19 Şubat 2021 Cuma

19 Şubat 2021 22:00 Cuma CORONA GÜNLERİ...............................Regaip kandili/Duhâ ve İnşirâh sureleri

Regaip kandili

Bugün üç ayların 6.ncı, Corona günlerinin de 343.ncüsü. Bu gece aynı zamanda Recep ayının ilk perşembesini cumaya bağlayan Regaip kandilini de idrak edeceğiz inşallah. Böyle gecelerin  başına eklenen ‘Mübarek’ sıfatı zaten bereketli, hayırlı, faydası bol, feyizli anlamına geliyor. Rabbim üç aylarımızı hayırlı; Regaip kandilimizi de bereketli, faydası bol ve feyizli kılsın.

Bugün sırada esma ül hüsna’nın beşincisi “ES-SELÂM” var. Ayrıca namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden kısa olanlarını Mushaf sırasına göre 93.ncü “DUH” suresiyle başlayıp öğrenmek istiyorum inşallah.

Mevlid, Regaip, Miraç, Berat ve Kadir geceleri inanç geleneğimiz ve kültürümüzde ‘kandil’ sıfatıyla anılan, kıymet ve hürmet gösterilen geceler. Üç aylar içinde adeta havaya, toprağa ve suya düşen cemreler gibi peş peşe manevi gönül dünyamıza düşüp, ruhumuzu aydınlatacaklar. 

Bazı mekânlar diğerlerinden nasıl daha kutsalsa, bazı insanlar emsâlinden nasıl daha değerliyse, bazı zamanlar da benzerlerine nazaran çok daha mübârek görülmüş. İşte Regâip kandili de, mübarek üç ayların başlangıcını işaretleyen kutlu bir zaman durağı. Bizim için maksat her vesile üç ayların manevi iklimine odaklanabilmek, hallerimize bir çeki düzen vermek olmalı.

Regâib, arapça bir kelime. “Reğa-be” kökünden geliyormuş. “Reğa-be”, kelimesi de, anlam olarak herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demekmiş. İşte Regâib, çok bağış ve bol ihsân anlamına gelen "rağîbe" kelimesinin de çoğulu oluyor. O yüzden inanılır ki, bu gecede Allah müminlere rahmet ve mağfiretini bolca verir. Beklenir ki bu gece mü’minlere, ragibetlerde (ihsanlar, ikramlarda) bulunulur. İnşallah bu gece yapılan dualar kabul olur.

Bu gece bir kur'an hükmü değil. Peygamberimizden nakledilen özel bir ibadet türü de yok. Ancak, diğerleri gibi bu mübarek gecenin de; tevbe, dua, namaz Kur'ân okuma, zikir, salavat vb. ibadetlerle değerlendirilmesi hep tavsiye edilmiş. Örneğin; Perşembe günü oruç tutup, gecesini ibadetle geçirmek; hiç değilse bir günlük kaza namazı kılmak, Kur’ân-ı Kerîm okumak, zikir ve tövbe istiğfar etmek gibi bilinen şeyler bunlar. Yani ne yapabiliyorsan. 

CORONA NOTLARI:Üç ayları Corona günlerinin kasvetli havası içinde yaşıyoruz. Henüz daha ufukta virüsün ortadan kalktığına dair bir işaret yok. Ama sanki mutasyonlu varyantlara rağmen dünyada da ülkemizde de azıcık bir duraklama var. Bütün dünyada tedbirler ve aşılama çalışmaları halen devam ediyor. Meselâ ülkemizde bugün saat 11.30 itibariyle 1.doz 5.022.410 ve 2.doz 865.203 olmak üzere toplam 5.887.613 aşı yapılmış durumda. Böylece ilk doz aşılar 5 milyonu geçerken 28 günlük süreyi dolduranların 2.doz aşıları da 900 bine yaklaşmış durumda.

Tüm dünyada toplam corona vakaları 110 milyona (109.887.743) yaklaştı. Günlük vaka sayısı 190 bin (192.266) civarında. Virüsten vefat edenlerin sayısı da 2,5 milyona (2.429.689) ulaşmak üzere. Ölüm oranı %2,21 görünüyor. 

Dünkü 17 Şubat corona tablosuna göre ülkemizde 117 bin 121 Kovid-19 testi sonucu 7.325 kişinin testi pozitif çıkmış. Hasta sayısı 649, ağır hasta olanlar 1.193, vefat edenler de 86 olmuş. 16 Şubatta bu sayılar; 7.906, 658, 1.201 ve 90 idi. Toplam vaka sayımız 2.609.359, vefat edenler ise 27.738'e ulaşmış durumda. Ölüm oranı %1,06 görünüyor. Görüldüğü gibi dünyada artış hızında bir yavaşlama, bizde ise az da olsa düşüş eğilimi devam ediyor.

Salı günü yapılan Bilim Kurulu toplantısı, dün yapılan kabine toplantısından bundan böyle tedbirlerin dört ana bölge üzerinden yerel yetkililerce alınacağı kararlaştırıldı. Zira birkaç gün önce de tüm iller bazında corona verileri açıklanmıştı. Anlaşılan bazı illerde tedbirler sıkılaştırılacak bazılarında hafifletilecek bazılarında da kademeli olarak kontrollü gidilecek. Böylece iller bazında verilere göre beklenen normalleşme adımları görebileceğiz.

ES-SELÂM: السلام  Selâm ismi Haşr sûresindeki âyette (59/23) altı ilâhî isimle birlikte ve kuddûs ile mü’min arasında zikredilmiş. Bunun dışında “kurtarmak, esenlik vermek” mânasında fiil kalıbıyla Allah’a nisbet edilmiş, Yâsîn sûresinde (36/58) Cenâb-ı Hakk’ın cennet ehline doğrudan veya melekler vasıtasıyla selâm vereceği belirtilmiş.   [1]

Sözlükte selâm (selâmet) “bedenî ve ruhî hastalık, eksiklik ve kusurlardan uzak olma” anlamında kullanılır. Allah’a nisbet edildiğinde “her türlü eksiklik, acz ve kusurdan, yaratılmışlara özgü değişikliklerden ve yok oluştan münezzeh olan, selâmetin kaynağı olup esenlik veren” şeklinde açıklanıyor.[2] Özetle: 'O' her çeşit afet ve kederlerden emin olan, esenlik kaynağı, selâmete çıkaran, esenlik verendir' manasına geliyor.”

DUHÂ suresi: Sure 11 âyet. Kuşluk vakti manasına geliyor. Mushaftaki sıralamada doksan üçüncü, iniş sırasına göre on birinci sırada. Fecr sûresinden sonra, İnşirâh sûresinden önce Mekke’de inmiş. Rivayete göre Fecr sûresinin inişinden sonra öncekine nisbetle daha kısa bir süre vahiy kesilmiş, müşrikler bu olayı kullanarak Hz. Peygamber’e, “Herhalde rabbin sana darıldı ve seni terketti” demişlerdi. Bu sözlerden dolayı Hz. Peygamber’in duyduğu üzüntü üzerine bu sûre inmiş. (Taberî, XXX, 148). Duhâ sûresinin iniş tarihine dair başka rivayetler de varmış. Ancak vahyin kesilip araya fâsılaların girmesi her seferinde muhaliflerin dedikodu yapmalarına vesile olduğu biliniyor. 


“Vedduha. Velleyli iza seca. Ma vedde'ake rabbüke ve ma kala. Ve lel'ahıretü hayrün leke minel'ula. Ve lesevfe yu'tıyke rabbüke feterda. Elem yecidke yetiymen feava. Ve vecedeke dallen feheda. Ve vecedeke 'ailen feağna. Femmel yetiyme fela takher. Ve emmessaile fela tenher. Ve emma binı'meti rabbike fehaddis.

“Andolsun kuşluk vaktine. Kararıp sakinleştiğinde geceye ki, Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı. Elbette işin sonu senin için öncesinden daha hayırlı olacaktır. Rabbin sana mutlaka lutuflarda bulunacak, sen de hoşnut olacaksın. O, seni bir yetim bulup barındırmadı mı? Seni yol bilmez halde bulup yol göstermedi mi? Ve seni yoksul bulup zengin etmedi mi? Öyle ise, sakın yetimi ezme, onu horlama! El açıp isteyeni de sakın azarlayıp boş çevirme! Rabbinin nimetini, lütuflarını şükranla an.”[3]

Görüldüğü gibi, müşriklerin üzücü söz ve davranışlarına karşı bir teselli olmak üzere surede Hz. Peygamber’e, yüce Allah’ın himayesi sayesinde çocukluğundan itibaren nice güçlükleri aşarak bugünlere geldiği hatırlatılmakta, kendisinin de yetime, yoksula iyi davranması ve rabbini anması emredilmekte.

Namazda "kur'an okumak" olmazsa olmaz esaslardan. Bilmeyen için "kolay gelen ve kısa olanlar" tavsiye edilmiş. Elbette namaz sırasında okunan ayetler "lafzı ile" yani orjinal haliyle okunacak, ancak bu onları okurken manasını düşünmemize engel değil. Bilakis okurken manasını da zihnimizden geçirebilmek en güzeli. Yapabilene ne mutlu.

----------------------------

[2] Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “slm” md.; Lisânü’l-ʿArab, “slm” md.; Kāmus Tercümesi, “slm” md.

[3] https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Duh%C3%A2-suresi/6080/1-3-ayet-tefsiri 


El-Mü’min/İnşirah

Bugün üç ayların 7.nci, Corona günlerinin de 344.ncüsü. Aynı zamanda da Cuma. Dün gece regaîb kandiliydi. Recep ayıyla birlikte gerçekten de manevi bir iklime girmiş olduk. Bugün aynı zamanda Cemrelerin ilki havaya düştü. 

Kültürümüzde cemrelerin birer hafta aralıkla havaya, suya ve toprağa düştüğüne inanılıyor. Buna göre üç cemrenin birincisi havaya (19-20 Şubat)düştü. İkincisi suya (26-27 Şubat) ve üçüncüsü de (5-6 Mart) toprağa düşüyor.

İşte bu yıl da baharı müjdeleyen cemrelerle birlikte Receb ayı da bizi onbir ayın sultanı Ramazana ulaştıracak ışıklı bir zaman dilimine sokmuş oldu. Kandiller de bu üç aylar içinde tıpkı adeta havaya, toprağa ve suya düşen cemreler gibi peş peşe manevi gönül dünyamıza düşüp, ruhumuzu aydınlatacaklar. Ben de her gün bir “esma”yı anarak bu manevi sürece uyum göstermeye çalışıyorum. Ayrıca namazda okunan zammı surelerden kısa olanlarını mushaf sırasına göre öğrenmeye de devam edeceğim.

Bugün sırada esma ül hüsna’nın beşincisi “El-MÜ'MİN” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden Mushaf sırasına göre 94.ncü “İNŞİRAH” suresiyle devam ediyorum.

EL-MÜ'MİN:اَلــْمُؤْمِنُ  Sözlükte “güven içinde bulunmak, korkusuz olmak” anlamındaki emn (emân, emânet) kökünün “if‘âl” kalıbından türeyen mü’min kelimesi “inanıp tasdik eden; başkalarının güvenli olmasını sağlayan, vaadine güvenilen” mânalarına geliyor. Kelimenin esmâ-i hüsnâdan biri olarak içerdiği mâna da bu çerçevede.

Mü’min on beşten fazla ilâhî ismin geçtiği Haşr sûresinin son âyetlerinde yer alıyor (59/23). Ayrıca “emn” kökü üç âyette “korku ve endişeden emin kılmak” anlamında ilâhî fiil olarak zikredilmiş (el-Bakara 2/125; el-En‘âm 6/82; en-Nûr 24/55). [1]

'O' kullarına emniyet veren, kendisinin ve peygamberlerinin doğruluğunu ortaya koyandır. Kullarına yaptığı va’dinde sadık olandır. Gönüllerde iman ışığını uyandıran, kendine sığınanlara emniyet, güvenlik, rahatlık veren, Mü’minleri azabından ve yarattıklarının hepsini zulümden emin kılan, kalplerde iman nurunu yakan, kullara huzur ve güven veren' manasına geliyor.

İNŞİRÂH SURESİ: Mushaftaki sıralamada doksan dördüncü, iniş sırasına göre on ikinci sûre. Duhâ sûresinden sonra, Asr sûresinden önce Mekke’de inmiş. 8 âyet. “İnşirah”ın manası açılmak, genişlemek demek. Birçok tefsirde, Buhari ve Tirmizi’de Suretü Elem Neşrah diye anıldığından halk arasında da Elem Neşrah Leke suresi olarak da bilinir.

Sûrede Yüce Allah’ın Hz. Peygamber’e mânevî lütufları özetlenmekte, her güçlükle birlikte mutlaka bir kolaylığın olduğu bildirilerek Mekke’de putperestlerin baskısı yüzünden sıkıntı çeken Resûlullah ile müslümanlara teselli ve ümit verilmekte; onlardan Allah’a ibadet ve itaatlerini sürdürmeleri istenmektedir.


"Elem neşrah leke sadrake. Ve vedagnâ anke vizrake. Ellezî enkada zahrake. Ve rafe’nâ leke zikrak. Fe inne meal usri yusrân. İnne meal usri yusrâ. Fe izâ feragte fensab. Ve ilâ rabbike fergab."

"Senin kalbini açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı? Ve senin şanını yüceltmedik mi? Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Evet, doğrusu her güçlüğün yanında bir kolaylık var. O halde önemli bir işi bitirince hemen diğerine koyul.Ve yalnız rabbine yönel.[2]

Namazda bu sureyi okurken şöyle düşünebiliriz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) karşılaştığı tüm güçlükleri, ortaya çıkan kolaylıklarla aşmış. Her insan da ne kadar ağır yük, imtihan ve musibetle de karşılaşsa, Cenab-ı Hakk’a sığınınca bunu aşar ve selamete çıkabilir. Nasıl ki her gece iki gündüz arasındadır, her zorluk da iki kolaylık arasındadır. Asla bir zorluk iki kolaylığa galip gelemez. 


[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/mumin--esma-i-husna 

[2] https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/94-insirah-suresi

 

19 Şubat 2021 Salı 18:00 SİTE YÖNETİMİ.............................................Orjan’a yol haritası

Orjan’a yol haritası

Orjan daha önce de Burhaniye Bahçelievler Mahallesiyle ilişiklendirilmişti. Ancak son gelişmelerle oluşan “A.Çetinkaya Mahallesi” nin merkezinde olan bir yerleşim yerine dönüşüyor. Yani Burhaniye ilçesi kentsel alanının coğrafi ve yönetsel alt bölümü  haline geliyor. 

Yasalara göre sınırları ve nüfusu belli olan yöneticisine de 'muhtar' denilen yerleşim ve yaşam alanlarıdır mahalleler. Aynı mahallede oturmakta olan insanlar da, mahalle halkı olarak tanımlanıyorlar.

Türkiye Cumhuriyetinin idare sisteminde iki farklı mahalle kavramı var. İlki köy tüzel kişiliğine bağlı olan mahalleler.  Diğeri ise il ve ilçe merkezlerinde olan daha kalabalık nüfusa sahip olup yerel yönetimlerin bir parçası olanlar. 5393 sayılı belediye kanunu[1] bunları “Belediye sınırları içinde, ihtiyaç ve öncelikleri benzer özellikler gösteren ve sakinleri arasında komşuluk ilişkisi bulunan idarî birim” olarak tanımlamış. İçinde sokak bölümlendirmeleri olan “Mh.” kısaltmasıyla gösterilen yerleşim alanları oluyorlar. Bu mahalle yönetimleri seçim yolu ile oluşmasına karşın, köy yönetiminde olduğu gibi tüzel kişiliğe sahip değiller. Kendilerine özgü bütçeleri de yok.

5393 Sayılı Belediye Kanununun 21.nci Bölüm “Mahalle Muhtarlığının Kurulumu ve Yönetimi”ni düzenliyor. Oradaki 9.ncu maddeye göre “Mahalle, muhtar ve ihtiyar heyeti tarafından yönetilir”. Aynı maddeye göre Belediye sınırları içinde mahalle kurulması, kaldırılması, birleştirilmesi, bölünmesi, adlarıyla sınırlarının tespiti ve değiştirilmesi, belediye meclisinin kararı ve kaymakamın görüşü üzerine valinin onayı ile oluyor.

“Muhtar”; köyün ya da mahallenin yönetiminden sorumlu olan kişiye verilen isim. "Seçilmiş kişi" anlamına geliyor. Bulunduğu bölgenin temsilcisi olarak 5 yıllık görev süre boyunca, 4 adet aza ile beraber çalışmalarını sürdürür. Görevleri: “Muhtar, mahalle sakinlerinin gönüllü katılımıyla ortak ihtiyaçları belirlemek, mahallenin yaşam kalitesini geliştirmek, belediye ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkilerini yürütmek, mahalle ile ilgili konularda görüş bildirmek, diğer kurumlarla iş birliği yapmak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yapmakla yükümlüdür” şeklinde belirlenmiş.

Aynı kanunun 9.ncu maddesi bu noktada Belediyenin görevlerini de belirtmiş. Buna göre“..mahallenin ve muhtarlığın ihtiyaçlarının karşılanması ve sorunlarının çözümü için bütçe imkânları ölçüsünde gerekli ayni yardım ve desteği sağlar; kararlarında mahallelinin ortak isteklerini göz önünde bulundurur ve hizmetlerin mahallenin ihtiyaçlarına uygun biçimde yürütülmesini sağlamaya çalışır.”

Bütün bunlar ne anlama geliyor? Mahalle olmak Orjan’ı nasıl etkileyecek? Geleceğimiz üzerinde ne gibi etkileri olacak? Bunları düşünmek, Orjan ve mahalle olan diğer sitelerle birlikte yöremiz gelecekte nasıl bir şekillenme yaşayacak öngörebilmemiz gerekiyor.

Kuşkusuz bizim gibi kendi içinde müstakil birer ada durumundaki diğer kooperatiflerle birlikte artık “farklı bir şey” olacağımızı kabul etmemiz lazım. Sadece bu gelişme değil tabi, çevremizde daha fazla altyapı ve yapılaşma göreceğiz önümüzdeki yıllarda. Yakın ya da uzak; bir İskele mahallesi, bir Öğretmenevleri, bir Zeytinli Altınkum mahallesi süreci yaşayacağımız muhakkak.

İçinde bulunduğumuz bu güzel siteden yükselen beklentilere, üzerinde tartışmakta olduğumuz meselelere ve her geçen gün daha fazla kamu hizmeti taleplerimize bakarsanız aslında bu eşiği çoktan aşmış olduğumuzu anlayabilirsiniz. Sözün özü daha kooperatif olarak devam etmemiz mümkün değil. O durumda da site yönetiminden başka seçeneğimiz yok. Bu arada pek çok nedenle Kooperatifin işletme kooperatifine dönüşüp küçülmesi ve sadece bizim için ticari hizmetlere tahsisi söz konusu olacak.  

O halde bulunduğumuz noktada Orjan için yeni ve farklı bir şeyler yapmak gerektiği açık. Ancak ‘Ne yapılmalı?’ ve “Nasıl yapılmalı?” en önemlisi bunlar bizi “Nasıl bir geleceğe taşımalı?” Artık şunu biliyor olmalıyız: “Bir şeyler yapılmalı” demekle o ‘bir şeyler’ kendiliğinden olmuyor. Ya da şöyle diyelim: “zamanla kendiliğinden oluveren şeyler” acaba gerçekten istediğimiz şeyler mi olur? 

Kuşkusuz umutsuz olmaya da gerek yok. Zira Orjan’ın köklü bir geçmişi, hepimizin sevdiği güzellikleri ve değerleri var. Buna karşılık dünden bu güne geç kaldığımız, birikmiş devasa sorunlarımız da. Bir yandan da dünya dönüyor ve zaman durmuyor. Orjan artık 10 yıl öncesi gibi değil. Orjan da, üye yapımız da, çevremiz de sürekli değişmekte. Yine de “zararın neresinden dönülürse kârdır” denilmiş. Yani ne kadar erken davranırsak o kadar yol almamız mümkün.

Elimizdekileri kaybetmeden, eksiklerimizi tamamlayıp, dönüşerek süregiden değişimi yakalayamaz mıyız? Böylece geleceğe uyum sağlayan, bilinçli olarak değişip gelişen bir Orjan niye olmasın ki? 10 yıl sonra kendi varlığı, değerleri ve kültürü ile hep birlikte geleceğini inşa etmiş bir Orjan görmeyi kim istemez?

Ancak, ısrarla söylediğim gibi öncelikle Orjan’ın vizyonunu ve yol haritasını netleştirmesi gerekiyor. Özellikle de yönetime talip olanların Orjan için önemli olanla öncelikli olanın ayırdına varması lazım. Şayet böyle bir bilinçle, Orjan’ın gerçekte neye ihtiyacı olduğunu, ne yapması gerektiğini, kimden ne talep etmesi lazım geldiğini, zamanını, mekânını ve tonunu doğru öngörebilirlerse ilk adım atılmış olacak.

Bu ilk adımın içi Orjan için sağlıklı bir durum analizi yapmakla doldurulabilir. Elbette "Görmem, duymam, konuşmam" duyarsızlığının zamanı ve yeri değil. Adayların nerede durduğumuzu, gelecekte karşı karşıya olduğumuz tehdit ve fırsatları, zayıf ve güçlü yönlerimizi değerlendirmeden sağa sola gülücük dağıtmalarının hiçbir yararı olmaz. Üstelik bu zafiyet bize, üyelere de yansır ve meseleyi anlamsız bir seçme seçilme yarışına indirgemiş oluruz. Bu da mümkün olduğu kadar geleceğe odaklı, faydalı ve çözümcül beyin fırtınaları yaparak, birliğimizi zedelemeden aşılabilir.

Kuşkusuz hepimiz günümüzü yaşayarak, Orjan’dan mümkün olan keyfi alarak bilmediğimiz yarınlara doğru yol alıyoruz. Bu arada karşımıza yeni yeni yol çatırıkları hep çıktı, çıkıyor, çıkacak ta. Böyle zamanlarda durumumuzu, karşımızdaki seçenekleri ve olabilecekleri layıkıyla gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu değerlendirmeler aynı zamanda durumumuzu, sorunlarımızı, beklentilerimizi  muhasebe etmek, geleceğe yönelik seçimlerimizi daha doğru yapmak için de birer fırsat.  

Baktığımızda geçmişte pek çok hata yapılmış, gelecek görülememiş, eldekiler korunup geliştirilememiş ve zaman kaybedilmiş olabilir. Böyle hallerde inanın birbirimizi suçlamanın ya da birini indirip yerine bir başkasını seçmenin şimdiye kadar hiçbir yararı olmadı, olmayacak ta. Nelerin doğru olmadığının anlaşılması yapılan yanlışların tekrar edilmemesine fayda sağlar; doğru. Ancak yetmez. Neyi doğru yapmamız gerektiği üzerinde daha fazla kafa yormalıyız. Önümüze ve geleceğe bakmayı bilebilirsek, en uygun yolları bulmamız da kolaylaşabilir. Böyle yapmazsak kaybeden hep ve yine biz oluruz.

Şayet 2021 seçimli genel kuruluna hazırlanıldığı bir süreçte Orjan’ın gidişatını daha iyiye doğru düzeltmek ve değiştirmek istiyorsak; görünen meselelere ayırdığımız enerjiden çok daha fazlasını ana sorunlara, köklü kararlara ve geleceğin Orjan’ının inşasına ayırmak zorundayız.

Bu konuda benim yol haritası önerim şu: “Orjan’ın mevcut durum, misyon ve temel ilkelerinden hareketle geleceğe dair bir vizyon oluşturulmalı, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve stratejiler belirlenmeli, ölçülebilir kriterler geliştirerek performans izlenmeli ve değerlendirilmelidir.”

Bu tarz bir yaklaşım, her şeyden önce; “Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz noktaya nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl değerlendiririz?” şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya cevap arayarak başlıyor. Ardından adına ister seçim vaadleri deyin, ister program ya da eylem planı. Sonuçta geleceğe yönelik bir plân ortaya konulmasıyla da olgunlaşıyor. İşte önümüzdeki genel kurul birilerinin gidip birilerinin gelmesi için değil Orjan’ın geleceğini şekillendirecek böyle bir planın oylaması için yapılmalıdır.

Ancak şunu da ifade etmeliyim ki; bir değişim plânının olması, gerçekleştirilmesi için asla yeterli değil. En başta o plânın sahiplenilmesi ve harekete geçilmesi gerekiyor. Zira; asıl olan pırıltılı şablon ve ifadeler değil, yönetim sürecinin bizzat kendisidir. Elbette bu tarz bir harekete en geniş destek ve katılım da şart. Sürece değişik taraf ve seviyelerden insanlar dahil edilmeli ki ortak akıl bir bütün olarak çıkış yolunu dosdoğru bulabilsin. Zira arkasında yeterli destek olmayan hiçbir çıkış yolu başarıyı bulamaz. Kaldı ki bu sürecin bir yan ürünü olarak yaşanan birlikte olma hali, güçlü iletişim ve motivasyon ilerde yaşanabilecek birçok olumsuzluğa da geçit vermeyecektir.

Ayrıca şayet Orjan geleceğini öngörmek, karşı karşıya kaldığı sorunları orta vadede aşmak istiyorsa alıştığı minval kısa vadeli çözümlerden uzak durmalıdır. Burada önerdiğimiz şey elbette ki mevcut sorunlarla uğraşmayı, işleri yürütmeyi ve günlük hizmetlerin verilmesini durdurmamalıdır. Yönetim görevi olan hizmetleri sürdürecek, vaadlerini yerine getirecek ve geleceğe yönelik kararları da yerine getirecektir. Farklı olan şey; yönetimiyle, üyeleriyle hep birlikte öngörülen plâna sahip çıkmak, katılmak ve destek vermektir.

“Gitmek istediğimiz yere nasıl ulaşabiliriz?” sorusunun cevabı kullanılacak yöntem, yol haritası ve faaliyetlerle, yani; strateji ve projelerle verilmiş olacak. Kuşkusuz anlamlı sonuçlar olarak tanımlanabilecek “stratejik amaçlar” için ulaşılması gereken ölçülebilir hedefler ortaya koymak bu yöntemin olmazsa olmazı.  Bu aşamada da “Neredeyiz?” sorusuna verilen cevaplar önemli bir zemin. Zira, işin başlangıcında not edilen ve plan dönemi süresince yararlanılabilecek fırsatlar ile sakınılması gereken tehdit ve risklerden de doğal olarak bazı çözümler çıkar.

“Yol haritası diyebileceğimiz bu strateji” de en sonunda öngörülen vizyona ulaşmak üzere, sarf edilecek tüm çaba ve eylemlerin belli bir “amaç” için kurgulanmasıyla şekillenmiş ve nihayetinde de gerçekleşmiş olacak.


17 Şubat 2021 Çarşamba

17 Şubat 2021 22:30 Çarşamba CORONA GÜNLERİ...............................Fatiha/Elif Lâm Mîm

El-Melik/Fatiha

Bu gün üç ayların 4.ncü, Corona günlerinin de 341.ncisi. Sırada esma ül hüsnanın dördüncüsü “EL-MELİK ve namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan mushafın ilk suresi "FATİHA" var.

 

EL-MELİK : الملك

 

El-Melik; 'O' görünen ve görünmeyen bütün mülkün sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olandır' manasına geliyor. Sözlükte “mâlik ve sahip olmak, elinin altında bulundurup tek başına tasarruf etmek” mânasındaki mülk (melk, milk) kökünden türemiş bir sıfat olan melik “görünen ve görünmeyen âlemlerin sahibi” demek. [1]

 

FATİHA

Fatiha Kur'an açıldığında önümüze çıkan ilk sure. Bundan kaynaklı açılış suresi olarak bilinen Fatiha Suresi, Kur'an-ı Kerim'in özeti niteliğini taşıdığından çok önemli. Fatiha kelimesinin; açmak, açıklığa kavuşturmak, sıkıntı ve meşakkati gidermek, başlamak anlamındaki ''feth'' kökünden türediği belirtiliyor. Bu yüzden 'Başlamak ve Açmak' manalarında kullanılıyor.

 

Mekke devrinin ilk yıllarında tamamı bir defada inmiş. Her namazda defalarca okuduğumuz bu sure aynı zamanda Kur'an'ın en faziletli suresi olarak biliniyor.  

Euzübillahimineşşeytanirracim, Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdulillâhi rabbil'alemin. Errahmânir'rahim. Mâliki yevmiddin. İyyâke na'budu Ve iyyâke neste'în. İhdinessirâtal mustakîm. Sirâtallezine en'amte aleyhim. Ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn.”

 

“Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Hamd, Alemlerin Rabbi; Rahman, Rahim, hesap ve ceza gününün maliki Allah'a mahsustur. Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola; kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanlarınkine ve sapkınlarınkine değil.”

 

Fâtiha'nın Kur'an'ın bir özeti olduğu kabul edilirse onun bütün Kur'an sûreleriyle ilişkili bulunduğunu düşünmek de mümkün. Ayrıca Kur'an'daki en büyük sûre olduğu, Tevrat ve İncil'de bir benzerinin bulunmadığı, Bakara sûresinin son âyetleriyle birlikte "iki nûr" diye anıldığı ve geçmişte hiçbir peygambere benzerinin verilmediği, şifa niyetiyle okunduğu takdirde tesirinin görüleceğine dair hadisler olduğu belirtiliyor. [2] 

 

Fâtiha sûresinin namazda okunmasının gerekli olduğu hususunda fakihler arasında görüş birliği bulunmakla birlikte bu gerekliliğin derecesi, namaz rek‘atlarına ve türlerine göre dinî hükmü, Fâtiha okumayı bilmeyen kimsenin durumu gibi konularda farklı görüşler ileri sürülmüş. [3]

 

Manasından da anlaşılacağı üzere Fatiha suresi; Allah'a edilebilecek kısa ve en güzel dua. Nitekim bu özelliği namazın her rekatında kıyamda okunması ve en sonunda "Amin!" denilmesiyle de belli. Ancak ilk rekatta söylenen Euzübillahiminesseytanirracim sonraki rekatlarda yok, sadece besmele ile devam ediliyor. Sadece ikindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetlerinde üçüncü rekata kalkıldığında yeniden suphaneke okunuyor ve eğuzübesmele çekilip fatiha ve zammı surelerin okunmasına geçiliyor.


Bu sûrenin her türlü hayırlı faaliyetlerin başında veya sonunda, çeşitli vesilelerle tertip edilen meclislerde, merasimlerde, kabir vb. yerlerde dua niyetiyle okunması zamanla köklü bir gelenek haline gelmiş. Çünkü Fatiha Suresi insanlar vefat ettikten sonra da okunan bir dua. Dolayısıyla diğer surelere göre daha farklı olarak, Fatiha Suresi Allah'ın rahmetinin ölü üzerinde olmasını istemek maksadıyla, ölünün arkasından okunabiliyor. 


Şehitlerimizin toprağa verildiği bu günlerde onların da ruhuna FATİHALAR olsun.



[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/melik--esma-i-husna

[2] (bk. Müsned, III, 450; Dârimî, "Feżâʾilü'l-Ḳurʾân", 12; Buhârî, "Tefsîr", I/1, 15/3, "Feżâʾilü'l-Ḳurʾân", 9, "Ṭıb", 34; Müslim, "Selâm", 66; Ebû Dâvûd, "Ṭıb", 19; Nesâî, "İftitâḥ" 26).

[3] https://islamansiklopedisi.org.tr/fatiha-suresi#2-fikih

El Kuddûs/ Elif Lâm Mîm

Bugün üç ayların 5.nci, Corona günlerinin de 342.ncisi. Sırada esma ül hüsna’nın dördüncüsü “EL KUDDÛS” ve namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden Bakara suresinin ilk ayetleri "ELİF LÂM MÎM" var.

EL-KUDDÜS : القدّوس kelimesi Allah’ın 99 ismi arasında.  Sözlükte “temiz olmak” mânasındaki kuds kökünden türemiş mübalağa bildiren bir sıfat olan kuddûs “tertemiz, pak, kusurdan arınmış” demek. Kuddûs iki âyette Allah’a izâfe edilmiş, bir âyette de meleklerin Cenâb-ı Hakk’ı takdis ediş ifadesi olarak yer almış. [1]

'O' her türlü eksiklik ve ayıplardan münezzeh, bütün kemal sıfatlarla muttasıf bulunandır' manasına geliyor. O’nda hiç bir noksanlık bulmak mümkün değildir. Kullar hata yapabilir, çünkü böyle yaratılmış. Fakat Mevla çirkin şeylerden uzak, insanlarda beliren bütün beşeri sıfatlardan ve hata yapmaktan münezzehtir.

ELİF LÂM MÎM: Bakara suresinin ilk beş ayeti halk arasında elif-lâm-mîm diye biliniyor. Bakara Kur’an’ın ikinci ve 286 âyet ile en uzun sûresi. Medine’de inmiş, yalnız 281. âyeti Veda Haccında Mekke’de inmiş. Adını, 67-71. ayetlerde yahudilere kesmeleri emredilen sığır(bakara)dan alıyor. Kuran açıldığında ilk karşımıza çıkan iki sayfa fatiha ve elif lâm mîm’. Bu beş ayet namazlarda fatihadan sonra okunması ve ezberlenmesi kolay zammı surelerden biri. Namazda fatihadan önce eğuzübesmele çekildiği için besmele tekrar edilmiyor.


Elif lam mim. Zalikel kitabü la raybe fıh, hüdel lil müttekıyn. Ellezıne yü’minune bil ğaybi ve yükıymunas salate ve mimma razaknahüm yünfikun. Vellezine yü’minune bi ma ünzile ileyke ve ma ünzile min kablik ve bil ahırati hüm yukınun. Ülaike ala hüdem mir rabbihim ve ülaike hümül müflihun.”

Anlamı: “Elif, Lâm, Mîm. İşte bu kitap, (Kur’an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.”

“Elif. Lâm. Mîm.”, tefsir ilminde “hurûf-i mukattaa” diye bilinen ve “ayrı ayrı okunan harfler”. Kur’ân-ı Kerîm’in yirmi dokuz sûresine böyle harflerle başlanıyor. Bazıları sûre başlarında müstakil bir âyet iken, bazıları da âyetin bir bölümü. Mesela buradakiler de Kur’an’ın müstakil ve müteşâbih[2] âyetlerinden.

17 Şubat 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı201.................................Kentleşme ve çevre

Kentleşme Ve Çevre

Stratejik Plan önerimizin ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ aşamasının sonuna geldik hamdolsun. Bu hafta Susurluğun ’GZFT.12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ açısından güçlü ve zayıf yönleri ile gelecekte karşı karşıya olabileceği fırsat ve tehditleri ele alacağız. Böylece güçlü yön ve fırsatlardan yararlanarak daha da ileriye gitmeyi, zayıf yanlarımızı telafi edip tehditlerden sakınmayı mümkün kılacak bazı yeni HEDEF’ler belirleyeceğiz. Söz konusu güçlü yan ve fırsatlar ile zayıf yön ve tehditler bugüne ait hususlar, ancak orta vadede de Susurluğun gelişmesini olumlu/olumsuz etkileyebilecek faktörler. Bu sebeple öngörülecek hedefler elbette ki; vizyonumuz, stratejik amaçlarımız ve uygulanabilecek stratejiler çerçevesinde avantaj ve risklerimizin değerlendirilmesiyle ortaya çıkmış olacak.

Daha önce yapılan tarama ve durum analizi (GZFT) çalışmasında Susurluk için ’KENTLEŞME VE ÇEVRE’ konusunda ’Güçlü yönler’; ‘GY.12.1-Çaylak mesire yeri’ ve ’GY.12.2-Çataldağ’ olarak belirlenmişti. Öncelikle Çaylak mesire yeri olarak isimlendirilen mevkîyi ele alalım. Burası ilçemizin güney doğusunda, dağdan inen Çaylak suyunun Susurluk nehriyle birleştiği vadideki geniş alan. Eskiden beri piknik yeri olarak kullanılmış, halen de böyle. Çataldağdan gelen küçük dere burada doğal güzelliği ile eşşiz bir mini kanyon oluşturmuş. Çay yatağı kayalardan akan küçük şelaleler ve minik göletlerle dolu. Burası suları sürekli akan küçük bir dere ile çınar ağaçları altında gizlenmiş koyu gölgeli antik bir yaşam bölgesi. Bugün bile piknik alanından çaylak deresini yukarı doğru takip ederek dere yatağındaki kayalıklar üzerinde, buz gibi su içerisinde ve yıllanmış çınar ağaçları altında heyecan dolu yürüyüşler yapılabiliyor. Geçmişte zaman içinde vadi boyunca birçok su değirmeni kurulmuş ve bölge halkının tahıllarını öğütmüş. Hatta Enver Paşa döneminde Almanların su ile elektrik üreten Siemens jeneratörleri kullanılarak Susurluğun elektrik ihtiyacı bile buradan sağlanmış. Halkın dinamo diye andığı santral yıllarca Susurluk bölgesinin enerjisini sağlamış ve bir dönem sonra kaderine terk edilmiş. Çaylak mesire yeri kuşkusuz bugün olduğu gibi orta vadede de Susurluğun doğal güzellikleri arasında akla geliveren en güçlü isimlerden biri. 

İkinci doğal varlığımız Çataldağ Susurluğun doğusunda Kepsut'un Kuzeyinde Mustafakemalpaşa'nın Güneybatısında, Balat vadileri arasında iki zirveli bir masif. Çevredeki üç ilçenin birleştiği noktada bulunan 1336 metre ve 1306 metrelik zirveler Susurluk ilçe sınırlarında yer alıyor. Bugün her üç ilçeden de Çatal dağa ulaşım mevcut. Alternatif turizm kapsamında iki adet Susurluk yürüyüş yolları rotası üzerinde bulunuyor. 1.Rota; Kalfa Köy-Gölet-Çataldağ Zirveye kadar 12 km. Rotanın başlangıç yüksekliği 560 m, bitiş yüksekliği 1250 m, ortalama yüksekliği ise 905 m. Meraklısı için zor bir parkur. Orman yollarından devam ederek Çataldağ göleti kenarından geçip 1250 m rakımlı Çataldağ'da sona eriyor. 2.Rota ise 8 km. lik Yayla Çayır Köyü-Çobandede-Çataldağ güzergâhı. Yaylaçayırı Köyünden başlayarak Çataldağ'da bitiyor. Rotanın başlangıç yüksekliği 690 m, bitiş yüksekliği 1250 m, ortalama yüksekliği ise 1000 m. Bu rota da zor bir parkur olup, rota üzerinde 1310 m rakımlı Çobandede tepesi var. Bu tepede de bir adet seyir terası mevcut. 

Her iki doğal varlığımız ve çevre güzelliğimiz ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ vizyonuna katkıda bulunmak üzere, ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik amacımız istikametinde ve ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimiz çerçevesinde değerlendirilmeyi bekliyor. Bu bağlamda öncelikle ‘GY.12.1-Çaylak mesire yeri’mizi ve ‘GY.12.1-Çataldağ’ımızı ‘Gürece göleti’yle birlikte bölgenin ‘Milli park’ı haline getirmek gerekiyor. Bunun için ‘HDF.1.1.1.68-Çataldağ, Gürece göleti ve Çaylak suyu bölgesinin Milli park ilan edilip koruma altına alınmasını sağlamak’ şart. Ardından; Orman Genel Müdürlüğü ve Büyükşehir işbirliğinde ‘HDF.1.1.1.69-Susurluk Milli Parkı ihtiyacı altyapı projelerini hayata geçirmek’ gerekecek. Böylece yollar, oturma yerleri, çeşme, wc, işletme binaları, oyun alanları, köprüler, gezinti ve seyir terasları gibi pek çok zaruri alt ve üst yapılar inşa edilmiş olur. Bu arada kontrollü olarak ‘HDF.1.1.1.70-Çataldağ, Gürece göleti ve Çaylak suyunu alternatif turizme açmak’ da mümkün. Bu çerçevede özellikle ilgili kurumlarla yapılacak bir protokol uyarınca ‘HDF.1.1.1.71-Çaylak Mesire yerinin Susurluk Belediyesi tarafından işletilmesine devam etmek’ bir geleneğin sürdürülmesi açısından ehemmiyet arz ediyor. Bu şekilde yasal statüsü belirlenmiş, devlet eliyle korunan, alt ve üst yapısı tamamlanan bir Milli Parkımız olacaktır. Dolayısıyla Çaylak mesire yerimizde de, Milli Parkımızın diğer noktalarında da dört mevsim itibariyle daha fazla misafir ağırlanabilecek.  Böylece çevre zenginliğimizin güçlü yanlarını kullanarak; Sosyal ve ekonomik kalkınmamıza yaklaşmak, BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK vizyonumuza katkıda bulunmuş olacağız. Kaldı ki bu stratejik hamleler aynı zamanda Susurluğun alternatif turizm anlamında da öne çıkmasına yardımcı olabilecek hedefler.

KENTLEŞME VE ÇEVRE başlığında Susurluk için en önemli ‘fırsat’ ülkemizde yasal altyapısı ortaya çıkan ve giderek yayılan ’FRS.12.1-Kentsel dönüşüm uygulamaları’ uygulamaları olmalı. Ayrıca bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de güçlenerek ’FRS.12.1-Artan çevre bilinci’ Susurluk için de değerlendirilmesi gereken kıymetli bir fırsat. Kentsel dönüşüm, 6306 sayılı Afet Riskli Yapıların Yenilenmesi Hakkında Kanuna göre, kentteki afet riski taşıyan alanların belirlenip, sağlıklı ve de yaşanılabilir hale getirilmesidir. Kanun, Türkiye’nin her tarafındaki kent ve köylerdeki ekonomik ömrünü tamamlamış, yıkılma riski taşıyan binaların devletin sağladığı yapım kredisi, kira yardımı, belediye harç - vergi avantajlarını da kullanarak yeniden yapılmasını öngörmekte. Kısaca kentsel dönüşümle kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi, depreme dayanıklı olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların yeniden yapılarak muhtemel doğal afetler sonucu oluşacak zararların en aza indirilmesi amaçlanıyor.

İçinde bulunduğumuz ve yaşadığımız ortamı ‘çevre’ olarak adlandırıyoruz. Ancak son yıllarda dünyanın en çok dikkat çeken konularından biri de çevre kirliliği. Geri dönüşüm bilinci arttıkça, dünyada ve Türkiye’de bu konuda bilinçli önlemler alınıyor. Meselâ plastiğin verdiği hasarlara dikkat çekmek için Temmuz ayından bu yana milyonlarca tüketici plastik kullanımını azalttı ya da hiç kullanmadı. Bu hareket 2011’den beri dünya çapında, günden güne büyüyerek popüler olmaya devam ediyor. Bu anlamda Artan çevre bilinci doğal çevreye dikkat etmek ve dünyaya zarar vermeyen ve fayda sağlayan seçimler yapmak anlamına geliyor. Çevre dostu küçük evlerden organik gıdaya, doğa dostu çözümlerden küresel ısınmaya kadar onlarca şey hakkında ilgi ve süreklilik gerektiren, sürdürülebilir olması gereken bir konu. Özünde bir yaşam yaklaşımı ve felsefesi. En basit noktadan başlarsak kişinin yere attığı sigara izmariti ya da bir ürün ambalajı onun için bir sorun teşkil etmiyor. O sadece onu elinden çıkartmayı düşünüyor ve birkaç adım ötede olan çöp kutusu bile onun için bir şey ifade etmiyor. Çünkü onu bilerek yere atıyor. Bu örnek en masum çevre kirliliği olaylarından sadece biri. Asıl büyük sorunlar büyük çaplı sanayi tesislerinden kaynaklanan büyük çaplı kirlilikler. Havaya, suya ve toprağa büyük miktarlarda kirletici madde salıyorlar. Elbette eskiye nazaran gelişen teknoloji ve getirilen yasalar sayesinde bir azalma var. Fakat hala suyumuz, havamız ve toprağımız oluşan kirlilikle karşı karşıya. Tabi ki biz de.

Oysa şayet vizyonumuz ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ ise ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ yönünde bir stratejik amacımız varsa bu fırsatlardan ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejimiz çerçevesinde yararlanabiliriz.  Bu bağlamda geleneksel arsa karşılığı daire veren müteahhitlik modeli Susurluk için hala geçerliğini koruyan bir tür kentsel dönüşüm formülü. Bu kendi kendine işleyen eski binaların yıkılıp kat karşılığı müteahhide verme süreci arz talep dengesi içinde orta vadede de devam edecek gibi görünüyor. Özellikle de orta vadede iş sahalarında ve üniversite kampüsü açılması nedeniyle konut talebinde meydana gelecek artışlar dikkate alındığında. Bu yüzden hangi yöntemle olursa olsun ‘HDF.1.3.2.34-Susurlukta miadını tamamlamış, risk taşıyan binaların kentsel dönüşümünü kolaylaştırmak’ hedefi kuşkusuz ilçemizin gelişmesine de katkıda bulunacaktır. Bu arada ‘HDF.1.3.2.35-Kırsal mahallelerimizin yenilenmesi ve imarı için köye dönüş projeleri yapmak ve uygulamak’ hedefi düşünülebilir. Ayrıca kentsel dönüşüm kavramı riskli binaların yıkılıp yeniden yapılması yanında, yerleşim yerlerinin kongre ve kültür merkezleri, park ve eğlence alanları gibi modern ihtiyaçların karşılanmasını da içermekte. Bu nedenle Büyükşehir desteğiyle Islah edilecek Susurluk deresi kıyısında kent merkezi için ‘HDF.1.3.2.36-Büyük bir park, eğlence alanları ile yürüyüş yolu, spor kompleksi, yaşam ve kültür merkezi yapılmasını hedeflemek’ kentsel dönüşüm uygulamalarından maksimum yarar sağlamamıza imkân verecektir. Bunun için her konuda olduğu gibi büyükşehir sınırları içinde olmamızın güçlü desteğine güvenebiliriz.

Artan çevre bilinci her şeyden önce kendi Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarımızın kıymetini bilme meselesidir. Bu nedenle ‘HDF.1.3.2.37-İlçemizin konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını tanıma ve değerlendirme bilincini yükseltmek’ tabi ki öncelikli hedefimiz olmalı. Çevre bilincini yükseltmek üzere ‘HDF.1.3.2.38-Susurlukta belirli zamanlarda toplu doğa yürüyüşleri tertip etmek’ hedefi içimizdeki doğa yoksunluğu ve bilgi eksikliğinin önüne geçebilir. Bu alanda’HDF.1.3.2.39-Geri dönüşüm, geri kazanım ve yeniden kullanım projeleri yapmak, uygulamak’ hedefi de hem çevremizi koruyup geliştirmeye hem de ekonomik döngümüz için yatırım ve kazanç sağlamaya imkân verecektir. Enerji ve suyu dikkatli kullanmalı ve gerekirse enerji tasarrufu ve su tasarrufu yapmaya dikkat etmeliyiz. Zira enerjide dışa bağımlıyız ve ayrıca su zengini de değiliz. Bu nedenle ‘HDF.1.3.2.40-Yenilenebilir enerji kaynaklarını ve yağmur suyu hasadı gibi yöntemleri tercih etmek’ hedefi planlama ve uygulamalarda mutlaka dikkate alınmalıdır. ‘HDF.1.3.2.41-Plastik ürünleri kullanmaktan kaçınmak ve sıfır atık projesini uygulamak’ hedefi de bu konuda çok önemli adımlardan biri olacaktır. Kuşkusuz Çevre Bilinci yaklaşımında ağaçların büyük önemi var. Ağaç dikmenin önemini kavramalı, ağaç ve ormanların faydalarını öğretmeliyiz. Bir kişi yılda 7 ağaç tüketiyor, en az bu kadar hatta daha fazlasını yerine dikmemiz lazım. Bu meyanda  ‘HDF.1.3.2.42-Susurlukta her yıl kişi başı en az 7 fidan dikilmesini sağlamak’ hedefi geleceğimizin garantisi olacaktır. Son olarak ayrıca ‘HDF.1.3.2.43-Toprak ve rüzgâr erozyonu ile çölleşmeye karşı önlemler almak’ hedefi ile bu konuda geç olmadan elden gelen yapılmalıdır.

Aynı tarama çalışması ve durum analizi sonucu ‘KENTLEŞME VE ÇEVRE’ sektöründe tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ımız ise; ’ZY.12.1-Düzenli kentleşme için uygun alan olmaması’,’ ZY.12.2-Mevcut yapı stokunun doğal afetlere uygun olmaması’, ‘ZY.12.3-Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği’, ‘ZY.12.4-Bazı tesis ve işletmelerden dereye dökülen atıklardan kaynaklanan kirlilik’ ve ’ZY.12.5-Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin bulunmaması’ olarak belirlenmişti.

Susurluk içinden geçen ırmağın ikiye böldüğü, oluşturduğu vadi ve ovanın üzerinde kurulu bir yerleşim bölgesi. Gerek ilçe merkezinin konuşlandığı dar boğaz, gerekse ovadaki verimli tarım arazileri Susurluğun kentsel gelişimini sınırlandırıyor. Var oluşu içinden geçen yola ve dereye bağlı ilçenin geçmişten bu yana bu yönden pek büyüme şansı olmamış. Bu nedenle Düzenli kentleşme için uygun alan olmaması ilçe için elbette bir dezavantaj. Deprem bölgesinde bulunuyor olması da binaların yüksek katlı olmasını riskli hale getiriyor. Tek çıkar yol; orta vadede ekonomik ömrünü tamamlamış konutların, eski sokak ve mahallelerin sağlıklı bir kent planlaması ile kentsel dönüşümünün yapılmasında. Bu konuda vizyonumuz AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ olduğuna göre ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ stratejik amacımız kapsamında ve ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz uyarınca öncelikle ekonomik ömrünü tamamlamış eski mahallelerimizin yenilenmesi düzenli kentleşmeye imkân veren ve kendi içinde yeni alanlar açan bir çıkış yolu gibi görünüyor. Bu nedenle öncelikle ‘HDF.3.2.1.08-Şehir merkezindeki eski yapıların yıkılıp yenilenmesi suretiyle düzenli kentleşmeye yönelmek’ Susurluk için gerçekçi bir hedef gibi görünüyor. Diğer taraftan TOKİ uygulamaları gibi bazı modellerin de şehirde yeni ve uygun konut alanları üretilmesine katkısı olabilir. Bu açıdan ‘HDF.3.2.1.09-Şehir merkezi çeperinde uygun yeni konut alanları için altyapı hazırlamak’ daha düzenli bir kentleşme için yol açıcı olacaktır. Böylece söz konusu hedeflerle hem bu alandaki zayıf yönümüz telafi edilecek hem de ilçemizin sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim stratejisi içinde büyümesi sağlanmış olacaktır.

İlçemizde mevcut binaların yangın, sel ve deprem gibi afetlere karşı ne kadar uygun olup olmadığı konusunda yapılmış bir çalışma varmı yok mu bilmiyoruz. Bu sebeple bugün ve orta vadede Mevcut yapı stokunun doğal afetlere uygun olmaması gerçeğini elde bir varsaymak gerekiyor. Bu zayıflık Orta vadede yine uygun bir şehir planlamasıyla kentsel dönüşüm zorunluluğu dayatıyor. Mevcut yapı stoku; Afad afet yönetimi terimleri sözlüğüne göre ‘hâlihazırda içinde oturulan, yaşanılan evler, iş yerleri ve onların müştemilatı ile bunların adedi’ anlamına gelen bir inşaat terimi. Belediye başkanlığımızın ilçenin daha yaşanır olması için mutlaka Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 81 ile gönderilen kentsel dönüşüm planlamasına yönelik yönetmeliği dikkate alması gerekiyor. Bunun için ilçedeki yapı stoku, stokun kalitesi ve riskli alan tespitine yönelik raporların hazırlanmasıyla işe başlanabilir.  Varsa da güncellenmesiyle. Böylece devletin öncelikleri arasında yer alan kentsel dönüşüm Susurluğun geleceği için de bir umut olabilir. Zira Kentsel Dönüşüm Stratejisi her kent ve ilçenin kendine özgü kentsel dönüşüm planlamasını yapmasını öngörüyor. Bu sayede beldemiz de, bir dönüşüm anayasası sahibi olabilecek ve hazırlanan belgeye göre dönüşümünü yönetebilecek. Ülkemiz başta deprem olmak üzere çeşitli afetlerden sıkça etkilenen bir coğrafyada bulunuyor. Sık aralıklarla yaşamış olduğumuz depremler ülkemizin önemli bir gerçeği. Periyodik aralarla büyük can ve mal kayıplarına neden oluyor. Bir tabiat kanunu olarak bilinmesi gereken depremler ne yazık ki çok büyük acıların yaşandığı bir ‘afet’ olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle 2012 yılında AK Parti hükümetinin depreme yönelik olarak hazırladığı 6306 sayılı ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’ ile birlikte ‘Kentsel Dönüşüm’ kavramı gündemimize girdi. Bu kanunda 'Riskli Yapı' ve 'Riskli Alan' diye iki çeşit tanım yapılmış. Halkın riskli yapıların depremlere dayanıklı hale getirilmesi sürecini de ‘Kentsel Dönüşüm’ kavramı ile ifade etmeye başlaması sonucu 6306 sayılı kanun Kentsel Dönüşüm Kanunu olarak telaffuz edilegeldi. Süreç şehrin bir bölümünün veya ciddi anlamda büyük bir kısmının sistematik bir şekilde depremlere karşı risk değerlerinin belirlenmesiyle başlıyor. Depremde yıkılması ve yıkılırken çevredeki diğer yapılara zarar vermesi muhtemel riskli toprak zemin ve riskli yapıların kullanım dışına çıkarılmasıyla devam ediyor. Bunların yerine toprak zeminin yapısına uygun temelli yapıların yapılmasıyla sonuçlanıyor. Böylece söz konusu kamusal çalışmalarla muhtemel deprem afetlerinde yaşanabilecek can ve mal kaybının en aza indirilmesi amaçlanmış. İşte aynen bu gerekçelerle aynı vizyonun StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’  stratejik amacı ve ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisi uyarınca ‘ZY.12.2-Mevcut yapı stokunun doğal afetlere uygun olmaması’ konusunda öncelikle ve bir an önce ‘HDF.3.3.1.04-Susurluğun mevcut yapı stoku envanterini çıkarmak/güncellemek’ gerekiyor.  Bu yapılabildiği takdirde doğal afetlere uygunluk konusunda daha somut çözüm ve hedefler geliştirilebilir. Belediye başkanları da daha net projeler üretip halka sunabilirler.

Türkiye, özellikle depremler ve seller gibi doğal afetlerin etkili olduğu ülkelerden. 1999 yılında meydana gelen yıkıcı deprem, binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olmuş ve ekonomi, hükümet, sanayi, sigorta sektörü ve kamu yönetimi üzerinde büyük finansal yıkıma neden olmuştu. Bu yüzden ülkemizde depremler başta olmak üzere doğal afetlerin sık yaşanması doğal afetleri kentleşme, kent planlama sürecinde dikkate alınması gereken esas unsurlardan biri haline getiriyor. Öte yandan kentsel yaşam merkezlerimiz, hızla artan nüfus ve ihtiyaçları ile sebebiyle planlaması olmayan sağlıksız alt ve üst yapılarla dolu. Kentleşme sürecini iyi değerlendirememiş olduğumuzdan ötürü çarpık yapı stokları bugün en önemli kentleşme sorunumuz. Hâlbuki günümüzde nüfusun yarısından fazlasının kentlerde yaşıyor olması sebebiyle kentsel altyapının tesisi, gelişim aşamaları ve planlama süreçleri stratejik önemde bir konu. Bugün sürdürülebilir gelişimin ve planların en temel sorunu Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği yani kentsel teknik altyapı hizmetlerinin kent ihtiyaçlarına yeteri kadar cevap verememesi. Bunun nedeni; kent inşa etmenin olmazsa olmazı kent planlaması ile kentsel altyapı arasındaki hassas dengenin kurulamamasından kaynaklanıyor. Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği bugün olduğu kadar orta vadede de şehir ve beldelerimizin mutlaka baş edilmesi gereken zayıflıklarından biri. Bu sebeple ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik amacı ve ‘Str.3.3.2-Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejisi uyarınca ‘ZY.12.3-Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği’ zafiyetine karşı ‘HDF.3.3.2.03-İlçenin orta vadede ihtiyacı olan öngörümünü ve kent planlamasını güncellemek’ öncelikli hedef gibi duruyor. İlaveten ve mutlakaHDF.3.3.2.04-Susurluğun kentsel ve çevresel altyapı projelerini kent planlaması çerçevesinde yürütmek’ gerekiyor. Böylece kentsel planlama ile altyapı projeleri arasında belli bir denge kurulabilir. Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk yolunda, içinde huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı bir şehir olma yolunda daha güvenle ilerleyebiliriz.

            Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2016 verileri üzerinden hazırladığı ‘Türkiye Çevre Sorunları ve Öncelikleri Değerlendirme Raporu’na göre; ülke genelinde, 30 ilde su kirliliği, 26 ilde hava kirliliği, 21 ilde atıklar, 3 ilde gürültü kirliliği, 1 ilde de erozyon öncelikli çevre sorunları olarak ifade edilmiş. Su kirliliğinin 1.,2. ve 3. sırada sorun olan il sayısının toplamı 76. Su kirliliğinin birinci öncelikli sorun olduğu illerin yer aldığı havzalar ise Meriç-Ergene, Marmara, Susurluk, Gediz, Kızılırmak-Yeşilırmak, Doğu Karadeniz, Çoruh ve Van Gölü Havzaları olarak belirtilmiş.  Özetle; 2016 yılı verileriyle Türkiye genelinde birinci öncelikli sorun: Su kirliliği. İlçemiz özelinde de Bazı tesis ve işletmelerden dereye dökülen atıklardan kaynaklanan kirlilik iddiaları zaman zaman kitle halinde balık ölümleriyle gündeme geliyor. İddialara göre Susurluk ırmağının bugünkü durumundan bölgedeki fabrika ve tesisler sorumlu. Nitekim son olarak 2019 yılında meydana gelen toplu balık ölümleri sonrası açıklama yapan Bursa valiliği ölü balıkların Balıkesir'in Susurluk ilçesi yönünden geldiğini belirtmiş. Buna karşılık Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü'nden yapılan yazılı basın açıklamasında:’Balık ölümlerine sebep olan fabrikanın Susurluk Şeker Fabrikası olduğuna dair iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Susurluk Çayı'nda balık ölümleri olduğuna dair ihbar üzerine, Balıkesir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından Susurluk Şeker Fabrikası'nda denetimler yapılmış olup aynı gün düzenlenen rapor doğrultusunda, fabrikamızda oluşan atık suların mevcut çamur havuzlarına alınmakta olduğu ve çevreye alıcı ortama herhangi bir atık su deşarjının söz konusu olmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla Susurluk Deresi'nde meydana gelen balık ölümlerinin Susurluk Şeker Fabrikası ile herhangi bir ilgisi yoktur’ denilmiş. Anlaşılan ‘Kabahat gelin olmuş alan yok’ sözünde olduğu gibi kirliliğin müsebbibi belli değil(!) Belli veya değil, gerçek olan şey şu: bu dere kirli akıyor!  Mühim olan bölgesel bir plan çerçevesinde bu zayıf tarafımızı iyileştirmeye çalışmak ve sularımızın kirlenmemesini sağlamak.

Bölgemizde Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin bulunmaması da sularımızdaki kirlilik sorununun ve çevresel kirlenmelerin çözümünü güçleştiriyor. Oysa ‘atık yönetimi’ bu soruna bir çözüm olabilir. Atık yönetimi; herhangi bir ürünün tasarım aşamasından başlayarak; üretim, tüketim, atık oluşumu, atığın geri dönüştürülmesi ve/veya bertaraf edilmesini kapsayan sistematik bir yaklaşım. Bu şekilde ilgili kuruluşlar, kirlenmiş atıkların güvenli ve çevre dostu bir şekilde bertaraf edilmesi için bazı basit prosedürleri izleyerek; hem yasal mevzuata uyum sağlayabilir, hem de finansal tasarruflarda bulunabilirler. Aynı şekilde ‘Sıfır Atık’ uygulamasıyla da atıkların kaynağında ayrı toplanarak geri dönüşümünün sağlanması mümkün. Böylece hammadde ve enerji israfının da önüne geçilebiliyor. Nitekim bu kapsamda geri kazanılabilir atıkların yoğun olarak oluştuğu kamu kurumları, terminaller, eğitim kurumları, alışveriş merkezleri, hastaneler, otel ve restoranlar ile büyük iş yerleri başta olmak üzere 2023’e kadar bütün Türkiye’de Sıfır Atık Projesi’nin hayata geçirilmesi hedefleniyor. .

Bu sebeple ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik amacı ve ‘Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejisi uyarınca ‘ZY.12.4-Bazı tesis ve işletmelerden dereye dökülen atıklardan kaynaklanan kirlilik’ ile ‘ZY.12.5-Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin bulunmaması’ zafiyetlerine karşı öncelikle bir üniversite liderliğinde Kütahya, Bursa ve Balıkesir illerini kapsayan HDF.3.3.4.04-Susurluk deresinin kirlenmesini önlemek amaçlı bölgesel bir plan için talep ve katkıda bulunmak’ hedefi zorunlu gibi gözüküyor. Ayrıca zaman zaman bu konuda suçlamalara muhatap olan başta Şeker fabrikası olmak üzere bölgedeki diğer fabrika ve tesisler gibi ‘HDF.3.3.4.05-Atıklarını Susurluk deresine deşarj eden fabrika ve işletmelerin arıtma tesislerini sık sık denetlemek’ hedefi onları varsa eksiklerini tamamlamaya ve verimli çalıştırmaya zorlayacaktır. Tabi ki bu denetimler sonucu gerektiğinde ceza da uygulanmalıdır. Ama bu denetimlerin esas amacı cezalandırmaktan çok derenin kirletilmemesi noktasında ortak bir bilinç düzeyi oluşturmak olmalı. Öte yandan bölgedeki belediyelerde de ‘HDF.3.3.4.06-Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin çoğaltılmasına Susurluk olarak katkıda bulunmak’ hedefi gerek derelerimizin, gerekse doğal çevremizin kirlenmemesi için önemli. Son olarak HDF.3.3.4.07-Susurlukta bütün kamu kuruluşları, esnaf ve halk nezdinde Sıfır Atık Projesini etkin bir şekilde uygulamak’ hedefi çevre kirliği ile mücadelede stratejik hamleler olacaktır. Bu çabalar bölgesel bir plan kapsamında çok daha değerli olacağı gibi çevre kirliliği konusunda zayıf taraflarımızı iyileştirmeye de yardımcı olacaktır. Böylece yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı stratejimiz uygulanmış, yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk stratejik amacımız çerçevesinde bizi; İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonumuza daha da yaklaştıracaktır.

Diğer yandan Kentleşme Ve Çevre açısından karşımıza çıkabilecek bazı ‘tehdit’ ve riskler de var. Örneğin; İstanbul gibi büyük merkezlerin güçlü sanayi bölgelerinden gelmesi muhtemel bazı ’THD.12.1-Sanayi yatırımlarının ortaya çıkarabileceği çevresel ve sosyal sorunlar’ ile yine muhtemel ’THD.12.2-Madencilik faaliyetlerinin çevreyi tahrip etmesi’ tehdidi ile karşı karşıya kalabiliriz. Yeni iş sahalarına elbette ki ihtiyacımız var. Ancak bu gelişmenin getireceği kirlenme ve bozulma risklerine karşı da her daim uyanık olmak ve ilkesel hareket etmek son derece önemli. Örneğin çevre kirliliğine yol açtığı için İstanbul’da daha fazla barınamayacağını anlayan kaçkın sanayi biçimine buyur gel denilemez. Ya da maliyetinden kaçınarak çevreyi bilinçsizce kirletecek ilkel maden işletmeleri yöremize faydadan ziyade zarar verecektir. Bu sebeple Sanayi yatırımlarının ortaya çıkarabileceği çevresel ve sosyal sorunlar sadece ilçemiz için değil çağımızın da ciddi bir tehdidi. Öte yandan vahşi Madencilik faaliyetlerinin çevreyi tahrip etmesi  geçtiğimiz yüz yılın bir gerçeğiydi. Günümüz şartlarında artan çevre duyarlılığı bu tür işletmelerin kendilerini yenilemelerine ve gerekli teknolojilerle donanmalarına yol açtı. Kaldı ki sadece çıkarmak değil işleyerek katma değeri yüksek ürünler elde etmek herkes için çok daha kârlı bir alan.

Bu konuda vizyonumuzun bir ayağı AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ olduğuna göre StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ stratejik amacımız için çaba göstereceğiz demektir. Şayet Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz uyarınca hareket edersek bu tehdit ve risklerden de sakınabiliriz. Örneğin HDF.3.2.1.10-İlçemize gelecek yeni Sanayi yatırımlarını atık yönetimi uygulanan OSB’ye yönlendirmek’ hedefi çevre duyarlığı olan ve bu yönde kuralları bulunan OSB’ler çok daha güvenli bir yol. Ayrıca OSB’lerde yer alan sanayi tesisleriyle ilçemizde meydana gelebilecek sosyal sorunlara karşı birlikte hareket etme ve çözüm geliştirme imkânları da var. Bu arada ilçemizde arama, çıkarma ve işletme ruhsatı bulunan maden işletmeleriyle HDF.3.2.1.11-Madencilik kaynaklı çevre kirliliğine karşı işbirliği protokolleri yapmak’ hedefi bu konuda kuralları baştan koymayı ve denetim ortamını sağlayacaktır. Böylece gerek sanayi gerek madencilik faaliyetleri dolayısıyla ortaya çıkabilecek çevre kirliliği ve sosyal sorunlara karşı tedbir alınabilir. İlçemiz sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim stratejisi bağlamında orta vadede pek çok alanda farklılaşacak. Tabi ki büyümüş, müreffeh ve itibarlı bir Susurluk amaçlıyoruz. Ancak bunu yaparken İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonumuzdan da vazgeçemeyiz.

Çevre kirliliği gibi olabilecek ‘THD.12.3-Doğal Afet Ve Felaketler’ ‘de hazırlıklı olunması gereken öncelikli ve hayati önemde bir başka risk alanı. Bilindiği üzere Balıkesir ve ilçeleri Kuzey Anadolu Fayı'nın güney koluna ait fay segmentleri üzerinde yer alıyor. Ayrıca Susurluk ve bazı ova köyleri dere yatağının muhtemel etkileri altında.  Geçmişte yaşanan Deprem, sel ve su taşkınları gelecekte de Susurluk için stratejik birer tehdit. O nedenle yapılacak planda bu gibi doğal afet risklerinin dikkate alınması ve tedbirlere özen gösterilmesi şart. Doğal Afet Ve Felaketler sadece yıkıcı etkisiyle mal ve can varlığımız üzerinde olumsuz etki yapmıyor. Aynı zamanda ekonomik ve sosyal hayatımızı da derinden etkiliyor. Üstelik gerek maddi gerek manevi tahribatları da hemen giderilemiyor. Bugünümüzü harap eden bu gibi felaketler adeta geleceğimizi de ipotek altına alıyorlar. O açıdan Susurluk gibi bir ilçede söz konusu tehdit ve risklere karşı sürekli güncellenen doğal afet planlamalarının olması lazım. Bu planlar böyle bir felaket başımıza geldiğinde ne yapılacağı, nasıl hareket edileceğini düzenler. Ancak riski önceden görüp gerekli dönüşüm ve alt yapı yatırımlarını zamanında yapabilmek çok daha akıllıca olacaktır. 

Bu sebeple aynı vizyonun StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’  stratejik amacı ve Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisi uyarınca öncelikle ‘HDF.3.3.1.07-İlçemizin doğal afet ve felaketler eylem planını gözden geçirip güncel tutmak’ hedefine bakılması lazım. İkinci hedef ‘HDF.3.3.1.08-İlçemizin depreme karşı dayanıklı konut stokunu %60’ın üzerine çıkarmak’ olmalı. Ayrıca hazırlık yapıldığını bildiğimiz ‘HDF.3.3.1.09-Susurluk deresi taşkın önleme projesinin tamamlanmasını sağlamak’ ilçemizin sadece can ve mal güvenliği için değil sosyal ve ekonomik hayatı açısından da gerekli.

yyalcin3@gmail.com