Aşık tarzı on yedinci asırdan itibaren
Divan Edebiyatı, Halk Edebiyatı ve Tekke Edebiyatının bir karışımı olarak gelişmiş. Anadolu kültür teknesinde yeniden boy gösterip yeşermiş eski bir geleneğimiz.
Erzurumlu Emrah [1] da böyle Anadolu'da yetişmiş; Sürûrî, Bayburtlu Zihnî (1785-1859), Âşık Dertli (1712-1845), Dadaloğlu (1785-1868) gibi 19. asırda yaşamış birçok saz şairi arasında en tanınmış olanlarından birisi.
Erzurumlu Emrah [1] da böyle Anadolu'da yetişmiş; Sürûrî, Bayburtlu Zihnî (1785-1859), Âşık Dertli (1712-1845), Dadaloğlu (1785-1868) gibi 19. asırda yaşamış birçok saz şairi arasında en tanınmış olanlarından birisi.
Tutam Yar Elinden Tutam / Çıkam Dağlara Dağlara (Vay Ağam Ey Şahım Ey Eyvah
Eyvah Ey)
Olam Bir Yareli Bülbül / İnem Bağlara Bağlara (Vay
Ağam Ey Şahım Ey Eyvah
Eyvah Ey)
Birin Bilir Birin Bilmez / Bu Dünya Kimseye Kalmaz
(Vay Ağam Ey Şahım Ey Eyvah
Eyvah Ey)
Yar İsmini
Ansam (Desem) Olmaz / Düşer Dillere
Dillere (Vay Ağam Ey Şahım Ey Eyvah
Eyvah Ey)
Emrah Der Ki Bu Günümdür / Arşa Çıkan Tütünümdür (Vay Ağam Ey Şahım Ey Eyvah
Eyvah Ey)
Şiirlerinde kullandığı Emrah ismi
aslında bir mahlas. Emrah, amrah, amrak “âşık” mânâsına geliyormuş.
Bir sabah uğradım göl kenarına / Sunam beni gördü yüzmeye durdu / Çalındı çırpındı çıktı kenara /
Ela gözlerini süzmeye durdu
İstedim kendimi o göle atam /
Elimi uzatıp yavruyu tutam / Bir hayal eyledim sarılıp yatam /
Vefasız gönlümü üzmeye durdu
Emrah şahin almış bugün yalçını / Yel estikçe döker bele
saçını / Arzuhal eyledim visal bacını / İnce dişlerini
dizmeye durdu
18.yüzyılın sonunda Erzurum’un Yavı
Nahiyesi'ne giden yol üstündeki Tanbura köyünde doğduğu kabul ediliyor. Erzurum
doğumlu (Bayburtlu) [3] olduğu için de Erzurumlu lakabını almış. Zaten kendisi de divanındaki bir gazelin
sonunda:
beytiyle Erzurum'lu olduğunu
belirtiyor. Yaşamı hakkındaki bilgiler büyük ölçüde halk arasında dolaşan söylentilere
ve şiirlerine dayanıyor. Örneğin, Emrah'ın Erzurum’da medrese tahsili gördüğü kendi şiirlerinden biliniyor.
Dedim Erzurum nedir dedi ilimdir / Dedim gidermisin dedi yolumdur / Dedim
emrah kimdir dedi kulumdur / Dedim satarmısın dedi ki yok yok
Emrah saz şairleri hakkında
duyduğu hikayelerin etkisi altında büyüyor. Bu sebeple seyahat etme arzusuna
kapılıp küçük yaşta köyünden ayrılıyor ve medrese eğitimi için
Erzurum' a geliyor.
Kelamın fehm eylesinler bu müseddesten / Bu feyz-i almışım Emrah bir şeh-i mukaddesten
Nitekim, eserlerindeki öğelerden ve Divan
şiiri yolundaki emeğinden, hem yeterince öğrenim görmüş, hem tasavvuf yoluna
yöneldiği belli.
Surette Mevla'ya aşık olanlar / Surette kakül-i Leyla'yı bilmez / Arayıp dünyada
Hakk'ı bulanlar / Değil kim dünyayı ukbayı bilmez
Devlet-i dehr içre olanlar mesrur / Derunu harabdır birun ma’mur / Safi dil
olmayan sofi-i mağrur / Çektiği gussa-i esmayı bilmez
Emrahi akıbet olursun fani / Tutalım ki oldun
Yusuf'u sani / İsbat-ı Hak
edüb nefsini tanı / Nefsini bilmeyen Mevla'yı bilmez
Emrah, Erzurumda Nakşibendi Tarikatının
Halidiye kolunu kuran Şeyh Halid'e bağlanarak, onun fikir ve telkinlerinden feyz alıyor. Arapça ve Farsça sözcükleri, deyimleri öğrenmeye çabalıyor. Aruz
veznindeki ses dalgalanmalarını hissediyor ve ondan etkileniyor. Fakat medrese eğitimine fazla dayanamayıp köyüne geri dönüyor.
Fakat, artık kendisine köyü de yabancı gelmektedir. Deve tüyü rengi abası, beyaz keçeden külahını çevreleyen
ince sarığıyla yollara düşüyor. Bayburt ve Gümüşhane'ye uğrayarak Kop üzerinden
Trabzon'a varıyor. Pazar kapısındaki mazlumoğlu'nun kahvesinde saz çalıp yöre
halkının gönlünde yer ediyor.
Dedim dilber didelerin ıslanmış /
Dedi çok ağladım sel yarasıdır / Dedim dilber ak gerdanın dişlenmiş /
Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır
Dedim dilber sana yazılmış kanım
/ Dedi niçün böyle edesin sultanım / Dedim teşne vermiş ince miyanın / Dedi ben sarıldım kol yarasıdır
Dedim seni saran serini vermiş / Dedi beni saran murada ermiş / Dedim
peri yanaklarının kızarmış /
Dedi çiçek sokdum gül yarasıdır
Dedim dilber Emrah aklımı aldın / Dedi sevdiğine pişman mı oldun / Dedim dilber niçin sarardın soldun /
Dedi hep çekdiğim dil yarasıdır.
Değimendere taraflarında Güleser isminde bir kıza aşık oluyor. Fakat anne baba kızları Güleser'i saz çalıp türk'ü söyleyen sefil bir dervişe vermek
istemiyorlar. Oradan ayrıldıkları için aşık olduğu kızın izini kaybeden Emrah
kalbi kırık köyüne
geri dönüyor.
Emrahın daha sonra yine yollara
düştüğü ve 1837-1838 senesinde Kastamonu'ya geldiği biliniyor.[4] Kastamonu'nun
zenginlerinden Alişan Bey adında bir zatın himayesine giriyor ve Alişan Bey'in
yardımları ile bir evlilik yapıyor. Alişan Beyin ölümünden sonra yanıp yıkılan Emrah, Alişan Bey'e:
Bir zaman bu bezmden çok Alişanlar var idi / Çok şecaat
sahibi sahip-kıranlar var idi / Böyle virane değildi gördüğüm gülzarlar / Bunda tezyin-haneler aıı mekanlar var
idi / Kanda kalmış bilmezem
bu gülşenin ranalan / Nice servi kad1iler nevres ci vanlar var idi
mısralarıyla sevgi ve bağlılığını
dile getiriyor. Ancak, artık Kastamonu'da
duramıyor ve yeniden yollara düşüyor. Konya ve Niğde civarlarında dolaştıktan sonra Sivas'a
ulaşıyor.
"Gelmeseydim keşki sağlık
ile Sivas'a ben" diye şikayet etse de Sivas'ta uzun süre Bengiler de
Saatçıoğlu Hanesi'nde kalarak, havuzlu kahvede Sivas'lıların gönlünde taht
kuruyor. Çok geçmeden Mahi isminde genç bir dula gönlünü kaptırıyor ve yörenin hatırı
sayılır kişilerinden Hacı Ali Bey sayesinde Mahi Hanımla evleniyor. Uzun yıllar mutlu bir yaşam
sürüyorlar. Ancak, Mahi Hanım'ın da ölümü Emrah'ı Sivas'tan ayrılmaya mecbur bırakıyor.
Bize gam yutturdu sahha-yı hicran / Bilmem bu ayrılık gider mi
böyle / Ben mi tedbirimde eyledim noksan / Yoksa tecella-yı kader mi
böyle
Tokat
Niksar'a geliyor. Niksar'da da bu defa Acın Kız denen yaşlı
bir kadınla evleniyor ve ömrünün sonuna kadar Niksar' da kalıyor. Kabri başındaki
kitabeden [5]1854-1855
yılında öldüğü yazılı. Ancak Emrah'a kuvvetle bağlı olan çırağı Tokatlı
Nuri'nin ustasına düşürdüğü tarih [6] dikkate
alındığında ölüm tarihinin ihtilaflı olduğu görülüyor.
Çağrışır bülbüller gelmiyor bağban / Hoyrat dost bağından gül
aldı gitti / Yüz bin mihnet çektim bir bağ bezettim
/ Yari ben besledim el aldı gitti
Nice mihnet çektim bin daha gerek / Hayli ômür ister bir daha görek / Nazlı yarim aldı o kanlı felek /
Aktı gözüm yaşı sel oldu gitti.
Nazlı yardan kem haberler geliyor / Dostlarım ağlıyor düşmanlar
gülüyor / Dediler ki sefil Emrah ölüyor / Kimi kazma kürek bel
aldı gitti
İkisinin de Emrah ismini taşımaları yüzünden [7] bazan Ercişli Emrah (17.yy) ile karıştırılmış. Ercişlinin şiirleri bazen ona mâl edilmiş. Bazen de şiirlerinin bir kısmı Ercişli Emrah'ın Selvi Han'la ilişkili halk hikayesine eklenmiş.
Hazan ile geçti gülşeni bustan / Eyler dertli bülbül zâr garip garip / Haraba
yüz tuttu bezmi gülistan / Ağla şimdengeru var garip garip
Hançeri feleğin ucu ciğerde / Gittikçe artıyor yara bu serde / Diyarı gurbette
tutuldum derde / Gel tabip yaramı sar garip garip
Emrah bizim elin gonca gülleri / Açılmıştır öter
dost bülbülleri / Ben sefil sergerdan gurbet elleri / Gezeyim bir zaman
yar garip garip
Buna sebeb her iki şâirin de Anadolu’da hemen hemen aynı yerlerde gezip dolaşmış olmaları olarak gösteriliyor.

Ölümü hakkında kesin bir tarih yok. Halk rivayetlerine bakılırsa öldüğünde yaşı yetmiş beşten aşağı değilmiş. Zaten kendisi de şu beytiyle elli yaşından fazla yaşadığını söylüyor:
Ömrü seyâhatla geçen bu halk şâiri bildiğimiz kadarıyla Sivas, Kastamonu, Trabzon, Sinop, Konya, Niğde gibi vilâyetlerde dolaşmış, ömrünün son zamanlarını Niksar’da geçirmiş ve orada ölmüş.
Bugün ben bir güzel gördüm / Bakar cennet sarayından / Kamaştı gözümün
nuru / Onun hüsn-ü cemalinden
Salındı bahçeya girdi / Çiçekler selama durdu / Mor menekşe boyun eğdi / Gül kızardı hicabından
Bahçenin kapısın açtım / Sandım ki cennete düştüm / Sevdim coştum helallaştım / Buse aldım yanağından
Bahçenin kapısı daldır / Dalında öten bülbüldür / Emrah da bir edna kuldur /
Bağışla geç günahından
Şiirlerinde geçen yer adlarının
tekrarından, çeşitli yerlerde kısa süreli serüvenler yaşadığı, kendisine ilgi
duyan ve koruyup esirgeyen kişilere konuk olarak farklı şehirlerde yerleşip
yaşadığı, ev bark kurduğu anlaşılıyor.
(Amman)
Uykudan Uyanmış Gözleri
Bir Hoş / Dedim Sarhoş Musan Söyledi Yoh Yoh / Ağ Elleri
Boğum Boğum Gınalı / Dedim Yar Bayram Mı Söyledi Yoh Yoh
(Amman)
Dedim Kalem Nedir Dedi Kaşımdır / Dedim İnci Nedir Dedi Dişimdir / Dedim On
Beş Nedir Dedi Yaşımdır / Dedim Artık Var Mı Söyledi Yoh Yoh
(Amman)
Dedim Erzurum Nen Dedi İlimdir / Dedim Gider Misen Dedi Yolumdur / Dedim
Emrah Nendir Dedi Kulumdur / Dedim Satar Mısan Söyledi Yoh Yoh [8]

Bu açıdan Erzurumlu Emrah 19. yy'ın Dertli ve Seyrani gibi adı herkesce bilinen bir kaç şairinden biri.
Bir yüzünü
divan edebiyâtına çevirmiş,
diğer
yönü halk edebiyâtında olan bir saz şâiri.
Asıl etkileyici yanı, saz şiiri geleneği bağlamında içten ve etkili aşk, gurbet
şiirleri. Bu milletin sinesinde olduğu gibi şiirlerinde
yer alan gurbet duygusu, bütün âşıklarda olduğu gibi onda da lirizmin ana kaynağını teşkil ediyor.
Gönül gurbet ele çıkma / Ya gelinir ya gelinmez / Her
dilbere meyil verme / Ya sevilir ya sevilmez
Yürüktür bizim atımız / Yardan atlattı zatımız / Gurbet
elde kıymetimiz / Ya bilinir ya bilinmez
Bahçamizde nar ağacı / Kimi tatlı kimi acı / Gönüldeki
dert ilacı / Ya bulunur ya bulunmaz
Deryalarda olur bahri / Doldur da ver içem zehri / Sunam
gurbet elin kahrı / Ya çekilir ya çekilmez
Emrah der ki düştüm dile / Bülbül figan eder güle / Güzel
sevmek bir sarp kale / Ya alınır ya alınmaz
Kuşkusuz Erzurumlu Emrah’ın medrese
tahsili görmesi kendisini diğer halk şâirlerinden ayırıyor. Mesela bu yönü ile o Ercişli
Emrah’tan oldukça farklı. Divan şiirine yakın bir söyleyişi var. Eserlerinden [9] ve Divan şiiri yolundaki çabasından, hem yeterince öğrenim
görmüş olduğu, hem de tasavvuf yoluna yöneldiği anlaşılıyor.
Biz tarik-i aşkın âşıklarıyız / Baş ü can vermişiz canan bizimdir / Ne gamdan
kaçarsın divane gönül / Kâşane bizimdir mihmân bizimdir
Bu nükte yetmez mi arife kâfi / Sırra mahrem olan eylemez lâfı / Çık aradan
sufî değilsen sâfî / Tekke-i aşk içre devran bizimdir
Emrah bu makamda olandır velî / Hakk'a yakın halka görünür deli / Elbet
hatâ bizde demişiz belî / Yazılan ahd ile peymân bizimdir
Medrese öğrenimi nedeniyle klasik şiire yönelmiş, Fuzûlî, Baki, Nedim gibi usta bildiklerini örnek almış. Nakşibendiliğin Halidi koluna bağlı olduğu için de tasavvuf öğelerini şiirine doldurmuş.

Bunun yanında koşmalarında Karacaoğlan'ı, kimi zaman da Aşık Ömer ve Gevheri'yi izlemiş. Bilhassa aşık geleneğine bağlı koşmalarında ustaca bir söyleyişe ulaştığı, yerli zevki dile getirdiği görülüyor.
El çek tabip el çek sinem üstünden / Sen benim derdime deva bilmezsin / Sen nasıl tabipsin
yoktur ilacın / Yarem yürektedir sarabilmezsin
İçerim yanıyor kendim havayi /
Çekmeyen ne bilir aşkı sevdayı
/ Yıktın viran oldu kalbim sarayı / Çünkü
bir taşını koyabilmezsin
Emrah'ım dinledin benim sözlerim / Muhabbetin can evimde
gizlerim / Ne duruyon ağlasana gözlerim / Bir dahi yarini görebilmezsin
Hece ölçüsüyle yazılmış şiirlerini Eflatun Cem Güney ile Çetin Eflatun Güney 1958 yılında "Erzurumlu Emrah'ın Hayatı ve Şiirleri" adıyla kitap haline getirmişler.Şiirlerinde Fuzûlî, Hatâî, Bâkî, Nedim ve Vâsıf’ın tesirleri görülmektedir. Her ne kadar divan şiirine yakın şiirler söylemişse de asıl güzel şiirleri, heceyle söylediği koşma ve semâî gibi nazım şekillerindeki manzûmeleridir.
Hayal hayal olmuş karşıki dağlar / Muhannet gözlerin dolukmuş ağlar / Esti
sam yelleri bozuldu bağlar Onun için bende gam telaşı var
/ Alim derdin alim bin telaşı var
Yıkılsın dünyanın pembe irengi / Dinlemez öldürür yoksulu begi / Kimi
yemez baklavayı böreği / Kiminin akşama nan telaşı var / Alim derdin alim bin telaşı var
Ey Emrah elveda yüklendi göçüm / Affeyle yarabbi çoğoldu suçum
/ Okuyum kuranlar musaflar açın / Azrail göğsümde can telaşı var / Alim derdin alim bin telaşı var
Hece ile yazılmış
tasavvufi şiirleri var ise de asıl kişiliği, âşık tarzı koşma ve
semailerinde görülüyor.
Ne feryat edersin divane bülbül / Senin bu feryadın gülşene kalsın / Bu
dünyada eremezsem murada / Huzur-u mahşere divana kalsın
Nesin meth edeyim bir kaşı kare / Sen açtın sineme onulmaz yare / Dünya
tabib gelse derdime çare / Derdimin dermanı Lokman'a kalsın
Erzurumlu Emrâh; Tokatlı Nûrî,
Beşiktaşlı Gedâî gibi birçok halk şâiri üzerinde tesir bırakmış, hece vezni ile
şiir söylediği gibi arûz veznini de ustaca kullanmış, divan şiiri
üslûbuyla gazeller söylemekten geri kalmamıştır.
Bad-ı saba selam söyle o yâre / Mübarek hatırı hoş mudur
nedir / Nideyim yitirdim bulamam çare / Mestan ela gözler yaş mıdır
nedir
O nazlı canana uğrasa yollar / Bize mesken oldu kahveler hanlar / Yarin
meclisinde oturan canlar / Hesap etsin yıllar boş mudur nedir
Eğil güzel eğil saçın sürünsün / Aç beyaz göğsünü memen
görünsün / Evvel benim idin şimdi kiminsin / Gündüzün hoş geçen
düş müdür nedir
Emrah eder can bülbülüm kafeste / Benim arzuhalim bildirin dosta / Kendim
gurbet elde gönlüm sılada / Gitmiyor kervanım kış mıdır nedir
Bâzı şiirleri tekke etkisi gösteriyorsa da, serbest ve aşkla söylenmiş şiirleri de var. Mesela, aşka, aşığa
ve maşuğa bakışını şu latif dörtlükleriyle dile getirmiş.
Bahçelerde nar ağacı / Kimi tatlı kimi acı / Gönüldeki derdin
ilacı / Ya bulunur ya bulunmaz / Emrah der ki düştüm dile / Bülbül figan eder güle / Güzel sevmek bir
sarp kale / Ya alınır ya alınmaz
Hayatının, değişik geziler,
yerleşmeler, evlenmeler ve serüvenlerle dolu oluşu, Orta ve Doğu Anadolu'daki
ününü arttırmış olmalı. İlgi çeken kişiliği eserlerine değer kazandırmış,
şiirlerinin yayılıp bilinmesini sağlanmış gibi.
19.yy âşıkları arasında eserleri
en çok okunan sanatçılardan biri olan Emrah, klasik edebiyat bilgisiyle üstünlük
kazanmış, bu ölçüde de kültürümüze etki yapmış bir şairimiz. İki yanlı eserleriyle geniş kitle ve alanlara ulaşabilmiş. Bugün hece vezniyle söylediği ikiyüze yakın şiirinin derlenmiş hali bile kendisini 19. yy'ın önemli bir Anadolu aşığı, büyük bir saz şairi olarak saygıyla anmamızı gerektiriyor.
[1]Erzurumlu Emrah (d. 1775 Tanbura, Erzurum – ö. 1854, Niksar, Tokat), Türk halk şairi.
[2] Erzurum Yöresi Türkülerinden
[3] Erzurumlu Emrah olarak bilinen şairin aslen Bayburtlu olduğu belirtilmektedir.
Divan Edebiyatında olsun, Halk Edebiyatında olsun seçkin bir yeri olan Bayburtlu Emrah, ?1775 yılında Bayburt İli’ne bağlı Aksaçlı (Haşıya) köyünde doğdu. Ailesinin tek çocuğu olan Emrah’ın anası Erzurum’un Tambura köyünden, babası ise Bayburt İli’ne bağlı Konursu kasabasından “KARAOĞLU” Ailesindendir. Ailesinin çok fakir olması nedeniyle Bayburt’un Kaleardı Mahallesi’ne gelip, burada bir süre marabalık yaparlar. Kaleardı’ndan da Bayburt’un Aksaçlı köyüne gidip, burada yerleşirler. Ailenin biricik oğlu oğlu olan Emrah’da bu köydeyken doğar. Çocukluğunu burada geçirirken babası Aksaçlı köyünde ölür. Kimsesiz, çaresiz kalan anası yetim kalan oğlunu alıp, Erzurum’un Tambura köyüne götürerek , ilim öğrensin diye HACI HAŞIL EFENDİ’nin dergahına verir.
Bayburtlu olduğunu hiçbir an unutmayan Emrah; Bayburtlu’luğunu hiçbir an gizlememiş, gurbette hep çocukluğunun ilk yıllarını geçirdiği yeri Aksaçlı köyünün dağlarını, bayırlarını, şiirleriyle dile getirmiştir. Aynı dönemde yaşayan Bayburtlu Zihni ( 1797-1859 ) gibi O’da Bayburt’unun özlemini çekmiş, şiirlerinde Çini Mescit Kalesi’ni, doğup çocukluğunu geçirdiği , babasının mezarının bulunduğu kendi köyü Aksaçlı’yı unutmamış, “Divanyurdu” Dağlarını şiirlerine sokmuştur. Erzurumlu olması durumu ; O dönemde Bayburt’un Erzurum’a bağlı olması ile ilgili olup, diğer bir önemli nedeni ise : Anasının Erzurum Tambura köyünden olmasıdır. Gerçek anlamıyla Bayburtlu Emrah’ın kendisini yetiştirmesinde buradaki Hacı Haşıl Efendi’nin oldukca büyük katkıları olmuştur.
Bayburtlu Zihni’nin Erzurum’dan söz eden şiirleri yanında Bayburt’u konu eden şiirleri günümüze kadar ulaşmamış olsalardı, O’da “Erzurumlu Zihni” olarak tanınacaktı. Kaldıki : “ Erzurumlu Şairler ” konu edildiğinde, birçok yerde : Bayburtlu Zihni’ye yer verilmiş olduğu da ayrı bir gerçektir.
[4] Kastamonu'da
cıkan Açık Söz gazetesinde Arif Efendizade Ziyaddin Efendi'nin Emrah hakkındaki
bir yazısına göre
[5] Niksar'da
Karşıbağ Mahallesi Tekke Bayır'ında kabristanın başında bulunan ve Tokat
ulemasından Abdurrahman Hıfzı Efendi'nin yazdığı kitabeye göre
Ahsenullah şemme-i hayrül-vera / Rahm-ı aşkta eylemiş canın feda / Fakr-ı fahriden giyinmiş hırkayı / Hem muhibb-i zümre-i Al-i aba / Levha-i kalbinde hikmet çeşmesi / Meb'edip dil teşneler eyler seka / AIem-i gayb'el-guyubun nağmesin / Ruh-i akdesten okur Davut-eda / Şair-i Rum idi gerçi ol edip / Şark ile garba okudu essela / Gel tavaf et Hıfzı ruh-i Kabe'yi / İşte kabr-i hazret-i (Emrah baba) 1271 m. 1854-1855
[6] Ahmet
Talat Bey'in ''Halk Şiirinin Şekil ve Nevi. İst. 1926. s.93" ve "Tokatlı Aşık Nuri Çankırı 1933.
s.183" kitaplarından:
Keşfoldu bahar-ı çimenistan-ı nezaket / Gösterdi yine gülşene gül bu-yi letafet / Baştan başa dünyayı sürur aldı temamet / Erdikte cihan bağına ezhar-beşaret / Aldı dil-i bülbülleri bir nale-i hasret / Bilmem ne
alamettir eya serv-i kaamet
Matlalı ve yedi bentli müseddes
baharivesinin son bendinde :
Gördükde o serv-i kaddi nevreste nihali / Can bülbülünün
kalmadı cisminde mecali / Keşfoldu sühan bağı. cihan bağı misali / Var olsun dilde hemen aşk-ı kemali / İnci ile mücevher gibi bu tarih-i sali / (Nuri)
ne güzel söylemiş üstadına rahmet 1277
m.1860
[7] Sefil Emrah’la
biten şiirler Ercişli emraha aittir. Diğerleride Erzurumlu Emraha aittir.
[8] Erzurum Yöresi
Türküleri
[9] ESERLERİ: Bir
Nazenin Bana Gel Gel Eyledi, Biz Tarik-i Aşkın Âşıklarıyız, Bu Göçü Ordan
Göçürdüm, Bülbül Olmuş Gülistanı Beklerim, Dedim Dilber Didelerin Islanmış,
Dinleyelim Dağ Başında Figanı, El Çek Tabib El Çek Yaram Üstünden, Elâ
Gözlerini Sevdiğim Dilber, Gönül Gitmek İster Gurbet İllere, Gönül Gurbet Ele
Çıkma, Güzel Sallanarak Nerden Gelirsin, İki Kaşları Karanın, Ne Feryat Edersin
Divane Bülbül, Ne Vefasın Gördüm Bezm-i Cihanın, Sabahtan Uğradım Ben Bir
Fidana, Şimdengerü Nazlı Yare Küskünüm, Şu Karşıki Karlı Dağlar, Tutam Yar
Elinden Tutam