Feyiz kelimesi kültürümüzde; verimlilik, gürlük, ongunluk, bereket, artma, çoğalma, ilerleme, kültürel gelişme, olgunlaşma, olgunluk, manevi haz, mutluluk, iç huzuru anlamlarında kullanılmış.
Bir kız ismi olan Feyza ile erkek ismi Feyyaz kelimelerinin de kökü Feyz kelimesinden geliyor. Aynı kökten gelen feyz ve feyezân kelimelerinin ise sözlükte "fazla suyun yatağından taşması, bir haberin yayılması, bir sırrın açığa çıkarılması" gibi anlamlara geldiği belirtiliyor. Çoğulu ise füyûz, füyüzat oluyormuş.
Feyiz kelimesi mecazi olarak “bağış ve lütufkârlık”
mânasında da kullanılmış. Bu kökten türeyen fiillere “akmak, taşmak, dalmak”
anlamında Kur’an ve hadislerde rastlanıyor.
Tasavvufta ise bu kavramın bütün bilgi ve varlıkların Allah'tan
zuhur ve tecelli etmesi anlamında kullanıldığı [1]
anlaşılıyor.
Bu anlayışa göre bütün varlıklar, belli bir kaynaktan çıkıp akan bir su gibidir. Herhangi bir kesintinin söz konusu olmadığı bu akışta varlık her an kaynağına muhtaçtır ve her lahza ondan aldığı destekle varlığını devam ettirmektedir.
Bundan dolayı bir akışın eseri ve bir taşmanın sonucu olan varlık da aslında bilgi gibi ilâhî bir feyizdir. Burada feyiz “varlığın zuhur ve tecelli etmesi” anlamına geliyor.
Bu anlayışa göre bütün varlıklar, belli bir kaynaktan çıkıp akan bir su gibidir. Herhangi bir kesintinin söz konusu olmadığı bu akışta varlık her an kaynağına muhtaçtır ve her lahza ondan aldığı destekle varlığını devam ettirmektedir.
Bundan dolayı bir akışın eseri ve bir taşmanın sonucu olan varlık da aslında bilgi gibi ilâhî bir feyizdir. Burada feyiz “varlığın zuhur ve tecelli etmesi” anlamına geliyor.
Hasene kültürümüzde insanın hoşuna giden her türlü maddî ve manevî iyilik ve nimetlere deniyor. İyilik, güzellik, güven, sıhhat, mal, servet, zenginlik, bolluk, fetih, zafer, ganimet, makam, hayırlı amel gibi.
Arapça'da ise Allah rızasına uygun iş, sevab, iyi âkibet, iyi söz ve iş, nimet gibi iyiliğin ve güzelliğin her türünü anlatmak için kullanılan çok yönlü bir kelime. Çoğulu "hasenât", karşıtı ise suç, kötülük, günah demek olan "Seyyie" oluyor.
Türkçeye de hemen hemen aynı anlamları taşıyarak
girmiş olan bu kelime konuşma dilinde daha çok, hayır-hasenat biçiminde, bir
deyim gibi kullanıla gelmektedir. Özellikle kalıcı ve sürekli hayır işlerini ifade
eder.
"Hasene" kelimesi Kur'ân-ı Kerîm'de yirmi
sekiz yerde bu tekil haliyle, üç yerde de "hasenât" olarak çoğul
şekliyle geçiyor. [2] Söz konusu
âyetlere baktığımızda hepsinde ortak nokta "hasene"nin yüce
Allah'tan gelen bir üstünlük oluşunun vurgulanmış olması. [3]
Bu nedenle Îmân, namaz, oruç, hac, zekat, sadaka,
hayır, insanlara yardım, iyilik, güzel söz hasene kavramının içine giriyor. Ayrıca, yenilen, giyilen, içilen,
kullanılan, insana faydası olan her türlü nimet, güzellik ve imkânın da bu kapsamda olduğu görülüyor. Hatta cennet ve nimetleri ile Allah'ın rahmeti, mağfireti, lütfu, sevgisi ve rızası da hasene olarak ifade edilmiş.
Kul planında "hasene", yapılan iyi işlerin/sâlih amellerin doğurduğu bir sonuç oluyor. Zira "İnsanlar ve salih amelde bulunanlar; sakınırlar, inanırlar, yararlı işler yaparlar, sonra (haramdan) sakınıp inanırlar ve sonra (isyandan) sakınıp iyi davranırlarsa, daha önce tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Çünkü Allah iyi davrananları sever" [4] denilmiş.
Sözlüğe göre iyilik, karşılık beklenmeden yapılan yardım, iyi, hayırlı, yararlı, meşru iş, sevablı amel, halkın rağbet ettiği akıl, ilim, ibadet, adalet, ihsan gibi anlamlara geliyor.
Bir şeyi diğerine tercih etmek, hayırlı olmak,
hayırda birine üstün gelmek, birine hayırlı olan şeyi vermek anlamındaki
"h-y-r" kökünden türemiş.
Hayr, isim olarak da; insanların rağbet ettiği, sevip arzu ettiği ve hayırlı olan şeylere deniyor. Şer ve zarar kelimelerinin zıddı.
Hayr, isim olarak da; insanların rağbet ettiği, sevip arzu ettiği ve hayırlı olan şeylere deniyor. Şer ve zarar kelimelerinin zıddı.
Hayr kelimesi Kur'ân'da 176 âyette geçmiş. [5]
Genel olaral dînin ve aklın beğendiği şeyler “hayır”; dînin ve aklın
beğenmediği şeyler “şer” olarak tavsif edilmiş. Dilimizde “hayr” daha ziyade "hayır" şeklinde yazılıp söyleniyor ve iyilik anlamında kullanılıyor. [6]
Aslında hayr/hayır iyilik yapmak, sadece bizim kültürümüzde değil hemen her toplumda
teşvik edilmiş. Bu anlamda iyilik yapmanın belli bir ölçüsü, sınırı da yok.
İnsanlara güler yüzle davranmak da, üzüntüsüne ortak olup teselli etmekte bir hayr yani iyilik oluyor. İmkân nisbetinde maddî bir ihtiyâcı gidermek, hasta olanı ziyâret etmek, ikrâmda bulunmak da öyle. [7]
İnsanlara güler yüzle davranmak da, üzüntüsüne ortak olup teselli etmekte bir hayr yani iyilik oluyor. İmkân nisbetinde maddî bir ihtiyâcı gidermek, hasta olanı ziyâret etmek, ikrâmda bulunmak da öyle. [7]
Hayrât
Hayr kelimesinin dişili olan “hayra” nın çoğulu olup sözlükte hayırlı olanlar, seçilip tercih edilenler ve kendisinde çok fayda bulunanlar şeklinde geçiyor. [8]
Hayrât dilimizde daha çok; sevap kazanmak için
yapılan iyilikler, sevaplı amel, meşru-faydalı-hayırlı işler için kullanılıyor.
Örneğin insanımızın sosyal yaşamında; halkın yararlanması için yapılan okul, han, (halka parasız olarak yemek ve su vermek veya hastaları tedavi etmek için yapılan) aşhane, hastahane, çeşme, sebil vb. hayır kurumları ve binalara bu ad veriliyor.
Örneğin insanımızın sosyal yaşamında; halkın yararlanması için yapılan okul, han, (halka parasız olarak yemek ve su vermek veya hastaları tedavi etmek için yapılan) aşhane, hastahane, çeşme, sebil vb. hayır kurumları ve binalara bu ad veriliyor.
"Hayrât" hayır kelimesinin çoğulu.
Yapılan iyi ve hayırlı işleri anlatmak için kullanılıyor. [9] Mesela Osmanlı kültüründe "Hayrât" denilince kalıcı hizmet kurumları
kastediliyor. "Bu çeşme filancanın hayrâtıdır" veya "Bu câmi
falancanın hayratıdır" denilince, bu müesseseleri o zatların yaptırdıkları
ifade edilmiş oluyor. Böyle hayratların en başında da "Vakfiye"ler geliyor tabi ki.
Genel olarak bu kelime iyilik ve hayırlı
davranışları ifade ettiği için [10] özellikle
Müslümanların, bütün insanlar hakkında iyilik isteyen, iyilik yapan kişiler olmak üzere gayret
göstermeleri tavsiye ediliyor.
Bu nedenle imkanı olan müslümanlar mü'min kardeşlerine, içinde yaşadıkları topluma ve çevreye maddi-manevi elinden gelen her türlü yardımı yapmalıdırlar. Çünkü bu Allah rızası için önemli bir fırsattır. Maddi imkânı olmayanlar dahi hiç değilse diğerlerine hayır duâ ederek hayrâtta bulunabilirler. Unutmamalıdır ki güzel söz bile sadaka sayılmıştır.
Bu nedenle imkanı olan müslümanlar mü'min kardeşlerine, içinde yaşadıkları topluma ve çevreye maddi-manevi elinden gelen her türlü yardımı yapmalıdırlar. Çünkü bu Allah rızası için önemli bir fırsattır. Maddi imkânı olmayanlar dahi hiç değilse diğerlerine hayır duâ ederek hayrâtta bulunabilirler. Unutmamalıdır ki güzel söz bile sadaka sayılmıştır.
Bu manada Sadaka-i câriye kavramını çok
önemsemek gerekir. Çünkü "Hayrât" ve "Vakıf" kelimelerinin
tam karşılığıdır bu kavram. Bununla; hayrı, sevabı dâimi olan sadaka, sevabı öldükten
sonra da devam edecek olan hayırlı işler kastedilmektedir.
KAYNAK: DİB ve muhtelif
[1] Örneğin İbnü’l-Arabî
bir tek varlığın (Allah) bulunduğunu, var olarak görünen her şeyin bu varlığın
çeşitli görüntüleri olduğunu söyler.
[2] Tevhid
"Allah'ı birlemek, ona eş ve ortak koşmamak" (Neml, 27/89), zafer ve
ganimet (Âl-i İmrân, 3/120), bolluk (A'râf, 7/130), sıhhat ve saâdet (Râ'd,
13/6), maddî ve ma'nevî nimet (Bakara, 2/201; Nisâ, 4/78-79) güzel söz, iyilik
ve iyi davranış (Fussilet, 41/34) hayırlı, iyi ve faydalı amel-iş (En'âm,
6/160), iyi ve güzel (Nahl, 16/125; Ahzâb, 33/21), îman ve sâlih ameller (Hûd,
11/114)
[3] Nitekim,
kulların amellerinin övüleni ve buyurulanı "sâlih amel" olarak
anılıp, bu fiil kula izafe edildiği hâlde; "hasene" için kesin bir
biçimde "sana ne iyilik (hasene) gelirse, Allah'tandır" buyurulduktan
sonra, "ne kötülük dokunursa, o da kendindendir" ifadesiyle,
"hasene" yüce Allah'a hasredilir (en-Nisâ, 4/79). Aynı sûredeki bir
önceki âyet de "Onlara bir (hasene) iyilik gelirse, "bu Allah'tandır'
derler; bir kötülüğe uğrarlarsa "bu da senin tarafındandır" derler.
De ki, hepsi Allah'tandır" (en-Nisâ, 4/78) buyuralarak, bu durumun ön
açıklaması da yapılır.
[4]
el-Mâide, 5/93
[5] îman
(Enfâl, 8/70; Hûd, 11/31), İslâm (Kalem, 68/12), Kur'ân (Bakara, 2/105), çok
mal (Bakara, 2/180,215), sıhhat, afiyet (En'âm, 6/17; Yûnus, 10/107), ücret,
mükafât (Hac, 22/36), en iyi en üstün (Mü'minûn, 23/118), taam, yiyecek (Kasas,
28/24), zafer (Ahzâb, 33/25), at (Sâd, 38/32), daha faydalı (Bakara, 2/106),
daha hayırlı (Yûsuf, 12/64), bolluk (Hûd, 11/84), iyilik, yarar, salah (Nur,
24/33), güc, kuvvet (Duhân, 44/37), dünya, mal, mülk (Âdiyât, 100/8), iyi,
güzel, yararlı olan şey (Âl-i İmrân, 3/104), hayırlı, sâlih çocuk (Nisâ, 4/19),
iffet (Nûr, 24/12), daha güzel daha iyi daha edepli, terbiyeli, ahlâklı
(Hucurât, 49/5), faydalı (A'râf, 7/188), şerrin zıddı olan hayr (Âl-i İmrân,
3/26) anlamlarında; ahyar kelimesi ise 2 âyette geçmiş ve hayırlılar anlamında
peygamberlerin sıfatı olarak kullanılmıştır (Sâd, 38/47-48). "Sizi hayr ve
şerle deneyeceğiz..." (Enbiyâ, 21/35) Allâh'ın sıfatı olarak hayr,
Kur'ân'da bir âyette geçmiştir: "...Allah daha hayırlı, (mükâfat ve
cezası) daha devamlıdır. (hayr ve ebkâ)" (Tâ-hâ, 20/73) Allah'ın
insanlara, yararı, hayrı, nimeti, ihsanı her şeyden daha çoktur. O, hayırlıdır,
faydalıdır. Bütün hayr onun elindedir (Âl-i İmrân, 3/26). Yardım edenlerin
(Âl-i İmrân, 3/150), hüküm verenlerin (A'râf, 7/87), cezalandıranların (Enfâl,
8/30), rızık verenlerin (Hac, 22/58), merhamet edenlerin (Mü'minûn, 23/109) ve
konuk edenlerin (Mü'minûn, 23/29) en hayırlısıdır.
[6] Kur’ân-ı
kerîm’de meâlen; “Kim zerre mikdârı bir hayır işlerse, onun mükâfâtını
(karşılığını) görür.” (Zilzâl sûresi: 7) buyrulmaktadır.
[7] Nitekim
Peygamber efendimiz; “Hayra (iyiliğe) yol gösteren (sebeb olan) onu yapan
gibidir.”; “İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır.”; “Müslümanların
hayırlısı, Müslümanların, elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.”
buyurmaktadır.
[8] Kur'ân'da
10 âyette geçmiş ve sâlih ameller, hayırlı işler (Bakara, 2/148), iyi huylu,
güzel ahlâklı kadınlar (Rahmân, 55/70), hayırlar, mükafatlar ve manevî nimetler
(Enfâl, 8/88) anlamlarında kullanılmıştır.
[9] Kur'ân-ı
Kerim'in Bakara Suresi 148'inci ayetinde: "Hayır işlerine koşunuz"
emri verilmiştir. Hayrât kelimesi bu ayetin içinde zikredilmiştir.
[10] Sahâbe-i
kiramdan Ebu Musa (r.a.) buyurdu ki: Allah'ın Rasulü'nün şöyle buyurduğunu
işittim: Her Müslümanın sadaka vermesi (iyilik yapması) icabeder. Yanındakiler:
? Ya Rasûlallah! Sadaka verecek birşeyi yoksa ne yapar? dediler Allah'ın
Rasûlü: ? Eliyle çalışır, kendisi faydalanır. Sadaka da verir, buyurdu. ? Onu
da yapamazsa? diye soruldu. ? Sıkıntıya düşmüş kişiye yardım eder, buyurdu. Onu
da yapamazsa? diye soruldu. Hayrı emreder, buyurdu. Onu da yapamazsa, dediler.
Kötülük yapmaktan kaçınır, çünkü o da sadakadır/ iyiliktir, buyurdu.