Enerji
ve doğal kaynaklar
‘GZFT.06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ başlığı üzerinde yapılan tarama
ve durum analizi çalışmasında bu sektörde
Susurluk için ’Güçlü yönler’: ‘GY.06.1-Rüzgâr
enerjisi kapasitesi’, ‘GY.06.2-Güneş enerjisi, ‘GY.06.3-Biyogaz potansiyeli’ ve ‘GY.06.4-Jeotermal kaynaklar’ olarak belirlenmişti. Bu başlık
altında önümüze gelecek ‘Fırsatlar’ise: ‘FRS.06.1-Rüzgâr enerjisi
üretiminin yaygınlaşması’, ‘FRS.06.2-Bölgemizde biyogaz kapasitesi varlığı’ ve ‘FRS.06.3-Güneş enerjisi projeleri’ olarak görülüyordu. Öte yandan aynı sektörde tespit
edilen ‘Zayıf yan’larımız; ’ZY.06.1-İlçenin maden çıkarma bakımından
geride kalması’, ‘ZY.06.2-Doğal kaynakların yeterince değerlendirilememesi’, ‘ZY.06.3-Dereköy
Maden suyu kaynağının atıl durumda bırakılmış olması’,’ZY.06.4-Susurluk çayı
kumunun sağlıklı işletilememesi’, ‘ZY.06.5-Rüzgâr enerjisi türbinlerinin çevreye
olan etkisi, yaban hayatına verdiği olumsuzluklar’ ile ‘ZY.06.6-jeotermal enerjinin kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların
ve havaya karışan zehirli gazların neden olduğu çevre kirliliği’ olarak
öngörülmüştü. Burada son iki unsurun zayıf
yönden ziyade gelecekte birer risk oluşturabileceklerini kabul edecek olursak karşımıza ‘THD.06.1- Rüzgâr enerjisi türbinlerinin
çevreye zararları ile yaban hayatına verebileceği olumsuzluklar’ ve ‘THD.06.2- Jeotermal enerjinin kullanılması
sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan zehirli gazların neden
olacağı çevre kirliliği’’ şeklinde iki ‘Tehdit’ ortaya çıkar.
‘GZFT.06-ENERJİ
VE DOĞAL KAYNAKLAR’ alanında
bugün değilse bile orta vadede Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak ‘Güçlü yönler’; ‘GY.06.1-Rüzgâr enerjisi
kapasitesi’, ‘GY.06.2-Güneş enerjisi’, ‘GY.06.3-Biyogaz potansiyeli’ ve ’GY.06.4-Jeotermal kaynaklar’ olarak
görülüyor. Günümüzde kişi başına tüketilen enerji, refahın önemli
göstergelerinden birisi. Üretim artışı ve yükselen toplumsal ihtiyaç sebebiyle
dünyada enerji tüketimi hızla artıyor. Enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde
78,5’ini ithalat ile karşılayan Türkiye bu konuda büyük ölçüde dışa bağımlı.
Doğal olarak da bu bağımlılık başta cari açık ve enerji güvenliği olmak üzere
birçok ekonomik ve stratejik olumsuzlukları da beraberinde getiriyor.
Dolayısıyla yerli enerji üretimi ülke açısından en kritik konular arasında yer
almakta. Rakamlara bakılırsa Türkiye’de yerli enerji üretimine sadece hidrolik
ve yenilenebilir kaynakların katkı sağladığı görülebiliyor. Bu nedenle gerek
enerji arz güvenliği ve gerekse kaynak çeşitliliğini sağlamak üzere yakın ve
orta vadede yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması bekleniyor. 2010
ile 2019 yılları arası kurulu güç analizine bakıldığında yenilenebilir
kaynaklar bakımından ilerleme net olarak görülebiliyor. Önümüzdeki 15-20 Yıl
içerinde ise çok daha önem kazanacak. 2018 yılında doğalgazdan elektrik üretimi
%34’ler düzeyinde iken 2019 yılında %17 seviyesine kadar düşmüş. Çünkü bu
süreçte yerli kaynaklara yönelinmiş ve rüzgâr, jeotermal, güneş gibi
kaynakların kullanma oranı artmış. Nitekim 2012 yılında yenilenebilir kaynaklar
%3,5 iken 2919 yılında bu oran %14,7 ye çıkmış. 1980 yılında 5 GWh olan Türkiye’nin
kurulu gücü 2019 yılı itibari ile 90,7 GWh olmuş. 2023 sonu itibari ile de 109 GWh
olması planlanmakta. Bu artışların çok büyük bir bolumu de yenilenebilir
kaynaklardan gerçekleşecek. Buna göre önümüzdeki yıllarda ülkemizdeki enerji
dağılımının hidrolik, yenilenebilir, kömür ve nükleer enerji olarak şekillenmesi
bekleniyor. Aynı zamanda çevresel olumsuz etkileri de en alt düzeyde olan
kaynaklar bunlar. Hem ucuz hem de temiz enerji üretilebilecek alternatifler. Bu
bağlamda içinde bulunduğumuz bölge rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyogaz gibi
yenilenebilir enerji kaynakları bakımından oldukça zengin bir potansiyele
sahip. Nitekim rüzgâr alan yüksek rakımlı tepelerde her yıl daha fazla
rüzgârgülü görüyoruz. Yerli enerji kaynaklarının giderek stratejik değer
kazandığı bir ortamda, Güney Marmara Bölgesi ülkemizde rüzgâr enerjisi üretimi
alanında Türkiye’nin lideri durumunda. Zira Temmuz 2013 verilerine göre;
Türkiye’de 2.619 MWh olan rüzgâr enerjisi kurulu gücünün 800 MWh ile yüzde
30,6’sı bölgemizde yer alıyor. Bu miktarın 666 MWh’sı Balıkesir’de, 133
MWh’sı da Çanakkale’de kurulu. Bölgenin rüzgâr enerjisi gücünün 2019 yılı
itibariyle 1.200 MWh artışla 2.000 MWh’e çıkarılması hedeflenmişti. Yakın bir
zamanda Marmara ve Ege Bölgelerinin yaklaşık 4.800 MWh’lık kapasite artışıyla
birlikte toplamda yüzde 70’i bulan 6.808 MWh Kurulu güce ulaşması mümkün
olacak. Bu şu anlama geliyor: Marmara ve Ege Bölgelerinin kesişim noktasında
yer alan Güney Marmara Bölgesi yakın zamanda ekonomik ve coğrafi hinterlandı
ile birlikte Türkiye’de rüzgâr enerjisi pazarının odak noktasında yer alacak. Mevcut
ve öngörülen rüzgâr enerjisi
kapasitesi özellikle de
lisanssız elektrik üretim alanı bu konuda faaliyet göstermek isteyen KOBİ’ler
için de çok güçlü bir potansiyel. Bu sebeple gelecek 2-5 seneyi iyi
değerlendirebilirsek ilçemize rüzgâr enerjisi alanında yatırım yapacak birçok
firma gelebilir.
Güneş enerjisi konusunda da bölgede yıldan yıla gelişmekte olan bir
pazar söz konusu. Ancak bu enerji kaynağından şu an için çok fazla
yararlanabildiğimiz söylenemez. Bunun temel nedenleri; ilk yatırım
maliyetlerinin çok fazla olması, depolama sorunu, elektrik üretmede kullanılan
sistemlerin teknolojisinin yeteri kadar gelişmiş olmaması vb. gibi faktörler.
Ancak lisansız GES (Güneş enerjisi santralleri) gittikçe yaygınlaşıyor.
Tahminen önümüzdeki 10 yıl içerisinde çok daha fazla ilerleme kat edilmiş
olacak. Nitekim ilk panel fabrikası da Türkiye’de kuruldu. Bu yılın ağustos
ayında Türkiye'nin ilk, Avrupa ve Orta Doğu'nun tek entegre güneş paneli üretim
tesisi olan Kalyon Güneş Teknolojileri Fabrikası Ankara’da üretime başladı.
Yatırım tutarı 400 milyon doları bulan tesis, yıllık 500 megavat güneş paneli
üretim kapasitesine sahip olacak ve gerçekleştireceği üretimle her yıl yaklaşık
100 milyon dolarlık panel ithalatını önleyecek. Tesiste üretilen panellerin
yerlilik oranı ise yüzde 70'in üzerinde olacak. Bu gelişme söz konusu sektörün
önümüzdeki yıllarda ülke sathına yayılacağının da işareti. Teknik sorunlarda
ilerleme kaydedildikçe kullanımı çok daha artacak. Kaldı ki son zamanlarda
giderek artan bireysel elektrik üretim düzeyi ve bu teknolojiyle ilgili gelişmeler
bu alanın orta vadede daha fazla işlev yükleneceğini gösteriyor. Nitekim
çevremizde bu işi yapan firma sayısı ve bireysel olarak bu sistemi kurup kendi
ihtiyacını karşıladıktan başka fazla elektriği satan kişi sayısı da giderek
artmakta. Muhtemelen kurulması öngörülen OSB’de de bu konuda çalışacak firmalar
olacaktır. O zaman bu sektör ilçemiz için de önemli bir kazanım ve güçlü bir
yön haline gelecek. Tabii ki tercih yapma gücümüzle ve firmaları yönlendirecek
yetkili kişilerin basiret ve dirayetiyle.

Öte
yandan tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin de bölgemizde oldukça yoğun
olduğunu biliyoruz. Yapılan hesaplar büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvan
gübrelerinin, diğer organik atıkların ve gıda sanayii atıklarının biyogaz
tesislerinde işlenerek ülkenin toplam elektrik üretiminin yüzde 5,9-11,6’ini
karşılayabileceğini ortaya koymuş. Bu durumda biyogaz potansiyelinin ilçemiz için hiç değilse orta vadede güçlü bir yön olarak
belirginleşeceği öngörülebilir. Biyogaz tesisleri başta çöpler olmak üzere
maden, orman ürünleri, süt, mezbaha, Sığır gübresi, Tavuk gübresi ve diğer organik atıklara
dayalı olarak kuruluyor. Şu anda yakın çevremizde Bağfaş Gübre Fabrikası
Biyogaz Santrali (9,92 MW), Eti Maden Bandırma Atık Isı Santrali (12 MW), Mutlular
Biyokütle (Orman Atığı) Enerji Santrali (30 MW), Karacabey Sütaş Biyogaz Tesisi(6,40
MW), Gönen Biyogaz Tesisi(3,62 MW), Mauri Maya Bandırma Biyogaz Santrali (2,33
MW) ve Edincik Biyogaz Santrali(2,13 MW) gibi biyogaz tesisleri halen faaliyette.
Meselâ bunlardan TÜBİTAK ve Boğaziçi Üniversitesi işbirliği ile projelendirilmiş
Gönen Yenilenebilir Enerji ve Gübre Üretim tesisleri Türkiye’nin en büyük
entegre biyogaz ve organik gübre üretim kuruluşu. Hammaddeleri; Sığır
gübresi, Tavuk gübresi, Mezbaha atığı, Pirinç sapı, Kostikli süt atığı ve diğer
organik atıklardan oluşuyor. Tesislerde kullanılan hammaddelerin tamamı yakın
çevredeki büyükbaş hayvan ve tavuk çiftliklerinden, mezbahalardan, tarım
işletmelerinden ve gıda fabrikalarından sağlanmakta. Elektrik, sentetik petrol,
sıvı ve katı gübre üretimi yapılıyor. Toplam 55,000 m2 arazi üzerinde kurulu
bulunan Gönen Enerji sıfır sıvı atik deşarjı prensipli işletme hedefi ve
uygulanan son derece gelişmiş baca gazi arıtma ve isi geri kazanım
sistemleriyle tamamen çevreye saygılı bir işletme. Üretilen elektrik enerjisi
ve organik gübrenin sağladığı ekonomik değere ilave olarak gerçekleştirilmekte
olan 400 ton/gün organik atik bertarafı Gönen ve havalisinde çevre kirliliğinin
azaltılması konusunda çok etkin bir görev üstlenmiş durumda. Benzer bir
projelendirme ile benzeri bir tesisisin Susurluk’ta kurulması neden mümkün
olmasın ki?
Jeotermal kaynaklar bu bölge için önemli bir avantaj. Fakat büyük
yatırım gerektirdiğinden Devletin bu alana öncülük yapması ya da teşvik vermesi
gerekiyor. Nitekim önümüzdeki yıllarda bu konuya yatırım yapacak firmalara
devletin önemli katkılar sağlayacağı da bekleniyor. Çünkü enerji politikasında
bu kaynaklar on sıralara çıkmış durumda. Öte yandan Jeotermal ile ilgili
verilere GMKA’nın yenilenebilir araştırma raporunda da yer verilmiş. Bu
verilere göre termal olarak Gönen ve Edremit Güre bize kıyasla çok çok ileri
düzeyde. Örneğin oralarda 15-20 tane kuyu açılmış iken bizde sadece bir tane
açılmış durumda. Buna karşılık sıcaklık ve debi olarak Yıldız’daki kaynak bu
iki bölgeyi de geçiyor. Ancak tanıtım ve yatırım eksiği nedeniyle Yıldız’da,
Kepekler’de çok zayıf kalıyoruz. Maalesef bu bölgelerde henüz kaplıcadan
ileriye geçilemedi. Hâlbuki Sındırgı ve Simav gibi yakın çevrede jeotermal
kaynak hem binaları, hem de seraları ısıtma amacıyla kullanılıyor. Şu an ve
orta vadede sahip olduğumuz jeotermal kaynaklar bölgemiz açısından hem tarım, hem de ısıtma amaçlı
değerlendirilmeyi bekleyen güçlü bir rezerv durumunda. Susurluk atak
yapabilirse bu alanda aslında oldukça avantajlı bir konumda.
Güçlü yönlerin daha güçlü
hale getirilmesi ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE
YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ ve ‘StrA.1.1-Sosyal ve
ekonomik kalkınma’ Stratejik amacımız için
önemli. Nitekim bu maksatla ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’ stratejisi izlenmesi gerekiyor. Bu sebeple
Susurluğun mevcut Rüzgâr enerjisi kapasitesinin
geliştirilmesine yönelik ‘HDF.1.1.1.14-İlçemizde yapılan Rüzgâr enerjisi yatırımını en az üç katına
çıkarmak’gibi bir hedef öngörülebilir.
Aynı şekilde ilçemizde Güneş enerjisi
üretimini arttırmak üzere ‘HDF.1.1.1.15-Güneş enerjisi üretim işletmelerini teşvik etmek’ hedefi düşünülebilir. Öte yandan yaygın hayvancılık
faaliyetleri sebebiyle bölgemizde zengin bir Biyogaz potansiyeli var. Ancak bu potansiyel henüz değerlendirilebilmiş
değil. Bu açıdan mesela uygun olan noktalar
için ‘HDF.1.1.1.16-Biyogaz enerji üretimi
için GMKA desteğinde projeler yapmak’ hedefi pekâlâ yararlı olabilir. Son olarak yine
ilçemizde var olan Jeotermal kaynakların değerlendirilmesi için ‘HDF.1.1.1.17-Jeotermal kaynak rezervleri ve özelliklerine uygun
yatırımcılar bulmak’ hedefi söz konusu enerjinin ilçemiz kalkınmasında
üretim ve kazanca dönüşmesine imkân verebilir. Böylece Susurluğun yenilenebilir enerji kaynakları açısından daha
da güçlü hale gelmesi mümkün olacağı gibi bu çabaların başta Tarım ve
Hayvancılık olmak üzere Sanayi ve Turizm sektörlerine de katkısı olacağını
bekleyebiliriz. Bunlar da neticede ‘Sosyal
ve ekonomik kalkınma’mızı olumlu etkileyecek şeyler.
Kaldı ki ‘GZFT.06-ENERJİ VE DOĞAL
KAYNAKLAR’ sektörüyle
ilgili önümüzdeki süreçte ilçemize dış çevreden yönelmiş ‘Fırsatlar’ da var.
Bölgemizdeki ‘FRS.06.1-Rüzgâr enerjisi üretiminin yaygınlaşması’ , hayvancılık faaliyetine bağlı olarak mevcut ‘FRS.06.2-Bölgemizde biyogaz kapasitesi
varlığı’ ve gelişmekte olan ‘FRS.06.3-Güneş
enerjisi projeleri’ bu bağlamda Susurluğun
gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek birer dış 'Fırsat’
örneği. Zira son yıllarda Türkiye’de izlenen enerji kaynaklarının
çeşitlendirilmesi politikaları çerçevesinde bazı uygulamalar bölgemizde de
giderek yaygınlaşmış bulunuyor. Bu bağlamda yakın çevremizde rüzgâr gücünü yenilenebilir
enerjiye dönüştüren pek çok ilçe var. Aynı şekilde önümüzdeki yıllarda da artan
şekilde güneş enerjisinden
yararlanma projeleri görebileceğiz. Şimdiden güneş gören
bazı kıraç ve yamaç arazilerde güneş panelleri çoğalıyor. İleriki dönemlerde bu
tip projelerin yaygınlaşması hiç de şaşırtıcı olmaz. Aynı şekilde bölgemiz
yüksek tarım ve hayvancılık birikimi ile ülkenin en önemli biyogaz/biokütle
üretim merkezlerinden olmaya aday. Özellikle bizim de yakın olduğumuz Bandırma
Alt Planlama Bölgesi bu açıdan öne çıkıyor. Gönen’de ve Edincik’te
biyogaz/biokütle enerji santralleri kurulup faaliyete geçti bile. Biz niye
böyle bir santrale sahip olmayalım ki? Susurluk bir fırsat olarak önümüzdeki
orta vadede bu rüzgârı görüp değerlendirebilir. Devletimizin bu yönde attığı
her adım ilçemiz için de bir fırsattır.
O halde ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE
ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ için ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’
şeklindeki Stratejik amacımız doğrultusunda
‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi izleyeceğiz. Odaklanmamız
gereken şey bu fırsatlardan azami ölçüde yararlanabilmek. Bu bağlamda ilk hedefimiz;
‘HDF.1.3.2.13-Rüzgâr, güneş
ve biyogaz enerjisi üretim alanlarını belirlemek’, ikincisi
ise
‘HDF.1.3.2.14-Bu
alanlarda yatırım yapılmasını kolaylaştırıp desteklemek’ olmalıdır. Ayrıca
bölgemizde kurulacak bu gibi tesisler için ilçemizde bir an evvel montaj,
bakım, onarım ve işletme yan sanayisinin oluşumu da önemli. Bu nedenle ‘HDF.1.3.2.15-Bu
sektörde faaliyet gösterecek esnafı yönlendirip teşvik etmek’, ayrıca ‘HDF.1.3.2.16-Meslek lisesinde sektöre eleman
yetiştirilmesini sağlamak’ stratejik hedefler olarak
öne çıkıyor.
Daha önce yapılan tarama çalışması ve durum analizi sonucu ‘GZFT.06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektöründe tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ımız; ’ZY.06.1-İlçenin
maden çıkarma bakımından geride kalması’,’ZY.06.2-Doğal kaynakların yeterince
değerlendirilememesi’ ile
ZY.06.3- Dereköy Maden suyu kaynağının atıl durumda bırakılmış olması’ ve ZY.06.4-Susurluk çayı kumunun sağlıklı işletilememesi’ olarak belirlenmişti.
Balıkesir
ili ülkemizde yenilenemeyen maden ve doğal kaynaklar anlamında zengin yer altı
rezervleri ile biliniyor. Bölgede çıkarılan başlıca endüstriyel hammaddeler
bor, kil, zeolit, halloysit ve kaolin. Granit rezervleri bakımından da
Erdek-Kapıdağ, Ayvalık-Bağyüzü ve Susurluk-Çatal Dağ öne çıkıyor ki inşaat
sektörünün gelişmesi oranında doğal taş kullanımının arttığı bir gerçek. Ayrıca
Susurluk ve Kepsut ilçelerinde vollastonit; Dursunbey, Susurluk ve Gönen
ilçelerinde de sırasıyla manyezit, jips ve kükürt oluşumlarına da rastlanıyor.
Bu sebeple bölgemiz tarih boyunca madencilik faaliyetlerinin kesintisiz olarak
yürütüldüğü bir yöre olmuş. Türkiye’de işletilen ilk bor yatağının
Sultançayır’da olduğunu pek çok kimse bilmez. Öte yandan halen Demirkapı
Köyünde cevheri kalomanit olan ve Ömer Köyünde cevheri pandermit olan iki bor
rezervi daha bulunuyor. Söz konusu maden bölgemizden bugüne kadar çoğunlukla
hammadde olarak ihraç edilmiş, katma değeri yüksek uç ürünlerin üretimi bölgede
gerçekleştirilememişti. Halen de günümüzde alınmış 16 dolayında maden ruhsatı
bulunmasına rağmen ‘ZY.06.1-İlçenin
maden çıkarma bakımından geride kalması’ ve ‘ZY.06.2-Doğal kaynakların yeterince değerlendirilememesi’ zayıf yönlerimiz. Ancak
içinde bulunduğumuz dönemde sahip olduğumuz madenlerin yine ülkemizde işlenerek
katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmesi yaklaşımı benimsenmiş durumda. Bu
öncelikten yararlanmak ilçemiz için de mümkün. Böylece mevcut doğal taş ve
madenlerin işlenerek hammadde ya da ara mamul olarak değil de nihai ürün
halinde satılması Susurluk için yeni istihdam alanları açılması anlamına
gelecek. Aynı şekilde geçmişte oldukça faal bir şekilde
işletilen Dereköy maden suyunun yeniden aktive edilmesi mümkün olabilir
mi? Bu konunun araştırılması gerekiyor. Acaba rezerv ekonomikliğini mi
yitirdi, yoksa işletme sorunları yüzünden mi atıl kaldı? Piyasa rekabeti
nedeniyle çalıştırılmasına mani mi olunmuş? Her hal-u kârda ’ZY.06.3-Dereköy Maden suyu
kaynağının atıl durumda bırakılması’ Susurluk için ele
alınması gereken zayıf bir yön. Aynı değerlendirmeyi ’ZY.06.4-Susurluk çayının
kumu’ için de düşünmek mümkün. Bir zamanlar ilçe için önemli ölçüde bir
gelir ve istihdam kaynağı durumundaki bu potansiyeller bugün neden atıl
vaziyette? Bu sorular ışığında gerek maden suyu için gerekse dere kumu
hakkında mevcut potansiyeli, kapasitesi, neden işletilmedikleri ve gelecekte
işletme imkânının olup olmadığının araştırılması gerekiyor. Bulunulan nokta
hakkında bilgi sahibi olmazsak, nereye gideceğimize ve nasıl yürüyeceğimize
dair stratejik öneriler geliştiremeyiz. Stratejik plan tekniğinde Zayıf
yönlerin durum analizi kapsamında ele alınması; bu konularda gelişme ve
güçlendirme şansımızın olup olmadığını anlamak için zaten. Bu manada bölgede
çıkarılan endüstriyel hammaddeler arasında Susurluk’ta da bulunan bor madeni en
ön sırada yer alıyor. Şu anda işletilmiyor olması işletilemez anlamına
gelmiyor. Yatırımcısı olması ve uygun projelerle gelinmesi halinde Susurluğun
yeniden madencilik sektöründe yerini alması mümkün. Zira geçmişe nazaran Bor
madeninin kazandığı stratejik önem şu an ülkemizin gündeminde. Bor kaynağının
sadece çıkarılması değil, işlenerek katma değerli pek çok ürüne dönüşmesi de
artık hayal değil. Bu gün itibariyle bor konusunda alınan mesafe hiç şüphesiz
ilçemiz için de yararlanılması gereken bir fırsat. Eskiden taş toprak olarak
vagonlarla Bandırma’ya geçen bor madeni belki de gelecekte ilçemizde
işlenebilir. Bu bir hayal değil, neden olmasın ki? Borun, sanayide çok sayıda
kullanım alanına sahip olması ve yeni tüketim alanlarının artması bölge
ekonomisi için bir avantaj. Meselâ artan petrol ve enerji maliyetine bağlı
olarak ısıtma ve soğutma amaçlı izolasyon sektöründeki büyüme potansiyelinin
bor ürünlerine olan talebi arttıracağı düşünülüyor. Aynı şekilde inşaat
sektörünün gelişmesi oranında doğal taş kullanımı da artıyor. Çataldağda mevcut
granit rezervi ile Sultançayır Tüf taşı potansiyeli değerlendirilmeyi bekliyor.
Madencilik ve doğal kaynak sektöründeki bu gibi fırsatların değerlendirilmesi
ile kalkınmamıza ilave katkı sağlanması pekâlâ mümkün.
O halde öncelikle maden
kaynaklarımızla ilgili hedeflerimizi ortaya koymaya çalışalım.
‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE
YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ için’StrA.1.2-İstihdamı
arttırma’ Stratejik
amacımız doğrultusunda ‘Str.1.2.1-Üretim
tesislerini çoğaltmak’ şeklinde
bir stratejimiz vardı hatırlayalım. İşte bu
çerçevede özellikle Bor madeni konusunda Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Bor
Teknolojileri Uygulama Ve Araştırma Merkezi ile Bandırma Bor Ve Asit
Fabrikaları İşletme Müdürlüğü ile bağlantılı ‘HDF.1.2.1.04-
Bor üretim ve pazarlama tesisi kurulmasını sağlamak’ hedefi için
çalışmak yararlı olur. Öte yandan bu sektörde Susurluk’ta bulunan Çataldağ
graniti ya da Sultançayır tüf taşı gibi doğal kaynaklarımızın üretime açılması
için ‘HDF.1.2.1.05-Taş kırma ve kesim işletmelerinin
oluşumuna katkıda bulunmak’ şeklinde bir hedef de takip
edilebilir. Maden suyu, dere kumu, granit ve tüf
taşı gibi “HDF.1.2.1.06-Tabii kaynaklarımızın
değerlendirilmesine yönelik projeler yapmak” ve “HDF.1.2.1.07-Yapılan projelerin istihdam sağlayan
ekonomik işletme ve tesislere dönüşümüne çaba sarf etmek” de akla gelen
diğer çözümler.
Şimdi de genel olarak maden
rezervlerimiz ve doğal kaynaklarımız açısından zayıf yönlerimizin telafisi ve
güçlendirilmesine yönelik ne gibi hedefler öngörülebilir, buna bakalım.
Öncelikle bu konuların ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ
ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ ve ‘StrA.2.3-Üretkenlik
ve Rekabetçilik’ stratejik
amacımızla ilgili olduğunu ve tedavisinin de ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejisiyle
mümkün olabileceğini belirtelim. Meselâ ilçemizin maden çıkarma bakımından
geride kalması konusunu ele alalım. Bu konuda ‘HDF.2.3.1.02-Alınmış
maden ve doğal kaynak arama, çıkarma ve işletme ruhsatlarını gözden geçirmek’ bu noktada ilk yapılacak
şey olmalı. Yapılan değerlendirme sonucunda; ‘HDF.2.3.1.03-Ekonomik
olmayan maden ve doğal kaynak rezerv sahaları ile ilgili ruhsatların iptal
edilmesini sağlamak’, ‘HDF.2.3.1.04-Ekonomik maden ve doğal kaynak
rezervlerinin neden işletilmediğini sorgulamak’, ‘HDF.2.3.1.05-Maden çıkarma ve
doğal kaynak işletme ruhsatı bulunan firmaları üretime ve istihdama zorlamak’ ve ‘HDF.2.3.1.06-Çıkarılacak Maden ve doğal kaynakların ilçemizde
işlenmesiyle ilgili girişimleri teşvik etmek’ ile ‘HDF.2.3.1.07-İşletilebilecek
maden ve doğal kaynak rezerv sahaları için yatırımcı bulup davet etmek’ hedefleri ilave
olarak akla gelenler. Böylece gerek Bor vb. madenlerde, gerek granit, tüf taşı,
dere kumu, jeotermal ve maden suyu gibi doğal kaynaklardaki zayıflıklarımızı
telafi etme yönünde önemli adımlar atılmış olur.
Yukarıda
belirtildiği üzere ‘GZFT.06-ENERJİ
VE DOĞAL KAYNAKLAR’ başlığı altında karşımıza çıkması muhtemel ‘Tehditler’ de var. Bu sebeple zayıf yönlerimizi telafi etmeye harcadığımız
gayret kadar ‘THD.06.1-Maden
arama ve çıkarma faaliyetlerinin çevreyi kirletme riski’, ‘THD.06.2-Rüzgâr
enerjisi türbinlerinin çevreye zararları ile yaban hayatına verebileceği
olumsuzluklar’ ile
‘THD.06.3-Jeotermal enerjinin
kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan zehirli gazların
neden olacağı çevre kirliliği’’ gibi çevresel tehditlerle de
mücadele etmemiz gerekiyor. Çünkü güçlü yönler ve fırsatlar kapsamında
değerlendirdiğimiz ilçemiz Rüzgâr enerjisi kapasitesiyle ilgili türbinlerin çevreye ve yaban hayatına verebileceği
bazı olumsuzluklar olabilir. Aynı şekilde jeotermal enerjinin gerek tarımsa gerekse
turizmde kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan zehirli
gazların neden olduğu bir çevre kirliliği de mümkün. Kuşkusuz bunlar
için benzer uygulamalar araştırılarak risk değerlendirmesi yapılabilir. Meselâ
rüzgâr türbinlerinin çevreye verdiği zararın doğal gaz, kömür gibi fosil
kökenli yakıtların verdiği zararın yanında hiç mesabesinde olduğu biliniyor. Jeotermalde
de çevreye su atımı sorununun çözümü basit. Alınan su tekrar re enjeksiyon
yöntemi ile yer altına veriliyor. Hem çevre kirlenmiyor hem de kaynağın ömrü
uzuyor. Yine de bu konularda muhtemel olumsuzlukların göz ardı edilerek önemli
çevresel zararlara neden olunmasına daha işin başlangıcında iken meydan
verilmemeli. Tabii ki enerji konusunda devletin politikaları ve öncelikleri
ihmal edilemez. Enerji ve doğal kaynaklar konusunda da 2023 ten sonra yapılacak
ulusal planda yenilenebilir enerji kaynaklarının önemini koruması ve doğal
kaynakların değerlendirilmesi yaklaşımının sürdürülmesini bekliyoruz. Hiç
kuşkusuz bu konuda da siyasi partilerimize ve vekillerimize çok görev düşüyor.
Bu bağlamda inanıyoruz ki; dış çevreden yönelen Fırsat ve tehditler ile mevcut
Güçlü ve Zayıf taraflarımızın gözden geçirilmesi; ilçemiz ile ilgili
önceliklerin belirlenip bunlar üzerinde yoğunlaşarak stratejik çıkış noktaları
bulunmasını kolaylaştıracaktır. Bu çalışmaları tamamlamamız 2023 sonrası dönem
için önümüzün görülebilmesi ve maksimum kazanç istikametinde gerçekçi bir plan
yapılabilmesi açısından çok önemli. Bu çalışma sayesinde daha plan aşamasına
geçmeden olduğumuz yeri görmemiz, öncelikler ve hedefler konusunda mesafe
almamız mümkün olabilecek. En azından ortak bir bilinç oluşturulması ve plan
yapacaklara belli bir zemin sağlama görevini yerine getirmiş olacağız.
Şayet ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ arzu ediyorsak ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir
kalkınmayı başarmak’ stratejik
amacımız doğrultusunda öncelikle
‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’
stratejisi izlememiz gerekiyor.
Bu ne demek? Kalkınma ve gelişme adına da olsa en büyük zenginliğimiz olan
doğamızın bozulmasına, çevremizin kirlenmesine, hava ve suyumuzun
zehirlenmesine razı olamayız. Kendimize olduğu kadar aynı doğayı paylaştığımız yaban
hayatına da hassasiyet göstermemiz gerekiyor. Bu manada ‘HDF.3.1.1.03-Enerji, Maden
ve doğal kaynak yatırımlarında özenli ve seçici davranmak’öncelikli hedefimiz olmalıdır. Fakat bu hedef sözde kalmamalı, amaç ve güç birliği
yaparak hayata geçirilmelidir. Bu itibarla ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik amacımız çerçevesinde ‘Str.3.3.4-Yaşam
kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejimizi de göz ardı etmememiz şart. Bu
yüzden ‘HDF.3.3.4.02-Enerji ve doğal kaynaklar alanında genel bir çevre
duyarlığı içinde olmak’ hedefi olmazsa olmazlarımızdandır. Böylece söz
konusu hedeflerle hem tabii kaynaklarımız değerlendirilmiş, hem de doğal
çevremizin korunması güvence altına alınmış olacaktır. Bu hedefler aynı zamanda
gelişmek istediğimiz bu sektörde de olabilecek tehdit ve risklere karşı
proaktif bir kalkan vazifesi görecekler.
yyalcin3@gmail.com