6 Şubat 2021 Cumartesi

06 Şubat 2021 21:00 Cumartesi CORONA GÜNLERİ.............................Düşerken yükselmek

Şubat dönemeci

Ülkemizde bugün saat 20.30 itibariyle toplam aşılanan kişi sayısı iki buçuk milyonu (2.589.893) geçmiş bulunuyor. 15 gün önce 20 Ocakta henüz bir milyon (950.983) civarındaydık. Şu anda sıra 75-79 yaş arası bireylerde. Bir sonraki adım sıra 70-74 yaş arasına inecek. Bu gidişle bir hafta sonra 65 yaş üstü olanlara, ay sonuna kadar da öğretmenler dahil 5-6 milyona yakın kişinin aşılanacağını tahmin etmek zor değil.  

Yalnız günlük korona tablolarında garip bir durum var. Bir taraftan günlük hasta, ağır hasta ve vefat sayıları düşmeye devam ediyor, diğer yanda vakalarda yeniden bir tırmanış var. Bu durum 26 Ocaktan (7.103) bu yana böyle. Oysa 25 Ocakta vaka sayısı 5.642 idi. Sonrasında 27 Ocakta 7.489, 28 Ocakta 7.279, 29 Ocakta 6.912, 30 Ocakta 6.871, 31 Ocakta 6.562, 1 Şubatta 7.719, 2 Şubatta 7.795, 3 Şubatta 8.102, 4 Şubatta 7.909 ve 5 Şubatta da 7.901 oldu.

Öte yandan 25 Ocakta semptom gösteren hasta sayısı 671 idi. Sonrasında sırasıyla; 681, 675, 670, 664, 658, 641, 636, 630, 632, 627 ye kadar inerek en son bugün yani 5 şubatta 620 oldu. Ağır hasta sayılarında da böyle bir düşüş izlendi: 25 Ocakta 1.808 idi. Sonra sırasıyla 1.791, 1.765, 1.751, 1.740, 1.692, 1.634, 1.615, 1.592, 1.523, 1.501 ye kadar inerek en son bugün yani 5 şubatta 1.423’e kadar düştü.

Corona günlerinin 330'ncusundayız.Ülkemizde Coronavirüs bulaşan insan sayısı 2,5 milyonu (2.508.988) geçti. Bu nüfusa göre 1 milyon kişiden 30.172’si demek. Salgında ölenler ise bugün itibariyle 26,5 bine (26.467) doğru gidiyor. Oran %1,009 yani hastalanan 1 milyon kişiden 10.549 kişi ölmüş.

Vefat sayıları 100’ün altına doğru inmeye devam ediyor. 25 Ocakta 137 idi. Sonra sırasıyla 134, 132, 129, 131, 129, 128, 124, 120, 117, 113 ye kadar inerek en son bugün yani 5 şubatta 110’a kadar düştü. Vefat sayıları, 77 gün önceye yani 18 Kasıma (116) dönüş yaptığımızı gösteriyor

Vaka sayılarının yükselttiği hasta sayıları iki hafta sonrayı işaret ediyor. Şubat ayı dönemeci sonrasında ne göreceğimiz belirsiz. Şayet iki üç hafta sonra bu durum ağır hasta sayılarında da artışa yol açarsa vefat sayıları da bağlı olarak artabilir. Bilim insanları şimdilik bu garip hali mutasyonlu virüsün marifeti sayıyorlar. Bu arada aşılama süreci de devam ediyor. Dileyelim bu mutasyonlu virüsün bulaşma hızı kadar öldürücülüğü de olmasın.

Neler olabilir

Corona günlerinin 331’ncisini daha geride bıraktık. Bu hafta sonu 10.ncu defa sokağa çıkma kısıtlaması vardı. Sanki alıştık gibi. Artık maskeli olmak, mesafeye dikkat etmek ve kısıtlamalar olağandışı gelmiyor. 

Cuma günü iki defa dolmuşa, bir kere de otobüse binmek zorunda kaldım normal zamandan çok az farklıydı. Tunalı Hilmi de Kuğulu park ta, Kızılay da kalabalıktı. Bilmiyorum çift maske takmak bizi ne kadar koruyabildi.

Ülkemizde bugün saat 20.30 itibariyle toplam aşılanan kişi sayısı 2,6 milyonu (2.604.438) geçmiş bulunuyor. Dün yani 5 Şubat aynı saatte 2.589.893 idi. Yani bir günde 14.545 kişiye aşı yapılmış. Bugünkü corona tablosuna göre 137 bin 649 Kovid-19 testi sonucu 7 bin 897 kişinin testi pozitif çıkmış. Böylece toplam vaka sayıları 2.524.786’ya ulaşırken, 108 kişinin vefatıyla da ölenler 26.685 olmuş.  Ölüm oranı %1,06.

7.897 vakanın sadece 618’inde (%7,83) semptoma rastlanmış. Ağır hasta sayısı ise 1337 olurken yatak doluluk oranı da %45,4 seviyesinde görünüyor. Tabloya göre bugün 8.089 kişinin tedavisinin/karantinasının sona ermesiyle iyileşen sayısı 2.412.505'e (%95,6) yükselmiş.

5 Şubat itibariyle vaka sayısı 7.901, hasta sayısı 620, ağır hasta 1.423, vefatlar da 110 idi. Bugün bu sayıların 7.897, 618, 1.337 ve 108 olması vaka sayısında durağanlaşmayı, diğerlerinde ise düşmenin az da olsa devam ettiğini gösteriyor. 

Ne olabilir? Üç ihtimal var. İlki vaka sayılarında yeniden 10 binleri aşan bir yükseliş yaşamak. Bu seçenek bırakın gevşemeyi tedbirlerin bahar aylarında bile devam etmesine yol açar. Yüz yüze eğitim yapılamaz. İkinci seçenekte; mutasyonlu vakalar bir müddet bizi korkutup yatay bir seyir izledikten sonra yeniden 3000’lerin altına düşer. Hasta sayısı 300’ün, ağır hasta sayısı 1000’in, vefatlar da 100’ün altına iner. Bu durumda okullarda yüz yüze eğitim tedbirli olarak başlayabilir. Lokantalar, cafeler sıkı önlemlerle ve sadece gündüz belli saatlerde hizmete açılabilirler.

Üçüncü seçenek tüm göstergelerde düşüşün devam etmesidir. Aşı sayısının da 10 milyonu aşmasıyla beraber vaka sayıları 1000’in, hasta sayısı 100’ün, ağır hasta sayısı 500’ün, vefatlar da 50’nin altına düşer. Bu takdirde hafta sonu ile Lokanta ve cafelerdeki kısıtlamalar kalkabilir. Okullar yüz yüze eğitime tümüyle geçer. Sınavlar yapılabilir. Daha rahat bir ramazan geçirebiliriz. Belki camilerde teravih de kılmamız mümkün olur. Böylece hazirana vardığımızda corona’ya güle güle diyebiliriz.

4 Şubat 2021 Perşembe

04 Şubat 2021 21:00 Perşembe CORONA GÜNLERİ..............................Mutasyonlu varyantlar

Corona mutasyon

Mutasyon; bir organizmanın veya virüsün genetik materyalinde meydana gelen kalıcı değişikliğe deniyor. Son olarak ülkemizde 128 kişide ve 17 ilimizde mutasyonlu koronavirüs görüldü.

Sağlık Bakanı Koca, "Virüsün mutasyona uğramış olması şimdilik aşı çalışmalarını etkilememektedir. Ancak yeni mutasyonlar aşı çalışmalarını da zorlayabilir. En büyük silahımız halen maske ve mesafe kuralına uymak" dedi.

Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sema Turan ise, "Mutasyonla ilgili çok fazla sayıda haber ve bilgi çıkmış durumda. Dünyadan da sürekli bilgi geliyor. İngiltere'de başlayan mutasyonların duyurulmasıyla birlikte en büyük merakımız 'mutasyonun hastalık şiddeti üzerine etkisi ne olacak?' oldu. Şu anda hastalık şiddetine dair olumsuz bir bilgi elimize gelmedi; dünyadan da ülkemizden de. Evet; bazı mutasyonlar gerçekleşti. Ama hastalığın şiddetini arttırdığına dair bir kanıt şu an elimizde yok.

Kişisel olarak şunu söyleyebilirim ki virüs yaşamını devam ettirmeye çalışıyor. Her türlü önlemi arttırdığımızda virüs başka bir yol deniyor. O nedenle mutasyona uğruyor. Bu tam da bir savaş gibi aslında. Bu mutasyonların sonucunda hastalık şiddetini etkileyen bir durumla ben yoğun bakımlarımızda karşılaşmadım'' ifadelerini kullandı.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca son olarak birkaç gün evvel: "Riskli mutasyonlar sınır tanımadan yayılıyor. Ülkemizdeki İngiltere mutasyonu 196 oldu" açıklamasını yapmış ve kritik uyarılarda bulunmuştu:

"İki Güney Afrika, bir de Brezilya varyantı ile karşılaşıldı. Yeni mutasyonların görüldüğü ve vakaların yeniden artışa geçtiği bugünlerde tedbirlerden taviz vermeden mücadelemizi sürdüreceğiz. Vaka sayısının yeniden artışa geçmesi daha fazla dikkatli davranmamızı gerektirmektedir. Hareketliliği artıracak, bir araya gelmeleri, toplanmaları sağlayacak her türlü ortamdan uzak duralım. Kapalı ve kalabalık yerlerden özellikle kaçınalım."

Varyantlı mutasyonlar

Coronavirüsteki mutasyon haberleri “varyant” terimini gündem yaptı. Bazı özellikleriyle grubundan ya da ana tipten sapmış herhangi bir şey; varyant olarak adlandırılıyor. Bu bağlamda bir virüsün genetik kodunda meydana gelen çok küçük değişiklikler sonucu ortaya çıkan yeni türlerine viral varyant deniyor. Yani her genetik değişim bir dizi varyant demek.

Geçen yıl aralık ayından bu yana hızla dünyaya yayılan Covid-19 virüsünün mutasyona uğramış varyantları başta İngiltere olmak üzere, Güney Afrika ve Brezilya'da ortaya çıktı. Bunlar bulaşma yeteneklerinin yüksek olması nedeniyle salgın hızını daha da artırıyor.

Dünyada ilk varyant İngiltere'de 2020 yılı Eylül ayının ikinci yarısında çıktı. Söz konusu varyant, özellikle aralık ayında İngiltere'nin güneyinde "sıkı kapanma" önlemlerine rağmen hızla yayılarak baskın hale geldi. Şu ana kadar yapılan incelemelerden mutasyonlu virüsün bulaşma hızının ve ölüm oranının daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Araştırmalar, tüm yaş gruplarını etkilediğini gösteriyor. Yükselen vaka sayıları, ağır hasta ve ölüm sayılarının artması İngiltere’de sağlık sistemi üzerinde büyük bir baskı oluşturmuş durumda.

İngiltere dışında pek çok ülkeye de yayılan mutasyonlu virüs, özellikle İrlanda ve Portekiz'in yanı sıra İsviçre ve Danimarka'da da toplum içi bulaşmalardaki payını artırdı. Şubat ayı ortalarında da Türkiye'de çoğu yurt dışı seyahatle ilişkili 17 ilde, 114'ü İngiltere varyantı olmak üzere 128 kişi hastalandı.

Güney Afrika'da görülen varyant ise şu an itibariyle 31 ülkede tespit edilmiş bulunuyor. B.1.351 olarak isimlendirilen ikinci varyant, 2020 yılı Aralık ayında Güney Afrika'da yaz aylarına rağmen yaşanan ikinci dalga sırasında görülmüş. İlk çalışmalar, bu varyantın doğal enfeksiyon ve aşılama sonrası gelişen antikorlar tarafından nötralizasyona karşı dirençli olabileceğini gösterdi. Ancak bu mutasyonların tedavi amaçlı kullanılan bazı antikorların etkinliklerini de azalttığı belirlendi.

P1 olarak kodlanan Brezilya varyantı ise Amazon eyaletinde yaygın halde görülmüş. Daha önce bu bölgede yaygın enfeksiyon nedeniyle Kovid-19 için toplumsal bağışıklığa erişilmiş olduğu düşünülüyordu. Ancak 2020 yılının sonunda başlayan ani vaka artışlarıyla Covid-19'u atlatan kişinin iyileştikten sonra yeniden hastalandığı anlaşıldı. Bu nedenle oluşan "re-enfeksiyon"lar dünyada ciddi tedirginliğe yol açmış durumda.

Bu varyant, enfeksiyonu daha önce geçirmiş kişiler arasında yayılabilme yeteneğinden dolayı yüksek riskli görünüyor. Dikkatle izlenen bu varyantın hastalığın seyri ve ölüm oranları üzerindeki etkileri henüz belli değil. Ancak, söz konusu varyantın Japonya ve Güney Kore'de Brezilya seyahatinden dönenlerde de görüldü.

Peki, Koronavirüste yeni varyantların özellikleri neler? Bir kere Bulaştırıcılığı daha fazla. İkincisi İnsan hücrelerine daha kolay tutunabiliyor. Üçüncüsü 60 yaş üzeri kişilerde yüzde 30-40 daha öldürücü ve son olarak da Aşılara karşı daha dirençli görünüyor. Sonuç olarak mutasyonlu varyantlar şunu gösteriyor: Biz onunla mücadele ettikçe virüs de yaşamak için direniyor. Her türlü önleme karşılık virüs başka başka yollarla hayatta kalmaya çalışıyor.  Bilim insanlarına göre mutasyona uğramasının sebebi bu. Bu adeta bir savaş gibi. 

3 Şubat 2021 Çarşamba

03 Şubat 2021 Çarşamba 22:00 SİTE YÖNETİMİ.....................................Orjan’ın ‘zaman tünelleri’

Orjan’ın ‘zaman tünelleri’

Tünel kavramını sözlükler şöyle tanımlıyor: “bir yandan öbür yana geçebilmek için yerin altında, genellikle dağların içinde açılan, çevresi kapalı yol.” Zaman kavramı ise “bir iş ya da oluşun, bir eylemin içinde geçmekte olduğu, geçtiği ya da geçeceği süre” olarak tarif edilmiş. İkisi bir araya gelince zaman tüneli; “değişik zamanlar arasında geçişi sağlayan kesintisiz zaman dilimi” anlamına geliyor.

Bir bilim kurgudan bahsetmiyorum. İnsan hayatında, kurum ya da şehirlerin yaşamında da böyle zaman tünelleri olur. Arkaya baktığınızda geçen yılları, güzellikleri, zorlukları ve değişimleri görürsünüz. İçindeyken size ne kadar da dar gelmiş, yaşanan hoşluk ve mutlulukların tadı ise damağınızda kalmıştı. Sürekli bir yaşam mücadelesiyle geçen zaman adeta bir tünel gibi sizi getirip bugüne bırakıvermiş. Şimdi de ileriye baktığınızda aşmak zorunda olduğunuz bir sürü güçlük, karmaşık sorunlar, umutlar ve sürprizlerle dolu dönemeçler görüyorsunuz. İşte yine bir tünelin ağzındasınız ve koyu karanlık bir zaman tüneli daha siz yolcularını bekliyor.

Orjan’a her yıl geldiğimde özlemle yaptığım şeyler vardır. Bahçemle ilgilenmek, seher vaktinde balkona çıkıp kuş sesleri eşliğinde güneşin doğuşunu seyretmek, akşamları salıncakta oturup hep birlikte çay içmek, o güzel havayı doya doya teneffüs etmek bunlardan bazıları. Elbette sabah yürüyüşleri de öyle. Yürüyüş sonrası denize girip duş aldıktan sonra zinde vücutla kahvaltı hazırlamak inanın sadece orjan’a özgü bir keyif.

İşte o yürüyüşler sırasında imkan buldukça sabahları iki kez Orjan’ı çepeçevre dönerim. Bu arada benim “zaman tüneli”mden de geçerim. Sessizce selamlarım onu, her yıl biraz daha büyüyen çamların hizasından masmavi körfezi, zeytin yeşili koyu kazdağlarını görürüm. Bilirsiniz İnönü caddesinin denize çıkan ucunda sıralı çam ağaçları vardır. İşte benim “zaman tüneli”m de o yeşilin maviye uzandığı geçit. Oradan her geçişimde evvelki yılları düşünürüm. Her seferinde de kendimin, ailemin, Orjan’ın geleceğini.

1979 yılında Orjan’a katıldığımda henüz 22 yaşında nişanlı bir gençtim. Elime geçen broşür bataklıktan kazanılmış, üzerinde birkaç elektrik direği ve belli belirsiz bir yol görülen boş bir araziyi gösteriyordu. Üzerinde “400 m2 48.000 lira” yazısını bugün bile hatırlıyorum. Almanya’da çalışan rahmetli halam oğlu ile merak edip gidip görmüştük. O vakit henüz köprü yoktu. Arabayla da gidilemiyordu. Çoruk köyü yolundan kanal boyunca yürüyünce gele gele ılgınlık bir arazi karşılamıştı bizi. Zor bela denize ulaştığımızda derme çatma bir balıkçı kulübesiyle karşılaşmıştık. Deniz de bulanık ve dalgalıydı.

Adamla konuştuk. Bize hiç umut vermemişti. “Burası bataklık. Ev mev olmaz, sizi aldatmışlar. Avcılar eskiden ördek avlardı bu sulak yerde” dedi. Moralimiz bozuldu, zaten hava da soğuktu duramadık daha fazla. Döndüğümüzde ikimiz de “belki ilerde değerlenir, yatırım olsun” dedik umutsuzca. Benim ruh halim onu da bu işe sokmanın mahcubiyetiyle daha da karamsardı. Zira, oradan baktığımızda tünelin ağzı karanlık, sonu da görünmüyordu. 

Yıllar Ankara’da loş ve dar düğün salonlarında yaptığımız genel kurullarla geçti. Kura çekimi yaptığımız böyle bir günde o karanlık tüneli artık arkada bıraktığımı hissettim. Yeniden Orjan’a gittiğimizde artık “şurası bizim” diyebileceğimiz belli bir yerimiz vardı. Yaşım 25'i aşmıştı, evliydim, ve iki çocuğumuz vardı. Eşimle Orjan’ı evlerimizin yapıldığı bir yer olarak hayal etmeye başlamıştık. Artık genel kurullarda “tapularımızı verin!” sesleri yükseliyordu. Daha bunun ev yapım aşaması da vardı. Nasıl olacaktı acaba, yapabilecek miydik?..

Yine yıllar geçti. Bir bahar günü bugünkü yönetim binasının olduğu yerde büyük sahra çadırları kuruldu. Törenle üstünde “tapu belgesi” yazan kağıtlar dağıtıldı, ihaleyle müteahhide verilmiş örnek evler gösterildi üyelere. Hemen hemen 5 yıllık bir zaman tüneli daha geçilmiş, bir başkasının önüne yığılıp kalmıştık. 1986'da kooperatif denetçisi seçildim. Yaşım henüz 30'du. Tapu denilen, aslında hisseli tapularımızı almaktan memnunduk ama müteahhid işi hiç hoşumuza gitmemişti. Evler böyle mi olacaktı yani? Öncelikle köprü ve su deposu da yapılması lazımdı. Sonrası nasıl olurdu, bilmiyorduk.

Sonrasında girdiğimiz tünelde birçok büyük iş başarıldı: Kooperatif merkezi Orjan'a geldi. Köprü yapıldı. Su deposu tamamlandı. Su basman mecburiyeti getirilerek müteahhidin taahhüdü sınırlandı. Ardından plana uygun olmak şartıyla ev yapımı üyelere bırakıldı. Belki on kadar usta müteahhid oldu Orjan'da. Üyelerin bizzat işin içinde olmasıyla da birçok ev yapıldı beş yıl içinde.  Büyük Kanalizasyon projesi de aynı dönemde hayata geçirildi. Orjan şantiyeye döndü adeta. "Yaş otuzbeş yolun yarısı eder" demiş şair.  80'li yılların sonları, 90’lı yılların başında zaman tüneli böyle görünüyordu.  

90’ların sonu ile 2000’li yıllar, yaklaşık 10 sene “yazlık keyfinin doyasıya çıkarıldığı” bir zaman dilimiydi. Evler %90-95 tamamlanmış, insanlar iyinin de iyisini istiyorlardı. Beton iskele, parke taşlı yollar, kaldırımlar, yeşillendirme, marketler vb. hep bu dönemin eseridir. Ancak farkında olmadan Orjan’ın konumu ve üye yapısı giderek değişmiş, talepler beklentiler inşaat işinden çok sosyal bir yerleşim yerine evrilmişti. 40'lı yaşların olgunluğundaydım. İki çocuğumuz ve bir torunumuz daha Orjan'da büyüyordu. Görüyordum ki artık bu dönem öncekilerden çok daha farklı bir istikamete, yani “site” oluşumuna doğru uzanan yeni bir zaman tüneliydi.

Önce elektrik sisteminin eksikleri tamamlanıp ancak 4 yılda devredilebildi. 2-3 sene genel kurullarda yüzme havuzu yapılsın mı yapılmasın mı meselesi tartışıldı. Tamamlandığında ne kıyamet koptu ne de herşey güllük gülistanlık oldu. Artık gündemin ilk sıralarına deniz kirliliği ve güvenlik sorunu oturmuştu. İnsanlar yönetimden daha yakın ilgi bekliyor, neredeyse her konuda hizmet istiyorlardı. Bense 2011 yılında yaşım artık elliyi geçmiş, dört evlat babası ve iki torun dedesiydim. Benim açımdan Orjan radikal kararlar almakta gecikmeleri oynayan yorgun bir takım gibiydi.

Sosyal medya ortamında her yandan talep yağıyordu orta yere. "Elektrik kesilmesin, su aksın, kanalizasyon tıkanmasın, çimenler sulansın, yollar sokaklar temiz olsun, çay ucuz olsun, siteye yabancılar alınmasın, hırsızlar yakalansın, deniz kirlenmesin, canlı müzik olsun, eğlenceler düzenlensin, refüjler bakımlı olsun otlar temizlensin, ağaçlar budansın, çiçekler kurumasın, sokak hayvanlarına bakılsın,……" Liste böyle uzayıp gidiyordu. Aslında öyle bir zaman tüneline daha girilmişti ki biz yukarıda böyle şeylerle tartışır dururken yerin altını unutmuştuk.

Kanalizasyon sistemimizin çürüdüğünü düşünmek istemedik. Yağış nedeniyle her yan göl olduğunda, logarlardan atık su fışkırdığında sorunun kanalları temizlemek, logarları açmaktan ibaret olduğunu sandık. Nedense suyumuzun çoktan içme suyundan kullanma suyuna döndüğünü bile hala itiraf edemiyoruz. Yıllar öncesinin su şebekesinin bugün için dahi eski kaldığını konuşmadık, konuşamadık. Kuraklığın artması sonucu eninde sonunda şehir suyuna ihtiyaç duyabileceğimizi öngöremedik, hala da hesaba katamıyoruz.

Yollarımızın, kaldırımlarımızın iyileştirilmesinin ancak tüm alt yapılarımızın yenilenmesinden sonra olabileceğini hep öteledik. Doğal gaz istedik ama o geldiğinde; hadi hepsini birlikte yapalım telaşından kanalizasyon, su ve doğalgaz inşaatları nedeniyle yolların sokakların delik deşik olacağını hayal edemedik, edemiyoruz. Ama ne çare ki zaman durmuyor, ihtiyaçlar çözümleri zorluyor. Daha iyi bir yaşam, daha sağlıklı bir Orjan için toprağın üstü kadar altıyla da baş etmemiz gereken yeni bir dönemin başındayız. Karşımızda birden fazla yol var. Bazı tüneller karanlık, korkutucu. Ama öyle de yollar var ki sonu çıkmaz. Yol sandıklarımızın bizi dağdan aşırtamama ihtimali var. Patinaj yapmak, çaresiz kalıp başladığımız noktaya dönme ihtimali de büyük. Zaman kaybetmekse en büyük maliyet.

Yine de en kısa yol için bir "zaman tüneli" seçmek zorundayız. Bu öyle bir tünel olacak ki: Hem site yönetimine geçiş, hem kooperatifin tasfiyesi, hem de çevremizde giderek yoğunlaşan kentleşme gibi devasa meseleleri göğüsleyebilelim. O tünelin başında: Bir taraftan üye yapısı olarak değişen farklılaşan bir orjan var, öbür yanda genel kurullarda daha fazla gecikmeden etkin kararlar alma mecburiyeti. Bir yanda artık siteye dönüşmüş orjan ve site yaşamına uygun beklentiler var, öbür yanda kooperatifin böyle bir misyonu yerine getirip getiremeyeceği açmazı. 

Yaşım 63, yoğun bir memuriyetten sonra 8 yıldır emekliyim. Doğrudur tanık olduğum 42 yılda pek çok tünelden geçerek, pek çok dağları aşarak bu güne geldik. Önümüze daha böyle pek çok zaman tüneli gelecek ona da kuşku yok. Nasıl ki bizden öncekiler geldi geçti. İyi kötü biz de geçeceğiz bu yollardan, bizden sonrakiler de. Tüneller aşılamayan dağları, zorlu coğrafyaları delip geçmek için var. Zaman tünelleri de var olan karamsarlığı, güzel günlere ve umuda dönüştürmek için.  

03 Şubat 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı199................................Sağlık

Sağlık

‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ bahsinde bu hafta Susurluğun ’GZFT.10-SAĞLIK’ açısından güçlü ve zayıf yönleri ile gelecekte karşı karşıya olabileceği fırsat ve tehditleri ele alacağız. Elbette söz konusu faktörler bugüne ait olduğu kadar orta vadede de söz konusu olabilecek hususlar. Susurluğun gelişmesini olumlu/olumsuz etkileyebileceği varsayılan ya da gelecekte karşı karşıya kalabileceğimiz avantaj ve riskler. Değerlendirmelerimiz sonucunda; güçlü yönlerin daha da güçlendirilmesi, fırsatlardan yararlanılması, zayıflıkların telafisi ve tehditlerden sakınılması için yeni bazı hedefler öngörmeye çalışacağız.

Daha önce yapılan tarama ve durum analizi çalışmasında Susurluk için ’SAĞLIK’ alanında ’Güçlü yön’; ‘GY.10.1-Yakın iki ilde de üniversite hastanesi olması’ olarak belirlenmişti. Vizyonumuzun üç ayağından biri olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUKiçin ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik amacımız ile ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanmak’ stratejimiz çerçevesinde ‘GY.10.1-Yakın iki ilde de üniversite hastanesi olması ’ve ‘Susurluğun diğer il ve ilçelere ulaşım sorununun olmaması’nı sahip olduğumuz güçlü yönler olarak değerlendirebiliriz. Kuşkusuz SAĞLIK’ açısından Güçlü bir yön olarak Yakın iki ilde de üniversite hastanesi olması ilçemiz için önemli bir avantaj. Gerçekten de hem Kuzey doğumuzda hem de güney batımızda yakın mesafede iki büyükşehir bulunuyor. Bunlardan Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi 57 dakikada gidilebilen 91 km. uzaklıkta. Ayrıca orada 2020 yılında yeni açılan büyük bir şehir hastanesi de var. Ona da aynı yoldan 53 dakikada ulaşmak mümkün. Her ikisi de günümüzün en önemli ve modern sağlık tesislerinden. Balıkesir Tıp Fakültesi Üniversitenin Bigadiç yolu üzerindeki Çağış Kampüsünde. Oraya gidilmek istenirse de 60 Km’lik yolu 45 dakikada almak mümkün. Ayrıca Bursa gibi Balıkesir’in de 48 km’lik mesafede 38 dakikada ulaşılabilen büyük bir şehir hastanesi var. Bursa Görükle kampüsündeki 1000 yataklı Tıp Fakültesi 1992 yılından beri eğitim-öğretim ve araştırma hastanesi olarak hizmet veriyor. 2009 yılında faaliyete geçen Balıkesir Tıp Fakültesi ise 200 yataklı Sağlık uygulama ve araştırma hastanesi olarak faaliyet gösteriyor. 2017 yılında 196.071 metrekare kapalı alan ile yeniden inşa edilen Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesi 1100 yatak kapasitesinde. Kamu Özel İşbirliği modeli ile Temmuz 2019 yılında 470.000 m2 toplam inşaat alanına kurulmuş Bursa Şehir Hastanesi ise 1.355 yataklı. Sadece Bursa’ya değil çevre illerine de dünya standartlarında sağlık hizmeti sunabilecek vasıfta. Öte yandan Susurluğun diğer il ve ilçelere ulaşım sorununun olmaması da güçlü bir yön olarak öne çıkıyor. Bu bağlamda bölgede çok değerli bir konuma ve ulaşım açısından elverişli imkânlara sahibiz. Çevre illere, ilçelere ve mahallelerimize ulaşımda dört mevsim herhangi bir sıkıntımız bulunmuyor. Daima açık, işleyen bir ulaşım ağının ortasındayız. Bu sebepten, gerektiğinde sağlık ihtiyaçlarımız için de en uygun noktaya en kısa sürede erişmek mümkün.  Bu nedenle ‘HDF.1.1.1.60-Sağlık alanında yakın iki üniversite hastanesi ile işbirliği içinde olmak’ ve ‘HDF.1.1.1.61-Susurluğun diğer il ve ilçelere ulaşım sorununun olmaması avantajından sağlık alanında da yararlanmaya devam etmek’ hedefleri ‘Güçlü yanları ve fırsatları kullanmak’ stratejimize uygun olarak; ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik amacımıza erişmemize katkı sağlayacak. Ayrıca bu hedeflerin sağlıkta zaten güçlü olduğumuz hususlarda daha da güçlenmemize yardımcı olacağını bekleyebiliriz.

Kuşkusuz orta vadede ‘SAĞLIK’ alanında kullanılabilecek çevresel ‘Fırsatlar ’da olacak. Daha önce yapılmış bulunan durum analizi çalışmasında öngörülen ‘FRS.10.1-Yeni şehir ve devlet Hastane projeleri’ ilçemize orta vadede böyle bir fırsat sunuyor. Bu fırsatın değerlendirilmesi elbette ki sağlık alanındaki gücümüzü daha da ileri seviyeye taşıyacaktır. Bu projelerin sağlıkla ilgili mevcut sorunlarımızı tamamen bitirdiği gibi Susurluğun gelişmesine de katkı sağlayacağını ümit ediyoruz. Bunun için de ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik amacımız ve ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanmak’ stratejimiz doğrultusunda hareket edebiliriz. Kuşkusuz çevre illerdeki şehir hastanesi projeleri ile güçlü ulaşım ağları üzerinde merkezi bir konumda bulunuyor olmamız da sağlık konusunda ilçemize güçlü bir pozisyon sağlıyor. Bu imkânlar, halen yapımı planlanan 150 yataklık Susurluk Hastanesi ile orta vadede daha da güçlenmiş olacak. Kaldı ki planlanan Yeni hastane binasının ilerde 200 yatak kapasitesine yükseltilmesi de söz konusu. O nedenle ‘HDF.1.1.1.62-Yeni hastane binasının en az 200 yataklı olmasını sağlamakhedefi fırsatın değerlendirilmesi açısından uygun olur.

İlçemiz termal sağlık açısından da bazı imkânlara sahip. Gerek Ilıcaboğazı’ndaki çamur banyoları, gerekse de Kepekler ve Yıldızdaki jeotermal kaynaklar bu anlamda önemli bir potansiyel. Bu sebeple ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ için ’StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız bağlamında ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimizi uygulamaya koyarak ‘Termal tesislere yapılacak yeni yatırım imkânlarının destekleniyor olması’ fırsatını değerlendirebiliriz. Bu manada geçmişten gelen Termal sağlık tesislerimiz ve ülkemizde bu alana yapılacak yeni yatırım imkânlarının destekleniyor olması Susurluk için turizm sektörü kadar sağlık alanında da birer avantaj olacak. Kuşkusuz özellikle Yıldız ve Ilıcaboğazı’ndaki mevcut güçlü yönlerin yenilenerek büyütülmesi kadar teşvik kapsamında yeni bazı yatırımların yapılması da ilçenin orta vadede gelişmesine ve kalkınmasına katkıda bulunacaktır. Bu yüzden: ‘HDF.2.4.1.26-Teşvik kapsamında yeni termal tesis yatırımlarında en az üç yıldızlı 300 yatağa ulaşmak’’hedefi özgün bir model ortaya koymak açısından etkin bir işlev görebilir.

Yine ilçemizin bölgede ‘Güçlü ulaşım ağları üzerinde merkezi bir konumda bulunması’  ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ için ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ stratejik amacımız bağlamında veStr.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz istikametinde değerlendirilmesi gereken kıymetli bir fırsat. Susurluk İlçemiz ulaşım ağı bakımından gerçekten de önemli bir konumda. Karayolu olarak Bandırma’ya 55 km Balıkesir İl Merkezine 45 km ve Bursa iline uzaklığı ise 108 km. mesafede yer alıyor. Öte yandan İzmir -Bandırma demiryolu da ilçeden geçmekte olup, Bursa ve Balıkesir sivil hava alanlarına da yakın. 1998 yılında başlatılan İstanbul-Bandırma arasındaki hızlı feribot ve deniz otobüsü seferleri ulaşımda büyük kolaylık sağlamaya devam ediyor. Mevcut ulaşım araçları her daim çalışmakta. Yeni yapılan İstanbul-İzmir otoban yolu da ilçemizden geçiyor. Bu bağlamda oldukça gelişmiş bir ulaşım ağı içindeyiz. İşte ilçemizin İstanbul, Bursa ve İzmir gibi büyük merkezler arasındaki konumu, güçlü ulaşım ağları içinde bulunmamız, Bandırma limanına yakınlığımız bize orta vadede de pek çok açıdan avantaj sağlayacak. Ayrıca Susurluk merkezinden çevre il, ilçe ve köylerin hepsine ulaşım mümkün. İlçenin gelişmesini hızlandıracak ve destekleyecek bir dış 'Fırsat’  da çevremizde halen yürütülmekte olan ‘Ulaşım ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’. Neticede kuzeye, batıya, doğuya ve güneye yani dört yöne de otoyol bağlantısı Susurluğa önemli bir avantaj sağlamış olacak. Bu arada 2023 yılına kadar yapımı planlanan yüksek hızlı demiryolu hatlarından biri de Bursa-Balıkesir-İzmir hattı. Bu Hızlı Tren Hattı ile Ankara, İzmir, İstanbul ve Bursa gibi metropollerin arasındaki ulaşımın kolaylaştırılması ve seyahat süresinin azaltılması hedefleniyor. Bu açıdan ‘HDF.3.2.1.05-Sağlık alanında güçlü ulaşım ağları üzerinde bulunmamızdan maksimum oranda yararlanmak ’hedefi Susurluğun sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimi noktasında katkısı olduğu kadar; büyümüş, müreffeh ve itibarlı bir Susurluk için de fayda sağlayacaktır.

‘SAĞLIK’ alanında tespit edilen ’Zayıf yanlar’ımız ise; ’Kişi başına düşen yatak ve uzman hekim sayısının düşük olması’ ile ’Kırsal alanda sağlık imkânlarına erişimde zorluklar’ olarak belirlenmişti. ‘Doktor yetersizliği’ ya da ‘Hastane fiziki şartlarının kötü olması’ elbette hayat kalitemizi olumsuz etkiler. Bu bağlamda yapılan modern ve büyük binalar asla sorunu tek başına çözmüyor. Oysa biz gelecekte ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlıyoruz. ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımız var. Bunun için ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi izlemeyi öngörmüşüz. Ancak ‘ZY.10.5-Yetersizliklerden dolayı çoğu hastanın çevre ilçe ve il merkezlerine gitmek zorunda kalması’ Susurluk için bu noktada negatif bir durum. Zira ‘doktor ya da araç gereç cihaz donatım eksikliği’ olan hastanelerin bizi bu alanda güçlü yapması beklenemez. Nitekim bütün bu ‘Yetersizliklerden dolayı çoğu hastanın çevre ilçe ve il merkezlerine gitmek zorunda kalması’ sorunun hala devam ettiğini gösterecektir. Bu sebeple ‘HDF.1.3.2.32-Yetersizliklerden dolayı ilçe ve il merkezlerine gidemeyen hastalar için uygun ulaşım imkânı sağlamak’ hedefine odaklanabilirsek Cazibe merkezi olma yolunda Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarımızı değerlendirmiş oluruz.

Nitekim tarama çalışmasında bir başka zayıf yönümüz olarak ‘ZY.10.6-Maddi imkânı olmayanların sağlık hizmetlerine erişmekte yaşadığı sıkıntılar’ tespit edilmişti. Zira günümüzde her ne kadar sağlık hizmetleri ücretsiz dense de her durumda bunun böyle olmadığını da biliyoruz. Şayet önlem alınmazsa maddi imkânı olmayanların sağlık hizmetlerine erişmekte yaşadığı sıkıntılar şimdi olduğu gibi orta vadede de ilçemizin zayıflığı olacak. Nihayetinde ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ istiyoruz değil mi? Bunun öncelikle ‘StrA.2.1-Değerlere dayanmak’ stratejik amacımızla alakalı olduğunun da farkındayız. Söz konusu amaç için ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme’ stratejimizin uygun olduğunu düşünüyorum. Peki, bu istikamette ne yapmak gerek? Ne yaparsak hem değerlere dayanmış, hem de daha fazla değer üreterek, daha adil paylaşarak ve değerleri koruyup geliştirerek yol alabiliriz. Susurluk’ta yardım ve dayanışma duygularının güçlü olduğunu biliyoruz. Örneğin ‘Susurluk aşevi vakfı’ buna en güzel misal. O halde ‘HDF.2.1.1.08-Maddi imkânı olmayanların sağlık hizmetlerine erişmesini kolaylaştırmak üzere benzeri bir vakfın kurulmasını sağlamak’ hedefi de başarılabilir.  

         Yine ‘ZY.10.2-Kırsal alanda sağlık imkânlarına erişimde zorluklar’ bir diğer baş edilmesi gereken sağlık sorunumuz olarak gözüküyor Şayet ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ arzu ediyor ve ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızın gerçekleşmesini istiyorsak ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimizi bu soruna da uygulayabiliriz. O halde gelecekte özgün çözümlerle ‘HDF.2.4.1.27-Kırsal alanda sağlık imkânlarına erişimde herhangi bir zorluk bırakmamak’ hedefi bize bu konuda yardımcı olabilir.

Sağlık alanında ilçemizin bir başka zayıf yönü de ‘ZY.10.1-Kişi başına düşen yatak ve uzman hekim sayısının düşük olması ‘olarak değerlendirilmişti. Bunun için de ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızın ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisini izleyebiliriz. 2020 yılı verilerine göre Türkiye’de bir doktor başına düşen kişi sayısı 498,2 iken OECD ülkelerinde bu sayı, ortalama 341,3. Balıkesir ili bazında ise 2023 sonrası bu sayının 650 civarında olması bekleniyor. OECD’nin en son açıkladığı 2018 yılı verilerine göre Türkiye’de bin kişiye düşen yatak sayısı 2,85. Türkiye bu alanda 37 ülke içinde 29. sırada yer alıyor. Avrupa ülkelerinden Almanya’da bin kişiye 8 yatak düşüyor. Bu oranlar Macaristan’da 7,01; Polonya’da 6,54 ve Fransa’da 5,94. Bu bağlamda Susurluğun orta vadede bin kişi başı yatak sayısının 0,10 olacağını tahmin edebiliriz. Balıkesir ilinin tümünde bu rakam 0,325 olabilir. Görünen o ki Kişi başına düşen yatak ve uzman hekim sayısının düşük olması Susurluk için olduğu kadar il bazında da önemli bir sorun. O yüzden öncelikle ‘HDF.2.4.2.15-Bin kişi başına düşen yatak sayısını 0,05’e, hekim başına kişi sayısını da 200’e çıkarmak’ gibi iddialı bir hedefe odaklanabilmeliyiz.

Sağlık konusunda ‘ZY.10.4-Hastane fiziki şartlarının kötü olması’ da zayıf bir yön. Onun da güçlendirilebilmesi için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızın ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisini izlememiz gerekiyor. Bu konuda öncelikle mevcut hastanemizin ve sağlık ocaklarımızın fiziki şartlarını iyileştirmek gerekiyor. Bu arada yeni yapılacak devlet hastanemizin en iyi şartlarda tesisi için çaba göstermek gerekiyor. Böylece 2023 sonrası için de ‘HDF.2.4.3.19-Fiziki şartları kötü olan hiçbir hastane bırakmamak’ hedefine daha kolay yönelebiliriz. 

Son olarak şayet ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ ise, eğer ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk ’istiyorsak ‘ZY.10.3-Doktor ya da araç gereç cihaz donatım eksikliği’ şeklindeki zayıf yönümüzü de güçlendirmek üzere ‘Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejimizi uygulayacağız demektir. Yaşanabilir bir şehir, yaşam kalitesi yüksek bir ilçede yaşamak istiyorsak Sağlık alanında ‘HDF.3.3.4.03-Doktor ya da araç gereç cihaz donatım eksiği kalmamasını sağlamak’ hedefini de tutturmamız gerekiyor.  

Sağlık konusunda gelecekte Susurluğun gelişmesini zorlaştıracak, engelleyecek ve zarar verebilecek dış 'Tehdit’ ler de var. Bunlardan biri Coronavirüs gibi küresel salgınlar, pandemiler. ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ arzu ediyor ve ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk‘ istiyorsak ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejimiz çerçevesinde gelecekte de  Coronavirüs gibi küresel salgınlar la mücadele etmemiz icap edecek. ‘SAĞLIK’ sektöründe tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ımızı değerlendirirken şu an itibari ile yaşadığımız pandemi süreci gibi salgın tehditlerinin de insanımız için ne büyük bir risk oluşturabildiğini unutmamamız gerekiyor. Hele de Covid-19 gibi küresel düzeyde salgınların ilaveten yaygın ekonomik krizlere, bölgesel ve küresel sosyal-siyasi olumsuz gelişmelere neden olabildiğini dikkate alırsak.  Bu nedenle her halukarda’HDF.3.3.1.03-Pandemik küresel salgınlara karşı yüksek bilinç düzeyi, güçlü sağlık alt yapısı ve sağlam ekonomik yapıya erişmek’ hedefi önümüzde durmalı. Ki böylece ilçemizde insanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu yaşaması mümkün olabilsin.

yyalcin3@gmail.com