
Ayrılık
acısı
Ayrılık acısı bizim genlerimize kadar işlemiştir.
Türküler, şiirler, şarkılar onunla beslenmiş, Anadolu’nun yanık yüreği
ayrılıkla dağlanmıştır. Ayrılık sade sevgiliden, yardan ayrı düşmek değildir.
Gurbet de bir ayrılıktır, kınalı koçların askerliği de, ana kuzusu kızların
evlenmeleri de. Arkadaştan, hocadan uzak kalmak bir ayrılık sebebidir bizim
için. Hatta çocukluğundan, gençliğinden, bazen de kendinden ayrı düşer insan
zamanla. Sevdiklerini toprağa vermiş analar, babalar, evlatlar ve eşler de
bütün ağırlığıyla yaşarlar o acıyı.
Zamanla ağıtlara konu olur, türkü olur
iniltiler. Sazın telleri, udun perdeleri iyi bilir ayrılığı. Şiirler yazılır
ayrılık üzerine, şarkılar bestelenir o duygularla. Bu şimdi de böyledir,
geçmişte de böyleydi. Hiç kuşkusuz ayrılık var oldukça gelecekte de yaşanacak
bu sızı.
Günümüzün kentleşen, modernleşen yaşamı büyük aile
modelini çoktan bitirdi. Şimdi kızını everen anne de ayrı ev açılmasını
istiyor, oğlunu evlendiren de. Gençlerse anne babalarıyla birlikte yaşamak
istemiyorlar artık. İkisi de çalışan çekirdek aile modeli yaygınlaşıp yerleşti.
Evlatların yuvadan uçup gitmesi mukadder, beklenen, çaresiz kabullenilen bir
şey oldu. Her evlat yuvadan ayrıldığında geride yaşlanmaya yüz tutan iki kader
arkadaşı daha fazla birbirlerine yaslanır oldular. Bayramda, tatilde kapılara bakılır
oldu. Pencereden ayrılmayan yaşlı gözler evlatlarının, torunlarının yollarını
gözler oldu.
Sanırım evlat sahibi olan her genç önceleri bilmedikleri
bu duyguyu bebeklerini öpüp koklarken birdenbire içlerinde bir ürpertiyle
hissediyorlar. Zaman, mekân ve haller değişiyor ya sürekli; hissedilen ayrılık
korkusu da şekil değiştiriyor galiba.