerde "hak usulü" hocalık yapmış.

 

O zaman kadro, maaş filan yok. Köylü hasat zamanı mahsulünden bir miktar getirip tabanı toprak sıvalı boş odaya boşaltıyor. 4-5 yaşlarındayım gelen buğdayı, mısırı, karpuz kavunu görüyor seviniyorum. Ne olduğundan haberim yok. Zaten o zamanlar para denilen şey de pek ortalıkta görünmüyor. Bir teneke kepekle eşek sırtında köy köy gezen adamdan balık aldığımızı iyi hatırlıyorum.

 

İşte o adam benim okumam için elinden geleni yaptı. Beş yaşımda kur'an öğreten de "Bu çocuğu okutun" diyen köy öğretmenine kulak verip Susurluk'ta en iyi öğretmene getirip teslim eden de oydu. Evladından ayrılmak bahasına, yeter ki okusun diyerek beni dedeme bırakmıştı. Sonrası kendiliğinden geldi. Yeni öğretmenim de beni teşvik edip yönlendirdi. Bu kez yatılı okul sınavını kazanarak Balıkesir lisesinde okudum. Ardından İstanbul'da üniversite. Ancak yazları ve tatillerde köye gelip, ailemle birlikte olabiliyordum.

 

Neticede fakir bir aileydik, ayda bir gelen mektup içinde 10 liralık kağıt paraları hiç unutamam. Maaşa geçip kendi ayaklarım üzerinde duruncaya kadar da çok fedakarlık yaptı benim için rahmetli babam. Tam hafız değildi ama herkes ona "hafız" diye hitab ederdi. Sesi güzel, kur'an okuyuşu fevkalade idi. İnsanlar onu cemiyetlerde mevlid okuması için çağırırlardı. 1976-77'den itibaren esnaflık yaptı, öyle emekli oldu ama bu davetler hiç eksilmedi hayatından.

 

Namı "çolak hafız"dı. İyi huylu, insanlarla geçimli, mütevazı bir sohpet adamıydı. Toplum içinde saygınlığı olan biriydi. Susurluğa gelen her yeni memurun onun dükkanından eksik olmadığının şahidiyim. Adeta herkesin hafız abisiydi. Üniversite yıllarımın sonlarına doğru ne yazık ki bende de "çok bilmişlik" ve "nankörlük" hastalığı başladı. 


İstanbul gibi bir kültür ve sanat ortamında okuyordum. Doğal olarak o günlerin siyasi fırtınalarından etkilenmiş ve diklenmiştim. Saygısızca onların yaşamını eleştiriyor, kusur gördüklerimi yüzlerine vuruyordum. Üzüldüğü açıktı ama hiç sesini yükseltmiyordu. Benim yoluma saygı duyuyor, kendi çizgisini yumuşak bir dille izah ediyordu.


Davet edildiği cemiyetlerde durumlarına göre para ya da hediye vermek adettendi.  Ben bu hali sevmez, sert bir şekilde eleştirirdim. Onun şu sözlerini unutamam: "Oğlum toplum içinde yaşıyoruz. Yaşayan bir kültür, gelenek, inanç ve değerler var. Onları kıramam, böyle alışmışlar. İnandığım doğruları güzelce, itici olmadan söylemeye çalışırım. Hiç değilse lisan-ı halle örnek olmaya çalışırım. Babalığa gelince bu konuda sana ne söylesem boş. Ancak sen de baba olunca anlarsın". 


Allah ona rahmet etsin.Yıllar geçti şimdi onu çok daha iyi anlayabiliyorum. Bilmenin kitap taşıyan eşeklik olmadığını çok sonraları öğrendim. Bilmek; asilikle ve kibirle olmuyordu. Saygıyla, hoşgörüyle, olgunluk ve alçak gönüllülükle tamamlanıyordu. Baba da oldum dede de. Çocuklarımın her "Amaaan baba!" deyişinde onu hatırlıyorum. Torunumun "Ama dede sen bilmiyorsun, anlamıyorsun!" dediğinde hakikat bir şamar gibi yüzümde patlıyor. 


Vefatı üzerinden 15 yıl geçti rahmetli annemin ölünceye kadar ona olan sevgi ve bağlılığını, yokluğunu her daim hissetmesini anlayabiliyorum. Topluma, onun değerlerine olan saygı ve hoşgörüsünü bana miras bıraktığını düşünüyorum. Keşke o gençlik ateşiyle yaptığım cahillikler de olmasaydı. Tek tesellim o dönemin bir kaç yıldan uzun sürmemiş olması. 


Keşke bu yaşımın olgunluğu, hoşgörüsü o yıllarda da olabilseydi. 

19 Ocak 2022 Çarşamba

19 Ocak 2022 Çarşamba 18:00 ORJAN POSTASI..................................Orjan’ın geleceği: "Yönetim planı"

Orjan’ın geleceği: "Yönetim planı"

1986 yılında tapuya tescil edilmiş bulunan yönetim planımızın 13.ncü maddesi “C-SİGORTA İŞLERİ” bölümünün altında düzenlenmiş. Tüm sitenin kat malikleri kurulu kararıyla, bağımsız bölümler de dilerlerse malikleri tarafından ayrıca sigorta ettirilebileceğini öngörüyor:  

“Madde-13) Kat malikleri kurulu oy birliğiyle vereceği kararla siteyi sigorta ettirebilir. Bu halde sigorta değeri ve primlerinin katılma payı ile ödeme şekli kat malikleri kurulunca oy birliğiyle karara bağlanır. Bağımsız bölüm malikleri tüm giderleri kendilerine ait olmak üzere bağımsız bölümlerini dilerlerse sigorta ettirebilirler.”

Tüm sitenin sigorta ettirilmesi ancak kat malikleri kurulunun oy birliğiyle karar vermesi halinde mümkün. Her bir bağımsız bölümün sigorta ettirilmesi ise malikin dileğine bırakılmış.  

Takip eden maddede, hasar halinde ödenecek sigorta bedelinin ödenmesi konusu var:

“Madde-14) Sigortalanmış ana gayrimenkulün veya bağımsız bölümün hasara uğraması halinde, ödenecek sigorta bedeli katılmaları oranında kat maliklerine ödenir. Hasarın onarılmasında kat mülkiyeti kanununun 21. maddesi uygulanacaktır.”

Bu konu atıfta bulunulan 634 sayılı Kat Mülkiyeti kanunun “DÖRDÜNCÜ BÖLÜM, Kat Maliklerinin ve Kat İrtifakı Sahiplerinin Borçları, IV - Sigorta anlaşması” 21.nci maddede [1] düzenlenmiş. Yetmemiş o da ayrıca “emredici hükümler saklıdır” denilerek sigorta hakkındaki diğer mevzuata da atıfta bulunulmuş. Örnek olarak DASK deprem sigortası mevzuatını hatırlatırım.

Yönetim planının “Ç-GENEL GİDERLERE KATILMA” bölümü 15,16,17,18 ve 19.ncu maddelerden oluşuyor.  Bu maddelerde; ana gayri menkulün ortak giderlerine katılım, gider veya avans payını ödemekten kaçınamama, kiraya verme hali, turistik ve sosyal tesisler ile günü birlik tesisler ve çarşı yerindeki dükkanların yapım, bakım, kiraya verilme işleri düzenlenmiş.

“Madde-15) Kat malikleri ana gayrimenkulün ortak giderlerine aşağıdaki tespite göre katılırlar:

a) Arsa payı ne olursa olsun kapıcı veya bekçi ücreti otomat, sitenin bakımı gibi sabit giderlere ödeyecekleri meblağı yönetici veya yönetim kurulu karar verecektir.

Madde-16) Kat maliklerinden hiç biri kendi ortak yerler üzerindeki kullanma hakkından vazgeçmek veya bunlardan yararlanmaya lüzum ve ihtiyaç duymadığını ileri sürerek veyahut ta meskeninde oturmadığını ileri sürmek suretiyle gider veya avans payını ödemekten kaçınamaz.

Madde-17) Bağımsız bölüm kiraya verilmişse; avanstan veya ortak, giderlerden kendisine düşen payı, noterlikçe veya imzası karşılığında yapılan ihtara rağmen, bir hafta içinde ödemeyen kat maliklerinin borcu kira alacağına mahsuben kiracıdan alınıp, bu yolla dahi alınamazsa kat mülkiyeti kanununun ilgili maddeleri uyarınca yönetici tarafından icraca tahsil edilir.

Madde-18) Bütün ortak yerlerin genelde bakım, onarım ve yenileme giderlerine mal sahipleri iştirak etmek zorundadırlar. Turistik ve sosyal tesisler ile günü bitlik tesisler ve çarşı yerindeki dükkanların yapım işi plana uygun olarak yapılacak ve bakım ile kiraya verilme işleri yönetim kurulunca tespit edilecek şekilde yapılacaktır.

Madde-19) Kat malikleri kurulu en yüksek karar ve yönetim organıdır. Arsa payı ne olursa olsun ana gayri menkuldeki bütün bağımsız bölüm malikleri kat malikleri kurulunun birer tabii üyesidir.”

Burada yanlış anlaşılabilecek bir konuyu hemen düzeltelim. 15/a bendinde bahsi geçen yönetici veya yönetim kurulu ifadesini kooperatif yönetimi ile karıştırmayalım. Nitekim dikkat edilirse 19.ncu maddede kat malikleri kurulu en yüksek karar ve yönetim organıdır” deniyor. “…ana gayrimenkuldeki bütün bağımsız bölüm malikleri bu kurulun birer tabii üyesidir” denilerek oluşumu da bir anlamda açıklanmış.

Buradan kat malikleri kurulunun kooperatif genel kurulu ile de ilgisi olmadığı açıkça anlaşılıyor. Çünkü gerek malik, gerek yönetici gerekse de kat malikleri kurulu 634 sayılı Kat Mülkiyeti kanununda tanımlanan kavramlar. 1163 sayılı Kooperatifler kanununda bunların karşılığı ortak, yönetim ve genel kurul ifadeleri oluyor. Nitekim, yönetim planının “D-KAT MALİKLERİ KURULU” başlıklı bölümü başlı başına bu oluşumu açıklıyor:

“Madde-20) Bütün kat malikleri ile onların varisleri veya o bağımsız bölümü sonradan iktisap edenler yahut o bağımsız bölümde kiracı veya başka nedenlerle oturanlar veya faydalananlar ile yönetici ve denetçiler kat malikleri kurulunun kararlarına uymakla yükümlüdürler.

Madde-21) Kat malikleri kurulu bütün maliklerin katılması ile her yıl temmuz ayının ilk pazar gününde toplanır. Bu toplantılara olağan toplantı denir. Toplantının açılması için yarıdan fazla çoğunluk gereklidir. Bu çoğunluğun hesabında bağımsız bölüm sayısı dikkate alınıp arsa payı dikkate alınmaz. Olağan toplantı için çoğunluk sağlanamazsa ertesi haftaya ertelenir, bu toplantının yapılması için çoğunluk koşulu aranmaz. Kararlar konusunda ve yönetim planında saklı tutulan haller dışında toplantıya katılanların oy çokluğuyla karar verilir, olağanüstü toplantılar için K.M.K.'nun 29/2 maddesinde yazılan hallerde önemli bir sebebin çıkması, yöneticinin veya denetçinin veya kat maliklerinin üçte birinin yazılı olarak istemesi üzerine ve toplantı için saptanan tarihten en az 15 önce bütün kat maliklerine imzalatılacak bir çağrı veya taahhütlü mektupla toplantı sebebi de belirtilmek koşuluyla kat malikleri kurulu her zaman toplanabilir.

Olağanüstü toplantı için ilk çağrı yapılırken birinci toplantıda yeter sayının sağlanamaması halinde ikinci toplantının nerede ve hangi tarihte yapılacağı da belirtilir, ikinci toplantıda olağan toplantı gibi çoğunluğun toplantıya katılması koşulu aranmaz. Gerek olağan ve gerekse olağanüstü toplantılarda her kat maliki veya vekili bir tek oy hakkına sahiptir. Ana gayri menkulde birden fazla bağımsız bölümü olan kat maliki her bağımsız bölüm için ayrı bir oy hakkına sahiptir.

Madde-22) Aynı kişinin birçok bağımsız bölümü olması halinde oy sayısı bütün oyların üçte birinden fazla olamaz.

Madde-23) Kat malikleri kurulunca alınan kararlar yönetici tarafından o toplantıya katılmış olan kat maliklerine ve bağımsız bölümde kiracı varsa usulüne uygun olarak duyurulur.

Madde-24) Kat malikleri kurulunun kararı birden başlayıp sırasıyla giden sayfa numaralarını taşıyan ve her sayfası noterlikçe mühürlenmiş ve onaylanmış bulunan bir deftere yazılarak toplantıya katılanlara altı imzalatılır. Aykırı oy sahipleri nedenini belirtmek kaydıyla imzalarlar.

Madde-25) Kat malikleri kurulu ilk toplantısını Temmuz ayının birinci haftasında yapar ve bunu izleyen ilk olağan toplantıya kadar görev yapacak bir yönetici seçer.

Madde-26) Yönetim Kurulu kat malikleri kurulunca seçilir. Yönetim Kurulunun görev süresi bir yıldır. Yönetim Kurulu kat malikleri kurulunun olağan üstü toplanarak vereceği kararla her zaman görevden alınabilir. Yönetim Kurulu istifa ederse kat malikleri kurulu derhal toplanarak yenisini seçer. Bu amaçla yapılacak toplantı için bir defada yapılacak davet yeterlidir.”

Bu bölümde açıklanan toplanma, karar verme ve kararlara uyma zorunluluğu ile ilgili esas ve usullere hemen hemen her dernek, kooperatif vb. mevzuatında rastlanabilir. Farklı olan; 634 sayılı kanuna has malik, yönetici ve kat malikleri kurulu kavramları. Burada yönetici kavramına da bir açıklık kazandırılmış. 25.nci maddeye göre; “Kat malikleri kurulu ilk toplantısını Temmuz ayının birinci haftasında yapar ve bunu izleyen ilk olağan toplantıya kadar görev yapacak bir yönetici seçer.” Anlaşılan bu ilk toplantıya mahsus bir uygulama. Çünkü hemen onu izleyen 26.ncı maddede bu defa “yönetim kurulundan”, seçimi, görev süresi, istifa ya da görevden alınma halinden söz ediliyor.

İşin özü 20.nci maddede açıkça ifade edilmiş: “Bütün kat malikleri ile onların varisleri veya o bağımsız bölümü sonradan iktisap edenler yahut o bağımsız bölümde kiracı veya başka nedenlerle oturanlar veya faydalananlar ile yönetici ve denetçiler kat malikleri kurulunun kararlarına uymakla yükümlüdürler.”

Daha önce de defalarca belirttiğimiz gibi Yönetim planının dayandığı temel metin 634 sayılı Kat Mülkiyeti kanunu. Orada yer alan “BEŞİNCİ BÖLÜM” tamamen “Anagayrimenkulün Yönetimi” üzerine. “A) Genel kurul”(27.nci madde), “B) Yönetim planı”(28.nci madde) ve  “C) Kat malikleri kurulunun toplantısı ve kararları”(29, 30, 31, 32, 33.ncü maddeler) uyulması gereken ana kaideleri açıklamış. (https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.634.pdf)

Önemi sebebiyle kanunun “B) Yönetim planı” vurgusuna bir kez daha değinmek yararlı olabilir. Çünkü 28.nci maddede: “Yönetim planı yönetim tarzını, kullanma maksat ve şeklini yönetici ve denetçilerin alacakları ücreti ve yönetime ait diğer hususları düzenler. Yönetim planı, bütün kat maliklerini bağlıyan bir sözleşme hükmündedir. Yönetim planında hüküm bulunmayan hallerde, anagayrimenkulün yönetiminden doğacak anlaşmazlıklar bu kanuna ve genel hükümlere göre karara bağlanır” deniyor.

Maddenin devamında ise: “Yönetim planının değiştirilmesi için bütün kat maliklerinin beşte dördünün oyu şarttır. Kat maliklerinin 33 üncü maddeye göre mahkemeye başvurma hakları saklıdır. Yönetim planı ve bunda yapılan değişiklikler, bütün kat malikleriyle onların külli ve cüzi haleflerini ve yönetici ve denetçileri bağlar. Yönetim planının ve onda sonradan yapılan değişikliklerin tarihi, kat mülkiyeti kütüğünün (Beyanlar) hanesinde gösterilir ve bu değişiklikler yönetim planına bağlanarak kat mülkiyetinin kuruluş belgeleri arasında saklanır” hükmü bulunuyor.

Kısaca kooperatif tarafından muhafaza edilen ve tapu alınırken her birimizce de imzalanan bu belge Orjan’ın geleceğini işaret etmekte. Bir tercihten değil, yasal bir zorunluluktan bahsediyorum. Geçişi ertelediğimiz, süre uzatıldı bahanesiyle oyalandığımız her sene yükümüzü daha da arttırıyor.

Ev satın alarak ya da miras yoluyla aramıza yeni katılanların konunun ayırdında olmaması belki normal sayılabilir. Ancak biz eskilerin bu meseleyi unutma gibi bir lüksümüz yok. Bilhassa da yönetim görevinde bulunanların omuzlarında her geçen gün büyüyen bir sorumluluk var.  

Bu yüzden önümüzdeki hafta “Yönetim planı” çalışmamıza kanunun “Anagayrimenkulün Yönetimi” bölümünün 34-41.nci maddeleri kapsamındaki “YÖNETİCİ VE DENETÇİLER” konusuyla devam edeceğiz. Sağlıkla ve esenlikle kalın.


[1] IV - Sigorta anlaşması

Madde 21 – Anagayrimenkulün, kat malikleri kurulunca tayin edilecek değer üzerinden sigorta edilmesi kat malikleri kurulunca kararlaştırılabilir.

Sigorta yapılması halinde kat malikleri, sigorta giderlerine, arsa payları oranında, katılmakla yükümlüdürler.

Anagayrimenkulün tümünün harap olması halinde alınacak sigorta bedeli, aksine sözleşme olmadıkça, kat maliklerine, arsa payları oranında, paylaştırılır.

Yalnız bir veya bir kaç bağımsız bölüm veya eklentisi veya ortak yerlerden bir kısmı hasara uğramışsa, alınacak sigorta bedeli hasara uğrayan yerlerin onarımına arsa payları oranında harcanır.

Kat malikleri anagayrimenkulün sigortasıyla giderilemeyecek olan zararlarını karşılamak üzere, kendi bağımsız bölümlerini ayrıca kendi ad ve hesaplarına sigorta ettirebilirler; bu halde alınacak sigorta bedeli, anagayrimenkulün sigorta bedelindeki payları da ayrıca saklı kalmak üzere, yalnız kendilerine ait olur.

Sigorta hakkındaki emredici hükümler saklıdır.

17 Ocak 2022 Pazartesi

17 Ocak 2022 23:30 Pazartesi CORONA GÜNLERİ...............................Omicron fırtınası

Omicron fırtınası

Bugün 17 Ocak 2022 Pazartesi. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 755 gün geçti. Coronavirüs salgını ülkemizde de 676.ncü gününde. Artan vakalar dünyayı iyice şaşkınlaştırdı. Bazı ülkeler bütün kısıtlamaları kaldırırken, bazıları daha da ağırlaştırıyor. Zor günler yaşıyoruz, ancak en kötüsünü daha görmedik deniyor. Bir taraftan salgın devam ederken öbür yandan yükselen enflasyon, ekonomik sıkıntılar ve siyasi krizler üst üste yığılmış vaziyette.

Şu ara dünyayı ele geçirmiş gözüken Omicron varyantı için pik noktası Şubat-Mart gibi olabilirmiş. İnsanlar 4.ncü, 5.nci aşı kuyruğunda, bir kısmı ise hala aşı olmamakta direniyor. Bu arada dünyada her gün 1 milyon civarında yeni vaka, 2 ile 4 bin arasında ölüm gerçekleşiyor.

Omicronla mevsimsel grip vakaları birbirine karışmış durumda. Ayırd etmek için test yaptırmak gerekiyor. Bereket hastaneye yatış oranları vaka artışları ölçüsünde yüksek değil. Belki de bu yüzden Sağlık Bakanlığı bu hafta 12 Ocakta önemli bir karar aldı. Bundan böyle PCR testi yalnızca semptom gösteren kişilere yapılacak.

15 Ocakta Sağlık Bakanımız şöyle bir paylaşım yapmış: "Salgının ilk dönemlerine kıyasla, enfekte olanların daha düşük bir oranı hastaneye yatıyor. Oran düşük olsa da, vaka sayısı çok yükselirse, yatan hasta sayımız bundan etkilenecektir. Bu hastalardan biri siz olabilirsiniz. Tedbir ve aşıyla olumsuz ihtimalleri azaltın."

Dünyada corona vakaları toplamda 330 milyon (329.505.252) sınırına dayanmış durumda. Haftalık vaka sayısı da (329.505.252-308.050.787) 21.454.465 görünüyor. Halbuki bu rakam geçen hafta 16.147.449 idi. Fark (21.454.465-16.147.449) 5.307.016 olmuş, yani haftalık vakalarda (5.307.016/16.147.449) %32,87 artış söz konusu. Yine, bir günlük ortalama vaka sayısı (21.454.465/7) 3.064.924 olarak gerçekleşmiş. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında da (3.064.924-2.306.778) 758.146 kadar bir artış görülüyor.

Corona vakaları bizde de bu hafta toplamda 9,6 milyonu (9.646.192) geçmiş durumda. Vakalar bir önceki haftaya göre (9.646.192-9.167.781) 478.411 artmış. Bu kümülatif olarak haftalık (478.411/9.167.781) %5,22'lük bir artışı gösteriyor. Geçen hafta bu rakam 446.018 idi. Fark, (478.411-446.018) 32.393 olmuş. Yani haftalık vakalarda (32.393/446.018) %7,26  bir artış var. 

Haftalık vakaların bir günlük ortalaması ise (478.411/7) 68.344 seviyesinde. Oysa yine geçen hafta bu rakam 63.717 idi. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında (68.344- 63.717) 4.627 kadar bir artış söz konusu. Yani (4.627/63.717) %7,26 artış, geçen haftanın (63.717-37.778=25.939/37.778=) %6,87 artışına göre (7,26-6,87) %3,9 daha fazla bir artış olduğu anlamına geliyor.

Dünyada ölümler de artık 5,3 milyonun (5.560.049) üstünde. Bir hafta içinde (5.560.049-5.507.383) 52.666 can kaybı yaşanmış. Halbuki bu rakam geçen hafta 43.414 idi.  Fark (52.666-43.414) 9.252 olmuş. Yani haftalık can kayıplarında (9.252/43.414) %21,31'luk bir artış söz konusu. Geçen hafta ortalama can kaybı (43.414/7) 6.202 idi, bu hafta ise bu rakam (52.666/7) 7.524'e çıkmış görünüyor. Aradaki fark (7.524-6.202) 1.322 olmuş.

Türkiye'deki vefatlarsa artık 85 binin üstüne (85.357) çıkmış durumda. Buna göre bir hafta içinde (85.357-84.280) 1.077 vefat gerçekleşmiş. Bu geçen haftaya göre (1.077-1.048) 29 daha fazla vefat demek. Haftalık artış (1.077/84.280) %1,28 olmuş, oysa geçen haftanın artışı (1.048/ 83.232) %1,26 idi. Fark (1,28-1,26) %0,02 oranı haftalık vefatların geçen haftaya göre binde 2 arttığı anlamına geliyor. 

Bir başka açıdan günlük ortalama gerçekleşen vefat (1.077/7) 154 olurken geçen hafta bu rakam (1.048/7) 150 idi. Bu durumda geçen haftaya göre günlük ortalama ölüm sayısında (154-150) 4 kadar bir artış olmuş. Nihayet artık 200'lerin değil 150'ler civarındayız. Ancak çok hafif bir artış var ve maalesef hala ortalama her gün bir uçak dolusu insan kaybetmeye devam ediyoruz.

Vaka sayılarındaki belirgin artış vefat sayılarına yansımış değil. Durum bizi yanıltmasın. Çünkü Omicron kaynaklı vakalar ağırlık kazandıkça, risk grubundakiler için tehlike kaynağı olacak.  Omicron yaşlılarla kronik hastalarda ölüme yol açabilecek.

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca 9 Ocakta bu konuya ilişkin olarak şöyle bir açıklama yapmıştı: "Omicron kaynaklı vakaların artış merkezinde İstanbul var. Son üç hafta içinde, Türkiye genelinde hastaneye yatışlarda %6,2 artış oldu. Yoğun bakım ve entübasyonda belirgin düzeyde artış yok. Kayıplarımızın büyük kısmı, 60 yaş üzerindekilerle kronik hastalığı olanlar."

Ancak kısmen iyi haberler de yok değil. 17 Ocak itibariyle iyileşenlerin toplamı 8.687.504'ye ulaşmış durumda. Bu da toplam vakaların 90,06% 'sı demek. Geçen Pazartesi günü bu oran 90,59% idi. Demek ki buradaki artış da durmuş. Çok küçük (90,06-90,59) binde 0,53 bir artış söz konusu. Son iki günlük iyileşmeler yeni vakaların üstünde gerçekleşmiş.  Son haftayı esas alırsak ortalama olarak her gün 68.344 yeni vakaya karşılık 54.678 kişi iyileşmiş. Geçen hafta bu kıyaslama 63.717-31.225 olarak gerçekleşmişti. Buradaki artış olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir.

Bir karşılaştırma yapacak olursak: Dünyadaki haftalık vaka artışı %32,87 iken ülkemizde son bir haftada görülen artış sadece %5,22 olarak görülüyor. Vefatlarda ise haftalık artış oranları  %21,31 ve %1,28 gözüküyor. Yani hem vakalarda hem de vefatlardaki artış oranlarımız dünyaya göre çok daha yavaş. 

Ancak Omicron varyantı ülkemizde de baskın varyant haline geldi. Vaka sayıları bir önceki aya oranla yaklaşık 4 kat arttı. Fakat salgının ilk dönemlerine kıyasla, enfekte olanların çok daha düşük bir oranı hastaneye yatıyor. Bu hafta hastaneye başvurup test yaptıran her yüz kişiden 17,01'i pozitif çıkmış. Geçen hafta bu rakam 17,48, bir önceki hafta 11,28 idi. 27 aralıkta 5,8,  20 aralıkta 5,3, 13 aralıkta 5,6 kişi olmuştu. Bu veriler de gösteriyor ki son üç haftada pozitif vaka oranında sürekli bir artış var.

Dr. Fahrettin Koca'ya göre "Artan vaka sayıları sebebiyle hastaneye yatan sayısında bir miktar artış gözleniyor. Endişeye mahal verecek olumsuz bir durum olmasa da tedbirde ısrar etmek gerekiyor." Hiç kuşku yok ki yaygın aşı uygulaması olmasa bu tablo çok daha ağır olacaktı. Gerçekten de aşı kişiyi koruma altına aldığı gibi hastalığın genelde hafif geçirilmesini de sağlıyor. Aşıların başarısı, toplumsal hayatımızın da bir an önce normale dönmesinin de güvencesi.

Ancak orada bir problem var ki Sağlık bakanımız bugün: "Birçok kişi, randevu aldığı halde aşısını yaptırmaya gelmiyor. Aşılarını olanların hastalığı genellikle çok kolay atlattıklarını bildikleri halde! Aşı için ayrılacak zaman işinizi aksatmaz ama hastalığa aşısız yakalanırsanız bütün düzeniniz aksayabilir. Randevunuza sadık olun" şeklinde bir paylaşım yaptı.

Dün de şöyle demişti: "Salgının her döneminde olumsuz propagandalar yapıldı. Aslında bir “salgın” olmadığı veya durumun kat kat fazla kısıtlama gerektirdiği iddia edildi. Süreci makul şekilde yönetme çabası ise bizi bugün normale yaklaştırdı. NE ENDİŞE NE GEVŞEME! Tedbirle, aşıyla bugünü de aşacağız."

Ülkemizde ücretsiz yaygın aşılama 1 yil önce 13 Ocakta başlamıştı. 1 yılda 138 Milyon dozdan fazla aşı yapıldı. Bu süre içinde kendi aşımız Turkovac da üretildi. Yaygın aşılama bizi 1 yılda normal hayatımıza oldukça yaklaştırdı. Dr. Fahrettin Koca’ya göre, Turkovac’ın primer aşılama Faz 3 sonuçları Turkovac’ın, karşılaştırıldığı inaktif aşıdan daha etkili olduğunu göstermiş.

Bir hafta önce 10 Ocak itibariyle  en az 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 92,04%  ve 2. doz ortalaması ise  83,67% olmuştu. Yine o gün itibariyle 1.(57.130.601), 2. (51.937.001) ve 3.(21.652.740) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamda 136.898.878'e yükselmiş durumdaydı.

Bugün ise 17 Ocak itibariyle 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 92,24% seviyesindeyken 2. doz ortalaması da 83,98% olmuş. Ayrıca 1.(57.253.263), 2. (52.126.002) ve 3.(23.374.349) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamda 139.230.188'ye ulaşmış durumda. Bu verilere göre; her gün ortalama (139.230.188-136.898.878=2.331.310/7=) 333.044 doz aşılama yapıldığı anlaşılıyor.

Bu bir ara 1,5 milyonun üstüne çıkmış ülkemiz için çok az bir miktar. Turkovac’ı bekleyenler, yerli aşıya güvenleri artmış olarak aşılarını yaptırabilirler.