5 Haziran 2021 Cumartesi

05 Haziran 2021 23:30 Cumartesi CORONA GÜNLERİ...........................Baharın getirdikleri

Güzel haberler

Corona günlerinin 449.ncusundayız. 4 Haziran itibariyle 224.681 test yapılmış; vaka sayısı 6.169, hasta sayısı 552, vefat 94 ve iyileşenler 7.617 görünüyor. Ağır hasta sayısı da 1.183'e inmiş. Buna göre vaka sayısı beş bine, hasta sayısı beş yüze, ağır hasta sayısı da bine doğru düşmeye devam ediyor. Vefatlarda da çok şükür yüzün altına inilmiş oldu. Dün bu sayı 114 idi.

Bugün 21:28 itibariyle aşıda 1.Doz Uygulanan Kişi Sayısı 17.265.928'e ulaşmış. 2.Doz Uygulanan Kişi Sayısı ise 12.903.072 seviyesinde. Böylece Toplam Yapılan Aşı Sayısı 30 milyonu geçmiş (30.169.000) bulunuyor. Anlaşılıyor ki aşı uygulaması ciddi manada hızlandırılmış görünüyor. Bu gelişmeler oldukça sevindirici.

Öte yandan bugün bizi mutlu eden hem manevi hem de maddi anlamda iki önemli haber daha vardı gündemde. İlki Zonguldak'tan geldi. Temeli  2019 yılı  Eylül ayında atılan Uzun Mehmet Camii bugün Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan tarafından ibadete açıldı.

12 bin metrekare alana inşa edilen, geleneksel mimarinin en özel örneklerinin sergilendiği ve ince işçiliğiyle dikkat çeken camide 6 bin kişilik kapalı ve 7 bin 500 kişilik açık alan bulunuyor.Toplamda 22 kubbenin bulunduğu camide her birinde 3 şerefe bulunan 71 metre uzunluğunda 4 adet minare var. Uzun Mehmet Camii ile birlikte ziyaret edenlerin kullanımı için 200 araçlık otopark ve 22 bin metrekare büyüklüğünde bir yeşil alan da Zonguldak'a kazandırılmış bulunuyor.

İkinci müjdeli haber Karadeniz'de Amasra-1 kuyusunda 135 milyar m3 doğal gaz rezervi daha keşfedildiği ile ilgiliydi. Keşif haberi yine Fatih gemimizden geldi. Kanuninin de bu müjdede payı var. Böylece daha önce gerçekleşen keşifle birlikte Karadeniz'deki toplam doğal gaz rezervimiz 540 milyar m3 e ulaştı. 

Bu yeni keşif Türkiye'nin 3 yıllık ihtiyacını karşılayacak miktarda. Daha öncekiyle birlikte 9 yıllık rezerve ulaşılmış oldu. Hedef 2023'te bu gazın kullanıma sunulabilmesi. Bu yöndeki çalışmalar da hızla ilerliyor.

Bu arada yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımıyla bugün Filyos limanı da açılmış oldu. Zonguldak'ın Çaycuma ilçesine bağlı Filyos'ta, 2016 yılında yapımına başlanan Limandaki çalışmalar Osmanlı Padişahı Sultan 2. Abdülhamit döneminde planlanan 150 yıllık hayalimizdi. 

Yıllık 25 milyon ton kapasiteli Filyos Limanı'nın önemi Karadeniz'de keşfedilen doğal gaz rezervi ile birlikte daha da arttı. Bu yüzden keşifle birlikte limana tahsis edilen alan da genişletildi. Gaz, deniz tabanından 150 kilometrelik boru hattıyla karaya ulaşacak. Doğal gaz inşallah, dünya çapında bir teknolojik operasyonla, 2023 yılında limandaki işleme merkezinde ekonomiye kazandırılmış olacak.

Filyos Limanı, Rusya, Balkanlar ve Orta Doğu ülkeleri arasındaki kombine taşımacılık zincirinin aktarma merkezi olarak tüm bölgenin yükünü Karadeniz'den Rusya'ya, Balkanlar'a hatta İskandinav ülkelerine taşıyacak. Liman, 14 metre derinliğindeki rıhtımı sayesinde 70 bin detveyt tonluk genel kargo gemileri ile 8 bin TEU'luk konteyner gemilerine, 19 metre derinliğindeki rıhtımla 180 bin detveyt tonluk kuru yük gemileriyle 14 bin TEU'luk konteyner gemilerine hizmet verecek.

Limanda, aynı anda farklı boyutlarda 13 geminin elleçlenmesi yapılabilecek. Bu anlamda Liman, yıllık 25 milyon ton konteyner elleçleme kapasitesiyle büyük tonajlı gemilerin de yeni adresi ve ülkemizin en önemli lojistik üslerinden birisi olacak.

Corona günlerinde terörle mücadele

Bugün Coronavirüs salgınının ülkemizdeki 450.nci günü.  Bugün yani 5 Haziran itibariyle 216.156 test yapılmış; vaka sayısı 6.126, hasta sayısı 542, vefat 92 ve iyileşenler 7.161 görünüyor. Ağır hasta sayısı da 1.147'e inmiş. Buna göre sayılar düşmeye devam ediyor.

Vaka/test oranı %2,8; Hasta/vaka oranı %8,8; ölüm oranı ise (48.068/5.282.594) %0,9 seviyesinde. Bu oranlar vakaların tavan yaptığı 16 Nisanda (63.083/320.078) %19,7; (2.915/63.082) %0,46; (35.320/4.150.039) %0,85 imiş. Görülüyor ki bir buçuk ay içinde Vaka/test oranı %19,7 den %2,8'e düşmüş. Buna karşılık Hasta/vaka oranı %4,6'dan %8,8'e; ölüm oranı ise 0,85'ten %0,90'a çıkmış.  

Bugün 23:37 itibariyle aşıda 1.Doz Uygulanan Kişi Sayısı 17.467.271'e, 2.Doz sayısı ise 13.019.187'e, Toplam Yapılan Aşı Sayısı ise 30.486.458'e ulaşmış bulunuyor. Oysa 22 Nisan saat 14 itibariyle aşı uygulanan kişi sayısı 1.dozda 12.810.784, 2.dozda 7.937.304 olmak üzere toplam 20.748.088 imiş. Bu şu anlama geliyor: 1,5 ay içinde 1.Dozda %36, 2.Dozda %64,0 ve toplamda %46,9 artış gerçekleşmiş.

Ülkemiz coronavirüsle mücadele ederken 30 yılı aşkı bir süredir terör belasıyla da boğuşuyor. Bu süreçte 15 bine yakın şehide ilaveten ekonomik olarak da ağır hasar aldı. Uzmanlara göre, PKK Türkiye'ye en az yılda iki milyar dolar kaybettirmiş görünüyor. 35-40 yılla çarptığımızda rakamlar 80 milyar dolara yaklaşıyor. Yatırım çarpanıyla ifade edilecek olursa zarar yüzmilyarlarca dolar oldu. Bu kalkınma uğraşı içindeki bir ülke için büyük bir kaynak ziyanı.

Geçen eylül ayı itibariyle 8.128'i resmi, 5.700'ü sivil olmak üzere toplam 13.828 şehit verildiği kayıtlara geçmişti. Buna karşılık MSB Hulusi Akar'ın verdiği bilgiye göre sadece 2020 yılında 3.646 terörist etkisiz hale getirildi. Böylece 24 Temmuz 2015'te başlayan yeni süreçte 2021 başına kadar etkisiz hale getirilen 30.416 terörist ile birlikte toplam öldürülen terörist sayısı 43.019 oldu.

PKK 1984 ve 2020 arasında polis, asker, korucu gibi güvenlik görevlisi 8.128 insanımızı şehit ederken 36 yıl içinde toplam 24.837 kamu güvenlik görevlisinin yaralanmasına neden oldu. Yine 1984 yılından bu yana 5.700 sivilin ölümüne, 11 bin 347 sivilin de yaralanmasına sebep oldu.

Milli Savunma Bakanlığı, 31 Mayısta 2021 yılı başından bu yana terör örgütlerine karşı yapılan operasyonların bilançosunu paylaştı. Buna göre 1 Ocak'tan bu yana 181 operasyon yapılmış ve bu operasyonlarda 1.162 terörist etkisiz hale getirilmiş.

Şimdi artık PKK eski insan gücünü de kaybetmiş durumda. Örgüte katılım çok düşük düzeyde ve Halk bölgede artık PKK'nın taleplerini yerine getirmiyor. Doğal olarak içeriden desteği azalınca da eylem kabiliyeti de giderek düşmekte. Türkiye sahada gerçekten çok aktif bir mücadele vererek örgütün adeta nefesini kesmiş durumda. Hem askeri, hem istihbarat hem de siyasi olarak bütün ağırlığıyla terörü kurutmaya çalışıyor.

Öte yandan terörle savaş sadece PKK ile de sınırlı değil. 15 Temmuzdan bu yana FETÖ ile de mücadele ediliyor. Beş yıl geçmesine rağmen yüzlerce dava ve operasyon devam ediyor. Öte yandan Batının islam dünyasının kucağına bıraktığı DEAŞ'lı teröristlerle en fazla uğraşan yine Türkiye. Güvenlik güçlerimiz DHKPC ve Hizbüt Tahrir gibi örgütlerle de mücadelesini sürdürüyor.

Terörle mücadelede bugün gelinen noktada kesinlikle 2015'ten çok çok ilerideyiz. Yurt içinde yurt dışında askeri polisi ve istihbaratıyla atak bir mücadele bu. Başarılı olunduğu da görülüyor. Tıpkı coronavirüs gibi yurtdışı kaynaklı bir terör belasıyla uğraşıyoruz. Kimlerin beslediği, kimlerin alet olarak kullandıkları bilinmesine rağmen siyaset ve diplomasiden netice alınamıyor. O yüzden bile bile mücadele silahla sonuçlandırılmaya çalışılıyor.

İnşallah corona günleriyle birlikte bu terör belasından da kurtulmuş oluruz.

3 Haziran 2021 Perşembe

03 Haziran 2021 17:00 Perşembe CORONA GÜNLERİ...........................Dönemin fark ettirdikleri

Corona dönencesi 

Corona günlerinin 447.ncisindeyiz. Şaka değil ömrümüzün bir buçuk yılı bu musibetle geçti, daha da ne kadar sürecek bilmiyoruz. Onunla birlikte bizim de bitmeyen tükenmeyen umutlarımız var coronasız günler için. Bir tünele benzettim ben bu süreci. Henüz çıkışı göremedik ama sanki tünelin ucu görünecek gibi hissediyoruz. Bu arada kendimizi, ailemizi ve ömrümüzü de gözden geçirme fırsatı bulduk. 11 marttan önceki yaşamımıza dönmek meğer ne kadar da değerliymiş.

Böyle negatife düşmüş hallerde yeniden sıfıra çıkabilmek ne kadar da zor. Zarardan kar gibi içimiz buruk buruk. Geçen günlere hayıflandığımız, böyle bir kazanca dudak büktüğümüz bir durum. Fakat bu kadarla da kalmıyor. Bir anda fark ediyoruz ki hayatımızın dönencelerinden birini daha yaşamışız.

Bugün çok zamandır ertelediğim çalışma odama el attım. Kitaplarımın önemli bir kısmı artık anlamsızlaşmış. Biriktirdiğim dergiler, yayınlar gereksiz hale gelmiş. Neredeyse iki çuval çıktı vazgeçebileceğim şeyler. Meselâ üniversite öğrenciliğimden kalan ders kitaplarım bunca yıl benim için ne kadar da önemliydi. Şimdi en önce onlardan vazgeçtim kolayca. Hayretle gördüm ki mesleki kitaplarımın, kanun ve mevzuat yayınlarının, ekonomi ve siyasetle ilgili birçok kitabın da artık benim için bir anlamı kalmamış. 

Bu hal neyin nesi? Yıllarca topladığım, 40 küsur yıl içinde defalarca bizimle birlikte taşınan kıymetlilerim birdenbire yolun sonuna geldiler. Eskiden olsa çoğuna kıyamazdım. Bir kısmı başvuru kitabımdı, bir kısmının hatırası vardı, bazıları da meclisten benimle birlikte gelmişlerdi. Şimdi kolayca kapının dışına çıkarıldılar.

Dönence ay ya da güneş'in deveranında gelip geri döndüğü yer anlamında bir tabiat olayı. Kıştan sonra bahar ya da yazın bitip sonbaharın başlaması bir tür dönence gibidir bizim için. Hatta eylül ayı ve sonbahar ömrün olgunluktan yaşlılığa kırıldığı ömrün dönencesine benzetilir hep. Çocukluktan gençliğe, gençlikten olgunluk dönemine geçiş te benzer duygular yaşatır insana.

Bugün bir anda fark ettim ki; benim için yeni bir dönem dönem çoktan başlamış. Artık ömrümün "günü dönmüş" anlamamışım. Yaşanan bu süreç kum saatini ters çevirmek gibi. Zamanı, tükenen ömrü ve on yıl önceyle asla aynı olmayacak farklı hassasiyetleri hatırlatıyor. Allah nasip eder de Corona tünelinden çıkarsak o dünya kesinlikle öncesinin aynı olmayacak.

Geçmişten gelen ağırlık ve yüklerimi azaltmalıyım. Daha sade, daha öz ve daha önemli olana yönelmeliyim. Eskinin önemlileri artık çok gerilerde kalmış. Öncelikler değişmiş. Bu yeni dönemi anlamalı, farkında olarak ve değerini bilerek yaşamalıyım. Bu dönem biriktirmenin, yüklenmenin değil azaltmanın ve hafiflemenin zamanı.

Corona’dan geriye kalan

Corona günlerinin 448.ncisindeyiz. Bu günler pek çok açıdan zor ve sıkıntılı geçti. Pek tabi ki ilginç ve renkli yönleri de vardı. İnsan içindeyken yorumdan ziyade yaşamakla meşgul olduğundan bunları düşünemiyor. Fakat bir zaman sonra durup geriye baktığımızda pek çok şeyin diğer zamanlara göre farklı olduğunu anlayabiliyoruz.

Corona günlerinin elbette en vahim yönü sağlık açısından insanlığa yaşattıkları. Sonra ekonomik ve sosyal hayata olan olumsuz etkileri geliyor. Adı büyük devletlerin nasıl bu girdapta çırpındığını gördük. Küresel çapta insanoğlunda meydana gelen psikolojik ve sosyal sorunlara şahit olduk. Devler arası aşı üretme yarışını, sonrasında da ülke siyasetlerine yansıyan aşı savaşlarını gördük. 

Günümüz imkânlarıyla dünyanın neresinde ne olmuş anında haberdarız. Coronavirüsün küremizi kasıp kavuran acı rüzgârlarını bütün sonuçlarıyla ve istatistikleriyle izleyebiliyoruz. Ülkelerin bir tür yarış ortamında birbirleriyle mukayeseli güncelerini takip edebiliyoruz. Dünyanın kâh orada kâh burasında yükselen dalgalarından, inişlerden, mutasyon varyantlarından haberdarız.

Meselâ dün itibariyle dünyanın ilk defa ölüm gerçekleşmeyen ülkesi İngiltere oldu. Sebebi nüfusun %60'ını aşılamış olmasında imiş. ABD başından beri en fazla vaka ve ölüm sayısı olan ülke oldu. Arkasından gelen ülkeler ara sıra değişiklik olsa da Hindistan, Brezilya, Rusya ve Fransa idi. Çok şükür gördük ki Türkiye ilk 15 ülke arasında daha gerilerde durdu bu garip sıralamada.

Corona günlerinin değişmezi "Maske, Mesafe, Temizlik" üçlüsü oldu. "Evlerde kalma, sınırlama, 65 yaş üstü, Tedbirler, Kapanma, Normalleşme, İzolasyon, Karantina ve Gevşeme" gibi kelime ve kavramlara bol bol rast geldik.

Bu arada Coronavirüsün çıkıp geldiği Çin tam anlamıyla sisler ardındaydı bizim için. Nasıl olmuştu? Nerden çıkmıştı bu virüs? Neden bu kadar büyük bir ülkede çok çok az zayiat vermiş, ama dünyanın geri kalanını allak bullak etmişti?

Tuhaf şeyler de yaşanıyor bu süreçte. Bir yıl boyunca suyu çekilen göldeki kurbağa gibi aşıyı bekledik. Aşılar peş peşe geldi bu defa da aşı seçer olduk nedense. Aşılara tümden karşı olanların içinde kaynadıkları komplocu, gizli, uçuk kaçık iddia kazanları ise ayrı bir tiyatro zaten.

Corona bitmeden şimdiden onun ardında bıraktığı/bırakacağı izleri, etkileri görmeye çalışıyorum. Bir selin ya da tsunaminin ardından yaşananlarla çok benzer tarafları var. Onun ardından elbette bıraktığı hasarlar da onarılacak. Deyim yerindeyse yeni bir dünya kurulacak. Çünkü hayat devam ediyor. Ama hiç unutulmayacak: “Bir zaman coronavirüs salgını çıkıp bütün dünyayı sarmıştı. Çok zor günlerdi…” diye anlatılacak.

Kuşku yok ki bu corona günleri de vadesi gelince bitecek. Ancak bundan sonra olabileceklerin bir nişanesi olarak hep şuur altımızda kalacak biliyorum. Yeniden böyle bir salgın olur mu? Olursa bu yaşadıklarımızın bir yararını görür müyüz? Yoksa bu yalazı şu mu demek: "Yine bir gün, hiç beklemediğin bir yerden, hiç bilmediğin bir virüsle karşılaşabilirsin. Ona göre ayağını denk al!"

2 Haziran 2021 Çarşamba

02 Haziran 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı216...............................Str.1.3.2 Hedefleri (III)

Str.1.3.2 Hedefleri (III)

‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ilki olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz. Şu anda sırada ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımız ve onun ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi var. Bu bölümde 43 hedef söz konusu. Geçen haftalarda bu alanda daha önce tespit edilmiş bulunan 1’i ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ başlığına,   5’i ‘02-KONUM’ alanına, 2’si ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ alanına, 2’si ‘04-ULAŞIM’ , 2’si ‘05- LOJİSTİK’, 4’ü ‘06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektörü ve 7’si de ‘07-TURİZM’ sektörüyle alakalı toplam 23 hedefin  Str.1.3.2’ stratejimize uygun olarak ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki görüşlerimizi paylaşmıştık. Bu kez Allah’ın izniyle yazımızın başlığını oluşturan ‘‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’ stratejimizin; 2’si ‘08-SANAYİ’ sektörü ve 6’sı da ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörüyle alakalı toplam 8 hedefinin ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki önerilerimizi okuyacaksınız.  Yine belirtmeliyiz ki; şayet ‘AMAÇ.1- BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlamışsak onun olmazsa olmaz ayaklarından biri ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ durumudur. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL?’dan ilki Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlamak’ idiyse diğeri de yazımızın başlığını oluşturan ‘‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’ stratejimizin uygulanması olacak.  Elbette ki burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk; ‘OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak’ ve ‘Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirerek’, güçlü yönlere dayanıp zayıf tarafları onararak, fırsatlardan yararlanıp tehditlerden sakınarak neticede ‘cazibe merkezi olma’ stratejik amacına ulaşmaya gayret edecek. Bu sebeple söz konusu stratejiler için belirlenmiş hedeflerin gerçekleşmesi Susurluk için gerçekten önemli.  Şimdi bu hedeflerin  Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’’ stratejimizle ilgili 43 adedinin sıradaki 7’sinin daha ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceğine bakalım.


Allah’ın izniyle önce Susurluğun’Str.1.3.2’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ’08-SANAYİ’ sektörü hedefleri ile başlıyoruz. Daha önce bu alanda ‘ZY.08.1-Sektörün yetersizliği’, ‘ZY.08.2-Kurumsal kapasitesi gelişmiş KOBİ’ler olmaması’, ‘ZY.08.3-Nitelikli ara eleman yetersizliği’, ‘ZY.08.4-İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması’ , ‘ZY.08.5-Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması’ ve ‘ZY.08.6-Üniversite işbirliğinin bulunmaması’ sorunu gibi zayıf yönleri olarak değerlendirilmişti. Bu sebeple belirtilen ’Str.1.3.2stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; ‘HDF.1.3.2.24-İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için en uygun alternatif olduğumuzun bilinciyle bu avantajımızı sürekli gündemde tutmak’ ve ‘HDF.1.3.2.25-İlçemize gelebilecek sanayi yatırım tercihlerini olumsuz etkileyebilecek engelleri önceden görüp gidermek ‘şeklinde 2 hedef öngörülmüştü.          

İstanbul sanayisinin desantralizasyonu; yani SANAYİNİN İSTANBUL’DA YOĞUNLAŞMASININ ARTIK İSTENMEMESİ, BİR MERKEZKAÇ HAREKET OLUŞTURUYOR. Bizim için yelkenlerimizi şişirip değerlendirmemiz gereken bir rüzgâr bu. NEREYE GİDECEKLER? İstanbul’dan, iç ve dış pazar bağlantılarından uzak olmak istemeyeceklerine göre ya Trakya’ya, ya da Güney Marmara’ya yönelecekler. Trakya dolu, Güney Marmara bölgemizde bile uygun alanlar sınırlı. İlçemiz de bu sınırlı alanlardan biri. Nitekim FABRİKA VE ÜRETİM TESİSLERİNİN BURSA VE BANDIRMA’DAN GİDEREK BİZE DOĞRU KAYDIĞINI DA YILLAR İTİBARİYLE GÖZLEMLEYEBİLİYORUZ. Elbette en uygun alternatif olduğumuzun bilincinde olmalı ve bu avantajımızı hem kendimiz hem de yatırımcılar için sürekli gündemde tutmalıyız. O halde ilk hedef; İSTANBUL SANAYİSİNDEN İLÇEMİZE KAYACAK OLANLAR İÇİN EN UYGUN ALTERNATİF OLDUĞUMUZUN BİLİNCİYLE BU AVANTAJIMIZI SÜREKLİ GÜNDEMDE TUTMAK’la başlıyor.  Ancak yetmez; gelecek olanlar karşılarına çıkacak engellerden hoşlanmaz. Kendilerine zaman, para ve emek kaybettirecek olumsuzluklar varsa da gelmez. Bu yüzden sanayi yatırım tercihlerini olumsuz etkileyebilecek engelleri ortadan kaldırmak, eksiklikleri gidermek ve kolaylık sağlamak gerekir. Ayrıca;Sektörün yetersizliği’, ‘Kurumsal kapasitesi gelişmiş KOBİ’ler olmaması’, ‘Nitelikli ara eleman yetersizliği’, ‘İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması’ , ‘Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması’ ve ‘Üniversite işbirliğinin bulunmaması’ gibi önemli sorunlarımız da var. Bu hususlar ilçemizin sanayi sektörü açısından zayıf görünen yönleri. Kuşkusuz bu sorunlar diğer stratejiler çerçevesinde de ele alınıp değerlendirilecekler. Örneğin; MEVCUT SANAYİ SEKTÖRÜMÜZE; TÜM TESİS, KOBİ VE ÜRÜNLERİYLE BERABER BİRER DEĞER OLARAK SAHİP ÇIKMAK, ‘ONLARI VERİMLİ ÇALIŞTIRIP GELİŞTİRMEK, ÜRÜNLERİMİZİN İHRACAT VE MARKALAŞMA SEVİYESİNİ YÜKSELTMEK, SANAYİMİZ VE İŞLETMELERİMİZİN GELİŞİMİ İÇİN SUSURLUK DIŞINDA BULUNAN NİTELİKLİ HEMŞEHRİLERİMİZİ DAVET ETMEK, BANDIRMA 17 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ İLE SANAYİ SEKTÖRÜMÜZ İÇİN; İŞLETMECİ, MÜHENDİS VE YÜKSEK TEKNOLOJİ BİLGİSİNE SAHİP NİTELİKLİ İNSAN YETİŞTİRME KONUSUNDA İŞBİRLİĞİ YAPMAK bu yönde yapılabilecek şeyler. Ancak bu noktada ihmal edilmemesi gereken şeyİLÇEMİZE GELEBİLECEK SANAYİ YATIRIM TERCİHLERİNİ OLUMSUZ ETKİLEYEBİLECEK ENGELLERİ ÖNCEDEN GÖRÜP GİDERMEK’ten geçiyor.  Böylece Susurluğun geleceği demek olan FIRSATLARI KAÇIRMAMIŞ, ZAYIF YÖNLERİMİZİ TELAFİ ETMEYE KOYULMUŞ VE CİDDİ BİR ALTERNATİF OLARAK TERCİHLERİN İLÇEMİZDEN YANA KULLANILMASINI LEHİMİZDE YÖNLENDİRMİŞ oluruz. Bu açıdan sürece olumlu katkıda bulunmak üzere YATIRIM YAPACAKLAR VE KURULACAK TESİSLER İÇİN İLÇEMİZDE TİCARET ODASI TARAFINDAN BİR YATIRIM DANIŞMA VE DESTEK HİZMETİ VERMEK de oldukça önemli. Bu konunun da ihmal edilmemesi gerekiyor. Zira gelecekte daha yoğun ve pahalı olacak olan büyük kentten kaçışları oldukça sık göreceğiz. 

                        Bu haftanın ikinci bahsi ’Str.1.3.2’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ hedefleri. Daha önce bu alanda iki adet güçlü yön; ‘GY.09.2-Zengin su kaynakları ve sulu tarım imkânı’ ve ‘GY.09.10-Süt ve süt ürünleri üretimi’; bir adet fırsat; ‘FRS.09.15-Arazi toplulaştırmaları’ ile bir adet tehdit; ‘THD.09.1-Tarım arazilerinin amaç dışı kullanılma riski’ belirlenmişti. Yapılan çalışma sonucunda belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere bu alanda; ’HDF.1.3.2.26-Su kaynaklarımızı korumak ve sulu tarım imkânımızı verimli kullanabilmek’, ‘HDF.1.3.2.27-Çiftçimizin suya daha kolay ve ucuz erişebilmesi için mevzuat düzenlemeleri yapılmasını sağlamak’, ‘HDF.1.3.2.28-Süt üretiminde yeniden 60.000 tonun üzerine çıkmak’, ‘HDF.1.3.2.29-Tescilli ve markalı süt ürünlerine sahip olmak’ , ‘HDF. 1.3.2.30-Susurluk havzasındaki arazi toplulaştırmalarının %60ın üzerine çıkmasını talep ve takip etmek’ ve ‘HDF.1.3.2.31-Tarım arazilerinin amaç dışı kullanılma riskine karşı daima fayda-zarar dengesini gözetmek ‘şeklinde 6 hedef öngörülmüştü.


Bu kulvarda yer alan hedefler Zengin su kaynakları ve sulu tarım imkânı’ ve ’Süt ve süt ürünleri üretimi ‘gibi bazı güçlü yönlerimizin daha da güçlenmesini sağlayabilir. Susurluk koca dere sebebiyle zaten bereketli bir havzada bulunuyor. Bu yüzden SAHİP OLDUĞU ZENGİN SU KAYNAKLARI VE SULU TARIM İMKÂNI SUSURLUĞA GÜÇLÜ BİR TARIM POTANSİYELİ SUNMUŞ DURUMDA. Diğer yandan su, kuşkusuz sahip olduğu özellik ve kullanım imkânlarına bağlı olarak ekonomik ve sosyal gelişmeyi de olumlu etkilemekte. Gerek küresel gerekse de bölgesel düzeylerde arz ve talep ilişkileri yönlerinden, stratejik öneme sahip en önemli doğal kaynaklardan biri. Bütün bu özellikleriyle SU TARIMDA EN ÖNEMLİ VE EN ÇOK KULLANILAN GİRDİ. Bu yüzden verimli kullanmak ve su kaynaklarımızı koruyup kollamak gerekiyor. Bu meyanda Susurluk olarak öncelikle; SU KAYNAKLARIMIZI KORUMAK VE SULU TARIM İMKÂNIMIZI VERİMLİ KULLANABİLMEK yönünde bazı tedbirler düşünmeliyiz. Ayrıca ÇİFTÇİMİZİN SUYA DAHA KOLAY VE UCUZ ERİŞEBİLMESİ İÇİN MEVZUAT DÜZENLEMELERİ YAPILMASINI SAĞLAMAK üzerine çaba gösterilmesi, çözümler düşünülmesi ve bu yöndeki çalışmalara katkı verilmesi da önemli. ‘StrA.1,3-Cazibe merkezi olma’ şeklindeki stratejik amacımızın ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisiyle ilgili olabileceğini düşündüğümüz bir fırsat da ‘Arazi toplulaştırmaları’. Çünkü MİLLİ TARIM PROJESİ KAPSAMINDA ÜLKE ÇAPINDA BELİRLENMİŞ HAVZALARDA BU ÇALIŞMALAR IYICE HIZLANDIRILMIŞ DURUMDA. 2020 yılı içinde 7 milyon hektar arazinin toplu hale getirileceği ve sulama faaliyetlerine ağırlık verileceği açıklanmıştı. 2021 ve sonrasında da bu çalışmalar devam edecek. Böylece proje kapsamında parçalı araziler birleştirilecek ve verim arttırılacak. Kaldı ki devlet destekleri; Taş Toplama Makinası Desteği, Afet Zararı Desteği ve Sulama Projeleri de bu süreçte çiftçimizin yanında olacak. Konuyla ilgili olarak SUSURLUK HAVZASINDAKİ ARAZİ TOPLULAŞTIRMALARININ %60’IN ÜZERİNE ÇIKMASINI TALEP VE TAKİP ETMEK hedefiyle talepkâr ve kolaylaştırıcı davranırsak bu fırsatı da değerlendirmemiz mümkün. Diğer yandan gelecekte ’AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK ’arzu ediyorsak’StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımız çerçevesinde ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejimizi uygularsak karşılaşabileceğimiz tehditlerin bazılarından fazla zarar görmeyebiliriz. Bu tehditlerin en başında Sanayi, enerji ve lojistik yatırımlarının plansız gerçekleşmesiyle ‘Tarım arazilerinin amaç dışı kullanılma riski’ geliyor.  HIZLI NÜFUS ARTIŞI VE BUNA BAĞLI OLARAK YAYGINLAŞAN PLANSIZ KENTLEŞME VE SANAYİLEŞME TARIM ARAZİLERİNİN MARJİNAL KULLANIM SINIRLARININ DARALMASINA NEDEN OLMUŞ DURUMDABu tehdit günümüzde SADECE İLÇEMİZ İÇİN DEĞİL ÜLKEMİZ İÇİN DE CİDDİ BİR RİSK. Ülkemizde sadece 2000-2009 yılları arasında işlenen tarım alanlarında % 7,9 oranında bir azalma olmuş. Verimli tarım topraklarının yenilenemeyen bir kaynak olduğu halde sanayi, konut, turizm gibi tarım dışı amaçlarla kullanılması tarım açısından çözümü güç problemler meydana getiriyor. Özellikle meralarda kaçak yapılaşma ve mera dışı amaçlarla kullanım mera hayvancılığını sona erdirmek üzere. Bu bakımdan EN ÖNEMLİ DOĞAL KAYNAKLARDAN BİRİ OLAN TARIM ARAZİLERİNİN BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE KULLANILMASI SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK AÇISINDAN DA ÇOK ÖNEMLİ. Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri dışında kalan tarım arazileri; toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile valilikler tarafından tarım dışı kullanımlara tahsis edilebiliyor. Ancak TARIM DIŞI AMAÇLI ARAZİ KULLANIMI ÖNCELİKLE MARJİNAL TARIM ARAZİLERİ İÇERİSİNDEN VEYA ARAZİ KULLANMA KABİLİYET SINIFI VIII. SINIF OLAN ARAZİLERDEN KARŞILANIYOR. Bu sınıf arazilerden karşılanamaması halinde VII., VI., V., IV. ve III. sınıf kuru tarım arazilerine bakılıyor. Ancak, bu durumda VII. sınıftan III. sınıfına doğru bir öncelik sırası gözetilmesi zorunlu. Öte yandan yapısı itibariyle çoğaltılamaz nitelikte olan TARIM ARAZİLERİNİN AMAÇ DIŞINDA KULLANILMASI YERİNE TEMEL İHTİYAÇLARIN KAYNAĞI OLMASI İTİBARİYLE NİTELİKLERİNİN İYİLEŞTİRİLEREK RASYONEL BİR ŞEKİLDE KULLANILMASI sağlanmalı. Bunun için sürdürülebilir tarım politikaları gerekiyor. Zira TARIMSAL YAPININ ETKİNLEŞTİRİLMESİ VE TARIM SEKTÖRÜNÜN REKABET EDEBİLİRLİĞİ SEKTÖRÜN DOĞAL KAYNAKLARI OLAN TOPRAK, SU VE BİTKİ ÖRTÜSÜNÜN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ ÇERÇEVESİNDE KORUNMASI İLE MÜMKÜN. Bu arada Beş Yıllık Kalkınma Planları çerçevesinde tarımsal üretimin ana kaynağı olan tarım arazilerinin verimli bir şekilde kullanımına yönelik önlemler almak da şart. Ama öncelikle TARIM ARAZİLERİNİN AMAÇ DIŞI KULLANILMA RİSKİNE KARŞI DAİMA FAYDA-ZARAR DENGESİNİ GÖZETMEK gerekiyor. Bu özen GELECEK YATIRIMLARI SEÇME VE YÖNLENDİRME ŞANSIMIZI ARTTIRIRKEN, BİZİ OLUMSUZ ETKİLEYEBİLECEK TERCİHLERİN DE ÖNÜNE GEÇEBİLİR. Kaldı ki ‘Bozulmamış doğal çevre’ değerlerimiz ve ‘çevre duyarlığımız’  da bizi bu süreçte yalnız bırakmayacaktır. Diğer yandan ilçemiz bilhassa Süt ve süt ürünleri üretimi konusunda da öne çıkmış durumda. Özellikle SÜT İŞLEME FABRİKALARININ BÖLGEDEKİ FAALİYETLERİNİN FAZLA OLMASI GÜÇLÜ BİR YÖNÜMÜZ. Böylelikle üretilen sütler hem ilçedeki, hem de yakın çevredeki süt işleme merkezlerine pazarlanmakta. Bu bağlamda İLÇEMİZDEN ÜLKENİN DÖRT BİR YANINA VE DÜNYAYA SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ GİDİYOR. Susurluk’ta 2013 verilerine göre büyükbaş süt üretimi 52.400, küçükbaş süt üretimi 1.536 olmak üzere toplam 53.936 ton olmuştu. Bu miktarın asgari 60.000 tonun altına düşmemesi gerekiyor. Bu nedenle ilk hedefin;  SÜT ÜRETİMİNDE YENİDEN 60.000 TONUN ÜZERİNE ÇIKMAK olması kaçınılmaz. Ayrıca ulusal düzeyde aranılan, ihracatta kaliteyi tutturmuş TESCİLLİ VE MARKALI SÜT ÜRÜNLERİNE SAHİP OLMAK hedefiyle hareket edilmesi çok önemli.

Kuşkusuz Susurluk için yapılacak çok şey var. Bu yüzden Susurluklular konumlarının, doğal kaynak ve çevre imkânlarının değerini gelecekte çok daha fazla bilecekler. Bu süreçte aynı zamanda içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’a ihtiyacımız var. Onların bu sürece dahil olmaları ve aktif destekleri stratejik önemde. DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ ve bölgede halen çalışan ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de değerli. Kaldı ki her konuda ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ orta vadede  ilçemiz için avantaj olmaya devam edecek. Yine aynı süreçte ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ sebebiyle ilçemizin bir cazibe merkezi olacağını beklemek yanlış olmaz. Ancak Susurluğun bir yandan bölgede cazibesi artarken diğer yandan da ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’sini özenle koruması da şart. İşte bütün bu değerler öngördüğümüz hedeflerin gerçekleşmesinde bize temel oluşturacak, hayat ve güç verecek unsurlar. Onlarsız geleceğe sağlıklı ve etkin bir yolculuk mümkün olmaz. Köklerine yaslanmayan hiçbir hareketin geleceği de yoktur. Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılık gerektiriyor. Nitekim bu amaçla; yerine göre Tic.San.Odası Borsa (TSOB), yerine göre Ziraat Odası(ZO) ve İlçe Tarım Müdürlüğü(İTM) liderliğinde; Kaymakamlık (K), Belediye (B), Siyasi Partiler (SP) ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) birlikte hareket etmeleri gerekecek.  Elbette yine yerine göre Kent Konseyi (KK),Köy Muhtarları (KM) ve diğer Dernek, Sendika vb. diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) da bu işbirliğine aktif olarak katılmalı. Kuşkusuz gerektikçe üst seviyeden Siyaset gücüne (SG) de ihtiyaç olacak. Büyük Şehir Belediyesi (BBB) her daim yanımızda olmalı. Ayrıca yetki alanı gereği;  Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına (STB), Tarım Orman Bakanlığına (TOB), Devlet su İşlerine (DSİ) ya da Türk Patent ve Marka Kurumuna (TPMK) başvurmamız gerekecek. Ancak her konuda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri durumunda. 

yyalcin3@gmail.com

1 Haziran 2021 Salı

01 Haziran 2021 23:00 Salı CORONA GÜNLERİ....................................Yeni normalleşme

1 Hazirana nasıl geldik

Bir ay önce 26 Nisan itibariyle bir aylık corona tablosu paylaşmıştım. 29 Marttaki veriler: Günlük vaka 32.404, Hasta 1.325, Ağır hasta 1.998, vefat 154 idi. Sonrasında vaka sayılarında akıl almaz bir yükselme yaşanmış; önce 37.303’e (30.Mart), 3 gün arayla da evvela 40.806’ya (01.Nisan), sonra da 49.584 (06.Nisan)a çıkmıştı.

7 Nisandan itibaren de 54.740’den 59.187’ye (13.Nisan), sonra da 62.797(14.Nisan) den 63.082’ye (16.Nisan) kadar çıkıp tüm zamanların zirvesini yaptı. 21 Nisandan (61.967) bu yana ise vaka sayılarında belirgin bir düşüş var: 54.791 (22.Nisan), 49.438 (23.Nisan), 40.596 (24.Nisan), 38.553 (25.Nisan) ve 37.312 (26.Nisan). Bu sayı 30 Mart (37.303) seviyesine inildiğini gösteriyordu.

Son bir ayda bu düşüş devam etti. 27 Nisanda 43.301,28 Nisanda 40.444, 29 Nisanda 37.674 rakamları görülse de düşüş çizgisi hep aşağıya doğru oldu. 30 Nisanda 31.891 iken 1 Mayısta 28.817 ile 30 binin altına indi. 04 Mayısta 28.997, 05 Mayısta 26.476, 06 Mayısta 22.388, 07 Mayısta 20.107 oldu ve 08 Mayısta bu kez 20 binin de altına (18.052) inmiş oldu.

09 Mayısta 15.191, 11 Mayısta 14.497, 10 Mayısta 13.604, 12 Mayısta 13.029, 18 Mayısta 11.937, 19 Mayısta11.553, 15 Mayısta 11.472, 16 Mayısta 10.512 ve 17 Mayısta 10.174 oldu. 20 Mayısta 10 binin altına (9.385) inen vaka sayısı, 21 Mayısta 9.528, 25 Mayısta 9.375, 26 Mayısta 8.738, 27 Mayısta 8.426 oldu.

Vaka sayıları 28 Mayısta 8 binin altındaydı (7.773), 29 Mayısta 7.656 oldu ve 30 Mayısta 6.933 ile de 7 binin altına düşmüş oldu. Nitekim bugün de (31 Mayısta) 6.493 ile azalma halen devam ediyor.

Vaka/Test oranları 29 Martta %14,4 idi ancak iki hafta içinde 14 Nisanda %20,2’le en yüksek orana ulaşmıştı. 21 Nisandan (%19,4) itibaren o da düşmeye başlamış ve nihayet 26 Nisanda %13,9’a kadar inmişti. Ki bu oran da 29 Martın (%14,4) altına inildiğini gösteriyordu.

Düşüş Mayıs ayında da sürdü: 04 Mayısta 11,99%, 06 Mayısta 8,84%, 09 Mayısta 7,69%, 11 Mayısta 6,40%, 15 Mayısta 5,61%, 17 Mayısta 4,92%, 21 Mayısta 4,35%, 25 Mayısta 4,20%, 26 Mayısta 3,95%, 28 Mayısta 3,53%, 30 Mayısta 3,17% ve 31 Mayısta 2,96% oldu.

Sempton gösteren hastalar iki ay önce 29 Martta 1.325 kadardı, ki vaka sayısının %4’ünü oluşturuyordu. Bu sayılar da nisan ayında vaka sayısına paralel olarak yükseldiler; 4 Nisanda 1.508 ve 5 Nisanda 1.706 oldu. 6 Nisanda 2 bin sınırını (2.003) geçerek 7 Nisandan 18 Nisana kadar sürekli arttı ve 3.101’e ulaştı. Sonra 2800-2900’lerde duralayan rakamlar en son 22 Nisanda 3.128’le zirve yaptı ve düşmeye başladı. Nihayet 26 Nisanda 2.716 rakamını görmüştük. Bu bile bir ay öncesine göre %100 artış demekti.

Mayısta hasta sayıları da sürekli düştü. 01 Mayısta 2.615, 03 Mayısta 2.501 idi. 04 Mayısta 2.483, 07 Mayısta 2.210, 09 Mayısta 2.102 ve 10 Mayısta 1.734 ile 2 binin altına indi. 11 Mayısta 1.582, 12 Mayısta 1.496, 15 Mayısta 1.084 oldu ve 16 Mayısta binin de altına inerek 920 oldu. Azalma mayıs ayının ikinci yarısında da sürdü ve: 19 Mayısta 902, 22 Mayısta 835, 24 Mayısta 702, 29 Mayısta 605'le 500'lere kadar geriledi. Bugün 31 Mayıs itibariyle 596 görünüyor.

Martın sonu ve Nisan ayında ağır hasta sayıları da maalesef sürekli bir yükseliş içindeydi: 2.054 (30.Mart), 2.407 (05.Nisan), 2.658 (09.Nisan), 2.951 (13.Nisan), 3.205 (16.Nisan), 3.463 (22.Nisan), 3.590 (25.Nisan), 26 Nisan itibariyle 3.563 seviyesine gelmişti. Ancak bu sayı bir ay öncesine göre (29 Mart 1.998) %78,3 fazla gerçekleşmişti.

Mayıs ayında ağır hasta sayıları düşmeye başladı. 01 Mayısta 3.525, 05 Mayısta 3.418, 06 Mayısta 3.378, 07 Mayısta 3.260, 09 Mayısta 3.081, 20 Mayısta 2.041 oldu. Bundan sonra iki binin altına düştü ve 24 Mayısta 1.745, 27 Mayısta 1.504 oldu. Bugün yani 31 Mayıs itibariyle binbeşyüzün de altına (1.339) inmiş durumda.

Vefatlara gelince; 29 Marttaki 154 sayısı maalesef yine bir ay içinde 350’lere çıkmıştı. Haftalık periyotlarla önce 211’e (6 Nisan),  sonra 297’ye (15 Nisan), daha sonra da 362’ye (21 Nisan) ulaşmıştı, ki rakam bir zirveydi. 26 Nisan itibariyle kaydedilen vefat sayısı (353) 29 Marta göre (154) 1,3 misli yüksek gerçekleşmişti. Ama durmadı 30 Nisanda tüm zamanların en yüksek zirvesi (394) oldu.

Ancak o günden bu yana çok şükür ki vefatlarda da düşüş var.  01 Mayısta 373 idi, 05 Mayısta 356 oldu. Sonrasında 06 Mayısta 304, 18 Mayısta 203, 25 Mayısta 175'e düştü. En son 30 Mayısta 134'e indi ve en son bugün yani 31 Mayısta da 122'ye kadar düşmüş oldu.

İyileşmelerde Nisan ayı itibariyle bir ay içinde %91,8’den %88,3’e gerilemiştik. 22 Nisandan bu yana az da olsa bir yükseliş gözlemlendi. (%86,9, %87,2, %87,6, %88,0 ve %88,3) Bu trend Mayıs ayında da devam etti. 01 Mayısta 90,8% idi, 08 Mayısta 93,5% oldu. 13 Mayısta 95,5%, 21 Mayısta 96,7% ve 25 Mayısta 97,0%'ye ulaştı. Bu seviye halen yükselerek devam ediyor. 29 Mayısta 97,3% ve 31 Mayısta 97,4%. Bu nokta oldukça iyi bir durum. Özellikle de iki ay içinde %10 kadar bir düşmenin telafi edildiği dikkate alınacak olursa.

Zatürre oranı ise 29 Marttan (%3,6) bu yana dalgalı gidiyor. Bir ay önce 26 Nisanda %2,4 olarak kaydedilmişti. Ancak Mayıs ayında yeniden yükseldi. 03 Mayısta 3,2 oldu, 10 Mayısta 4,0 idi, 16 Mayısta ise hala 4,0'dı. 17 Mayıstan bu yana beklenen düşme yeniden başladı (3,2), 24 Mayısta 3,1 ve 31 Mayısta da 2,8 olarak gerçekleşti.

1 Haziran normalleşmesi

Corona günlerinin 446.ncısında, 1 Haziran itibariyle açılan yeni normalleşme döneminin başlangıcındayız. Böylece 17 Mayıs - 1 Haziran arası uygulanan kademeli normalleşmenin ardından, 1 Haziran sonrası yeni bir döneme girilmiş oldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Pazartesi günü yapılan kabine toplantısı sonrası yeni normalleşme adımlarını açıkladı. Anlaşıldığı kadarıyla hayata geçmesi planlanan normalleşme kademeli olacak. Yani gelişmeler izlenip bir aylık süre sonunda Temmuz başında durum yeniden ele alınacak. Bu kısıtlama süreleri ve günleri, vaka ve vefat sayılarındaki değişime, aşılamada kat edilen mesafeye göre yeniden belirlenecek.

Haziran ayına ilişkin kademeli normalleşme takvimine göre bu ay boyunca sokağa çıkma kısıtlaması hafta içi ve cumartesi günü için akşam 22:00 ile sabah 05:00 arasında devam edecek. Ayrıca hafta sonu sınırlaması da cumartesi 22 ile pazartesi 5 arasında yani pazar gününü tam kapsayacak şekilde uygulanacak.

Tam gün sokağa çıkma kısıtlaması uygulanacak Pazar günlerinde bakkal, market, manav, kasap, kuruyemişçi ve tatlıcılar 10.00-17.00 saatleri arasında faaliyet gösterebilecekler. Vatandaşlarımız zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması ile sınırlı olmak ve araç kullanmamak şartıyla (engelli vatandaşlarımız hariç) ikametlerine en yakın bakkal, market, manav, kasap, kuruyemişçi ve tatlıcılara gidip gelebilecekler.

Restoran lokanta kafeterya gibi yeme içme yerleri sabah 07.00 ile akşam 21.00 arasında masaya servis yapabilecekler. Pazar günleri ise sadece paket servisi var. Kahvehane kafe, çay bahçesi, spor salonu gibi işletmeler ise pazar günü hariç sabah 7 ile akşam 21 saatleri arasında çalışabilecekler.

Açık ve kapalı alanlardaki nikahlar ve düğün törenleri yeme içme ikram olmamak, 10 kişiyi aşmamak ve Temmuz ayında başlamak gibi İçişleri Bakanlığı genelgesiyle belirlenen şartlara uygun şekilde başlayabilecek.

Bugün itibariyle ilkokul öğrencilerimiz, 7 Haziran Pazartesi’den itibaren de ortaokul ve lise öğrencilerimiz için haftada iki gün yüz yüze eğitim başlıyor. Karneler 18 Haziranda, 2 Temmuza kadar da telafi eğitimi yapılacak. Üniversitelerde 2021-2022 öğretim yılı akademik takvimi 13 Eylül'de başlayacak.

Şu anda var olan Kamu kurumlarındaki esnek mesai uygulaması yeni bir düzenlemeye kadar devam edecek.

Yeni kademeli normalleşmenin bazı ayrıntıları İçişleri Bakanlığının yayımladığı genelgeyle detaylandırıldı. Buna göre:

Spor kulüpleri genel kurullarını haziranın ilk gününden itibaren, diğer kuruluşlar da ikinci yarısından itibaren gerçekleştirebilecek.

Aşı hakkını kullanarak iki doz aşı olmuş olan 65 yaş ve üzeri vatandaşlarımız ile 18 yaş altı gençler ve çocuklarımızla ilgili olarak, herkes için uygulanan sokağa çıkma kısıtlamasının dışında ayrıca bir sokağa çıkma kısıtlaması uygulanmayacak. Aşı hakkı bulunmasına rağmen aşı olmayan 65 yaş ve üzeri vatandaşlarımız ise pazar günleri dışındaki diğer günlerde sadece 10.00-14.00 saatleri arasında sokağa çıkabilecekler. Pazar günleri ise tam gün sokağa çıkma kısıtlamasına tabi olacaklar.

Sokağa çıkma kısıtlamasına tabi olup olmadığına bakılmaksızın 65 yaş ve üzeri vatandaşlarımız ile 18 yaş altı gençler ve çocuklarımız şehir içi toplu ulaşım araçlarını (metro, metrobüs, otobüs, minibüs, dolmuş vb.) kullanamayacaklar. Bu hükümden, Milli Eğitim Bakanlığının yüz yüze eğitim ve öğretim yapmasını uygun gördüğü öğrenciler istisna olacaklar.

Kademeli normalleşme döneminin ikinci etabında; sadece sokağa çıkma kısıtlaması uygulanan süre ve günlerde şehirlerarası seyahat kısıtlaması uygulanacak. Sokağa çıkma kısıtlaması uygulanmayan süre içerisinde şehirlerarası seyahate ilişkin herhangi bir kısıtlama yok.

Sokağa çıkma kısıtlaması uygulanan süre ve günlerde vatandaşlarımızın özel araçlarıyla şehirlerarası seyahate çıkmamaları esas. Ancak belirtilen zorunlu hallerin varlığı durumunda vatandaşlarımız, bu durumu belgelendirmek; e-devlet üzerinden İçişleri Bakanlığına ait E-BAŞVURU ve ALO 199 sistemleri üzerinden Valilik/Kaymakamlık bünyesinde oluşturulan Seyahat İzin Kurullarından izin almak kaydıyla özel araçlarıyla da seyahat edebilecekler. Seyahat İzin Belgesi verilen kişiler, seyahat süreleri boyunca sokağa çıkma kısıtlamasından muaf olacaklar.

Sokağa çıkma kısıtlaması uygulanan süre ve günlerde vatandaşlarımızın uçak, tren, otobüs gibi toplu taşıma vasıtalarıyla yapacakları şehirlerarası seyahatler için ayrıca seyahat izni alması istenmeyecek. Şehirlerarası seyahat edeceğini bilet, rezervasyon kodu vb. ile ibraz etmeleri yeterli olacak. Bu durumdaki kişilerin şehirlerarası toplu taşıma vasıtaları ile ikametleri arasındaki hareketlilikleri, kalkış-varış saatleriyle uyumlu olmak kalmak kaydıyla sokağa çıkma kısıtlamasından muaf olacaklar.

Kendisi veya eşinin, vefat eden birinci derece yakınının ya da kardeşinin cenazesine katılmak için veya cenaze nakil işlemine refakat etmek amacıyla herhangi bir cenaze yakınının e-devlet kapısındaki İçişleri Bakanlığına ait E-BAŞVURU veya ALO 199 sistemleri üzerinden yapacakları başvurular (yanında akraba konumundaki 9 kişiye kadar bildirimde bulunabilecek) sistem tarafından vakit kaybetmeksizin otomatik olarak onaylanarak cenaze yakınlarına özel araçlarıyla seyahat edebilmeleri için gerekli seyahat izin belgesi oluşturulacak.

Cenaze nakil ve defin işlemleri kapsamında başvuru yapacak vatandaşlarımızdan herhangi bir belge ibrazı istenilmeyecek. Sağlık Bakanlığı ile sağlanan entegrasyon üzerinden gerekli sorgulama seyahat izin belgesi düzenlenmeden önce otomatik olarak yapılacak.

Kimi Avrupa ülkelerinde aşılama başta olmak üzere oldukça sert tedbirlerle binli rakamlara düşürülen vaka sayılarının mutasyonlu virüslerle yeniden yükselişe geçtiği anlaşılıyor. Kendimizi dünyadan tamamen izole etmemiz mümkün olmadığına göre ülkemizin de bu gibi tehditlerle yüzleşmesi kaçınılmaz.

17 Mayıstan sonra aradan geçen iki haftalık sürede vaka ve ölüm sayılarındaki nispi azalmanın, hedeflenen oranda değilse bile önemli ölçüde sürüyor olması tedbirlerin amacına ulaştığını gösteriyor. Türkiye bir buçuk yıldır dünyayı ve ülkemizi esir alan salgınla mücadeleyi kendi ölçeğinde başarılı bir şekilde sürdürüyor. 

Meselâ; Türkiye, dünyada milli gelirine oranla halkına en yüksek miktarda destek sağlayan ülkelerin başında geliyor. Toplamda 661 milyar lirayı bulan hibe ve desteklerin, ülkemizin salgın sürecini çok ciddi ekonomik kayıplara, sosyal sıkıntılara, güvenlik tehditlerine maruz kalmadan geçirmesinde çok büyük katkısı var.

Anlaşıldığı kadar Haziran ayı tam manasıyla bir aşı seferberliği ile geçecek. BioNTech, Sinovac ve Sputnik V gibi sözleşmesi yapılan farklı aşılardan haziran ayında mümkün olan en yüksek sayıda miktarın ülkemize getirilmesi ve süratle uygulanması için yoğun bir hazırlık var. Bu arada inşallah kendi aşımıza da yıl bitmeden kavuşmuş olacağız.