Balıkesir'de köy hayırları ve Sökün Çeşmeleri Buluşması
Balıkesir`de geleneksel yemekli köy hayırları Nisan ayının 20'sinden sonra başlıyor ve Mayıs ayının aysonuna kadar devam ediyor. Adına ister newruz deyin, ister hıdırellez, isterse bahar bayramı. Baharın gelmesiyle birlikte köylerde bereketin simgesi haline gelen ve zaman zaman manevi bir veçhe kazanan bu etkinliklere Balıkesir`in hemen her köyünde rastlamak mümkün.
Herkesin
doğal davetli olduğu bu hayırlar, merkezlerde, “Şu gün şu saatte ve şu köyde hayır
vardır. Bütün halkımız
davetlidir” şeklinde bir anonsla belediye hoparlörlerinden ilan ediliyor. Ayrıca cuma namazlarında da halka duyuruluyor. Bunun dışında köylüler, haber göndererek özellikle gelmesini
istedikleri yakınlarını da davet edebiliyorlar. Bu etkinliklere bazen vali, kaymakam ve
belediye başkanları da katılıyorlar.
11 Mayıs Pazar günü
Susurluğun Yıldız köyünde ben de böyle bir hayır yemeğine katıldım.
Köy
camisinin yanıbaşındaki meydanın hemen her yeri bayraklarla donatılmıştı. Meydan çınar ağaçlarının
gölgelediği geniş bir alandı. Erkekler meydana bakan köy kahvesinin önünü
doldurmuş, kadınlar ise cami avlusunda toplanmışlardı. Yemeğin öğle namazından sonra verileceği bilinmesine rağmen, davetliler erken saatlerden
itibaren hayır yerine geliyorlardı.
Bundan maksat, birbirleriyle daha çok vakit geçirebilmek ve yeni insanlar tanıyabilmek olmalı. İşte böyle bir muhabbet ortamında zaman çarçabuk geçti. Öğleye doğru bütün konuklar gelmiş, hayır yeri iyice kalabalıklaşmıştı.
Öğle
namazına yakın camide mevlit başladı.
Güzel sesli hafızlardan ilâhî, mevlit ve Kuran
dinledik. Namazdan sonra yapılan
duada okunan ilâhî, mevlit ve Kuran’dan hasıl olan sevabın bağışlanması,
günahların affı, ürünlerin bereketi için niyazda bulunuldu.
Çok
şükür böyle bir sıkıntı yok, ama ihtiyaç varsa bu dua yağmur duası olarak da yapılabiliyor. İkramdan sonra yapılan dua ise daha çok yemek duası şeklinde. Tabi bütün bu
dualarda ortak nokta "bereket."
Bu
şekliyle hayır dinî bir mahiyet
kazanıyor. Ancak bir taraftan ilâhî, mevlit, Kuran ve
dualar okunurken, çevre köylerden gelen insanlar, birbirleriyle görüşüyor ve tanımadıklarıyla da sohpet imkânı buluyorlar. Ayrıca evlilik çağındaki genç kızların o
gün daha bir süslenmiş, delikanlıların da en yakışıklı halleriyle, etrafta gruplar
hâlinde dolaştıkları farkediliyor.
Böylece bu tür etkinlikleri onlar da kendilerince
değerlendirmiş oluyorlar.
Nihayet
tam da namaz vaktinin bitiminde yiyecekler hayır
alanına geliyor. Hayır gününden önce aralarında toplanmış parayla bütün
malzemeler alınmış, yemeklerin
pişirileceği yer hazırlanmış ve yemekleri
pişirecek aşçı ve bulaşıkçılar belirlenmiş. Yalnız bu hizmet sırasında görev alanlar, genellikle
gönüllü kişiler. Yaptıkları işi köyün
hayrına katkı olsun diye yapıyorlar.
Yemek
dağıtımı kuyruğa giren misafirleri
geciktirmeden hızlı bir şekilde yapılıyor. Bu arada bazı konuklara, kadınlara
ve yaşlılara görevli gençler tarafından, büyükçe tepsilerle yemek gidiyor. Bu arada kadınlar, erkekler ve
gençler ayrı ayrı gruplar hâlinde oturuyorlar. Ama bu gruplaşma böyle istendiği için değil, daha çok sohbet amaçlı
kendiliğinden oluşan bir durum.
Dağıtımın
âdil olması, yemeğin ulaşmadığı bir grubun kalmaması için, yüksekçe bir yerde
bulunan muhtar, yerine göre imam yada bir görevli dağıtımı yönlendiriyor. Bu arada bir yerlerden ilâhî ve kaside sesleri geliyor. Yemekten
sonra gül suyu, lokum ve misafir şekeri ikramı da var.
Görevli
hocanın yaptığı yemek duasının ardından konuklar, köylülerle
“Hayrınız hayırlı olsun, Allah kabul etsin” şeklinde bir tebrik ve
temenniyle vedalaşıp ayrılıyorlar. Bu arada Susurluğun bazı ileri gelen serbest meslek erbabı ve esnafını da görüyorum. Selamlaşıp hal hatır soruyoruz. Genç emniyet müdürü ve Jandarma komutanı da konuklar arasındaymış, bu vesile ile tanışmış olduk.
Geleneksel köy hayırlarında diğer köy ve şehirlerden insanların
hayırların yapıldığı köylere akın etmesi oldukça anlamlı. Zira toplu yenen yemekler, her zaman dostluk ve arkadaşlığı pekiştirmeye,
insanlar arasındaki bağları kuvvetlendirmeye yardımcı olmuştur.
Zaten bu yüzden, paylaşılan şeyleri insanlara hatırlatmak, aralarındaki bağı korumak için "tuz ekmek hakkı için" denilmiş ya.
Zaten bu yüzden, paylaşılan şeyleri insanlara hatırlatmak, aralarındaki bağı korumak için "tuz ekmek hakkı için" denilmiş ya.
Zamana
bağlı bu tür ziyafetler ve toplu yemeklerin kültürümüzde çok eskiye dayanan kökleri var. Geçmişte yılın belli bir zamanında obalarda düzenlenen böyle ziyafet ve şölenlere bütün beyler ve ileri gelenler katılırmış. Eski kaynaklar
gösteriyor ki, adları her ne olursa olsun, bu toplumun yardımlaşma,
dayanışma ve istişare amaçlı belli bir "şölen" anlayışı var. Bu nedenle hayatımızda zaman içinde yaşanan değişiklikler, elbette ki bu tip geleneklere de yansımış olmalı. Nihayet köy hayırlarının da böyle bir değişim
sonucu günümüze ulaştığı düşünülebilir.
Yağmur
duası geleneğine, nadir de olsa böyle hayırlar içinde rastlanabiliyor. Hayırın düzenlendiği yıl mevsim kurak geçiyorsa, bu ihtiyaca bağlı olarak yağmur duası köy hayırı içinde gerçekleşiyor. Yalnız bunun için köyün en yeşil, ağaçlık ve ferah yerinin seçilmesi, toplu yemek ve duanın açık alanda yapılması şart.
Hayırlar
bugün Çanakkale ve Balıkesir'de ufak tefek bazı farklarla hala yaşayan canlı bir
gelenek. Ülkemizin başka bölgelerinde bu şekil bir
etkinlik bulunmuyor. Örneğin Balıkesir'in yer aldığı Marmara
Bölgesi`ndeki diğer yerlerde böyle bir kültüre
rastlanmıyor. Hatta bu gelenek Balıkesir'in merkez
köyleri, Bigadiç, Sındırgı,
Kepsut, Dursunbey, Susurluk, Savaştepe ve İvrindi köylerinde yaşatılırken, mesela aynı ilin körfez bölgesinde yok.
Nisan ve mayıs aylarındagerçekleşen bu etkinlikler, içinde hem dinî
hem de dinî olmayan farklı bir çok unsuru barındırıyor. Bugünkü şekliyle köy hayırları, ağırlıklı olarak bir dayanışma örneği. Bu vesile ile hayrı düzenleyen köy ile çevreden gelenler arasında yeniden iletişim kurulabiliyor. Mevcut bağlar
kuvvetlendiriliyor ve daha özel
ilişkilere imkan veriyor.
Bu yönüyle hayırlar, aynı zamanda sosyal bir etkinlik olarak eskiden beri yapılagelmiş. Bugün de, toplumsal değişime paralel olarak günümüzdeki hâliyle sürdürülüyor.
Geleneksel hale getirmeye çalıştığımız "Sökün Çeşmeleri Buluşması" da böyle bir değişimin sonucu. Bir tür hıdırellez, şenlik ve köy hayırı karışımı bir etkinlik. Bu yıl 24 Mayıs Cumartesi günü ikincisi yapıldı.
Bu yönüyle hayırlar, aynı zamanda sosyal bir etkinlik olarak eskiden beri yapılagelmiş. Bugün de, toplumsal değişime paralel olarak günümüzdeki hâliyle sürdürülüyor.
Geleneksel hale getirmeye çalıştığımız "Sökün Çeşmeleri Buluşması" da böyle bir değişimin sonucu. Bir tür hıdırellez, şenlik ve köy hayırı karışımı bir etkinlik. Bu yıl 24 Mayıs Cumartesi günü ikincisi yapıldı.
Benim köyüm
Balıkesir ili Susurluk ilçesine bağlı 40 haneli küçük bir köy. Eski ismi Mana,
bugünkü ismi Günaydın. Halk arasında doksanüç harbi denilen Osmanlı Rus savaşı
sırasında Artvin Borçka'dan göç etmek zorunda kalan altı yedi gürcü aile ile o
bölgenin göçer yörüklerinin yerleşik hayata geçmesiyle oluşmuş.
En yoğun ve
hareketli dönemi iki dünya savaşının yokluk ve sıkıntılarına denk gelmiş.
1960'tan sonra da giderek artan bir göç dalgasıyla eski gücünü kaybetmiş. Halen
kendi halinde, adı gibi küçük, sevimli bir köy Günaydın.
Benim ailem de
köyden ayrıldığında henüz dört yaşındaymışım. Doğduğum ev, sahibi İsmail abi
sayesinde hala sapasağlam duruyor. Kendisi on parmağında on marifet, usta,
çiftçi, tamircidir. Evindeki alet edevat değme ustalarda bulunmaz. Mimar,
mühendisin köyde yaşayanıdır.
Köyde içinde insan yaşamayan onlarca ev yıkılmış ya da yıkılmaya yüz tutmuşken benim evim hala ayakta. Tabi çocukken bana çok büyük gelirdi. Önündeki avlu, ahır ve samanlık hala yerinde ama sanki küçülmüş gibi. Üç dört yaşımda tırmandığım iğde ağacı yok artık. Yerine başka ağaçlar çıkıp büyümüş.
Köyde içinde insan yaşamayan onlarca ev yıkılmış ya da yıkılmaya yüz tutmuşken benim evim hala ayakta. Tabi çocukken bana çok büyük gelirdi. Önündeki avlu, ahır ve samanlık hala yerinde ama sanki küçülmüş gibi. Üç dört yaşımda tırmandığım iğde ağacı yok artık. Yerine başka ağaçlar çıkıp büyümüş.
Sökün Çeşmeleri
Buluşmasıyla ilgili hazırlıklar için köye gittiğimde şöyle kısa bir tur yaptım
içinde. Köyün kendine has taşlı yollarını, taş-kerpiç-ahşap karışımı evlerini,
iki camisini ve kalan bir iki akrabamı gördüm. Çocukken varvarlı hallerini
bildiğim birkaç yaşlıyı, tanımadığım gençleri izledim. Köprünün üstünden çok
sular geçmişti. Ben artık bu köyde
"hoş geldin" denilen bir yabancıydım.
Yabancılaştığım onca
seneyi yeni baştan yaşayamazdım, ama, köyüme olan saygımı gösterebilirdim. Bu
amaçla karınca kararınca Sökün Çeşmeleri Buluşması etkinliğini düzenleyen
yaşıtım ve akrabam bir grup arkadaşıma yardım etmeye çalıştım. Kah toplantılarına
katıldım, kah face'ten haber ve duyurularını ilettim. Bazen de elime kürek,
tırmık ve fırça alarak alanın düzenlenmesine yardımcı oldum.
Etkinliğin
yapılacağı alan adını daha ben doğmamışken 1953 yılında yapıldığı söylenen
Sökün Çeşmelerinden alıyor. Yani tam 61 yıllık bir çeşme. Hala akan gür
suyundan dolayı bu adı almış olmalı. İçinde tarihi sayılabilecek yaşlı
çınarların da bulunduğu, 6-7 ulu çınar ağacının gölgesinde yeşil, nefis bir
mekan. Susurluktan gelen 8-9 km'lik asfalt yol Söve köyü ayrımını geçtikten sonra
tam o noktada ikiye ayrılıyor. Biri İclaliye köyüne gidiyor. Diğeri ise 1 km mesafedeki Günaydın köyüne.
Bu yıl ikincisi
yapılan etkinlik aslında 11 Mayıs Pazar günü için planlanmıştı. Ancak yağışlı
geçen o hafta nedeniyle önce ayın 18'ine ertelendi. Sonra da maalesef 13
Mayısta Soma'da bütün ülkenin yüreğine ateş düşüren o elim facia meydana geldi.
Ülke yastayken eğlenemezdik. Biz de 24 Mayıs Cumartesiye erteledik buluşmayı. Pazar günü Miraç kandili olması dolayısıyla mecburen Cumartesiye almıştık.
Programdaki oyun ve eğlence çeşitliliğini de bir ölçüde azaltarak.
24 Mayıs Cumartesi
sabahı bulutlu bir havaya uyandık. Biraz tedirgin oldum ama, saat daha 10 olmadan hava açılmış,
güneş tatlı sıcak yüzünü göstermişti. Bizim aile üç araba halinde alana
ulaştık. Gelenler kahvaltıya davet ediliyordu. Yıktığımız eski depo ve beton
platformlar üzerine piknik masalarından uzun bir kahvaltı masası hazırlanmış,
kahvaltılık malzemeler de açık büfe düzeninde yerini almıştı.
Kahvaltıdan sonra
çeşmenin hemen üstündeki çınar gölgesine yaşlı annemin etrafına yerleştik. Ben kendimi bildim bileli bu çeşme var
diyordu annem. "Ne buğday yıkadım, ne kadar su taşıdım burdan.." diye
anlatıyordu. Gözleri dalmış gitmiş gibiydi, hüzünlüydü. Anılarının çoğu acılı
sıkıntılı şeyler olmalıydı.
Konuyu değiştirdik "Hadi anne sana fotoğraf sergisini gösterelim." Mekanlar zamanlara, insanlar mekanlara, zamanlar insanlara karışmıştı. Seneler geçmiş, mekanlar değişmiş ve insanlar göçüp gitmişti işte. Sökün çeşmesinin hemen üst tarafının köyün mezarlığı olması tabloyu daha da ağırlaştırıyordu. Fotoğraf sergimiz köyümüzün eski ailelerinin çoğu şimdi hayatta bulunmayan büyüklerini anma amaçlıydı. Bu arada yeni gençlere böyle ulu çınarlı, koyu gölgeli, bol yeşilli ve gür sulu bir mekanda köklerini arayıp bulma imkanı vermek istemiştik.
Konuyu değiştirdik "Hadi anne sana fotoğraf sergisini gösterelim." Mekanlar zamanlara, insanlar mekanlara, zamanlar insanlara karışmıştı. Seneler geçmiş, mekanlar değişmiş ve insanlar göçüp gitmişti işte. Sökün çeşmesinin hemen üst tarafının köyün mezarlığı olması tabloyu daha da ağırlaştırıyordu. Fotoğraf sergimiz köyümüzün eski ailelerinin çoğu şimdi hayatta bulunmayan büyüklerini anma amaçlıydı. Bu arada yeni gençlere böyle ulu çınarlı, koyu gölgeli, bol yeşilli ve gür sulu bir mekanda köklerini arayıp bulma imkanı vermek istemiştik.
Annem, yaşlı kadın, ulu bir çınar gibi kolumuza girdi, ağır
ağır iki büklüm sergiye doğru yürüdük. Fotoğrafların yanına gidene kadar da neyi kasdettiğimizi
anlayamamıştı. Köyün ancak onun bilebileceği eski aile büyüklerini görünce
şaşırdı. Titreyen elleriyle parmaklarını o fotoğrafların yüzünde dolaştırdı.
İsimlerini söyledi bir bir, sonra da "Allah rahmet etsin" dedi içini çekerek.
Kendi annesini,
büyük anneannesini gördü. Yine bir hüzün geçti gözlerinden. Üzülmesin diye çektim götürdüm başka bir tarafa "Bak anne bu kim ? Bakalım tanıyabilecek misin ?" Önce
rahmetli babamı gördü, sonra da evlilik resimlerini. Avuçlarıyla sever gibi
okşadı fotoğrafları.
Dedemi, nenemi, bebeklik ve çocukluk resimlerimizi de gördü "bunlar da mı burdaymış" dedi hayretle. Yerimize dönerken aklı genç kızken İstanbul'a gittiğinde akrabalarla çekindiği resminde kalmıştı. "Keşke koymasaydınız onu, saçım başım açık" dedi sitem ederek. "Anne sen yaşlı bir kadınsın. Aradan altmış seneden fazla zaman geçmiş. Neye günah olsun ?" dedim şakaya vurarak. O sustu, ama ben onun bu hassasiyetine mahçup oldum.
Dedemi, nenemi, bebeklik ve çocukluk resimlerimizi de gördü "bunlar da mı burdaymış" dedi hayretle. Yerimize dönerken aklı genç kızken İstanbul'a gittiğinde akrabalarla çekindiği resminde kalmıştı. "Keşke koymasaydınız onu, saçım başım açık" dedi sitem ederek. "Anne sen yaşlı bir kadınsın. Aradan altmış seneden fazla zaman geçmiş. Neye günah olsun ?" dedim şakaya vurarak. O sustu, ama ben onun bu hassasiyetine mahçup oldum.
Yerimize geçip
oturduk. Sağımız giderek kalabalıklaşıyordu. Hepsi tanıdık, hiçbiri yabancı
değildi. Ya akrabam, ya da köylümdüler. Ama ne yazık ki "Beni tanıdın mı ?"
diyen pek çoğuna verecek cevabım yoktu !
İsim hafızam kötüdür, ama bu ondan da fazla bir
şeydi. O yüzler değildi yabancı olan, bendim. İçimden "iyi ki her yıl bu
etkinlik olacak, ben ve benim gibi pek çok insan için bu bir ihtiyaç" dedim.
Köklerine tutunmaya çalışan sadece ben değilimdir herhalde" diye düşünmüştüm. Bir an kendimi bir köprü gibi hissettim. Bunu ancak benim yaşımda olanlar anlayabilir. Öncekilere tutunan, torunlarıyla da geleceğe uzanan bir köprü düşünün. Zaman akacak, nesiller değişecek ama birşeyler elden ele korunup, yaşatılacak. Bağın kopmaması lazım, iyi şeylerde çocuklarımıza köprü olabilmemiz lazım.
Köklerine tutunmaya çalışan sadece ben değilimdir herhalde" diye düşünmüştüm. Bir an kendimi bir köprü gibi hissettim. Bunu ancak benim yaşımda olanlar anlayabilir. Öncekilere tutunan, torunlarıyla da geleceğe uzanan bir köprü düşünün. Zaman akacak, nesiller değişecek ama birşeyler elden ele korunup, yaşatılacak. Bağın kopmaması lazım, iyi şeylerde çocuklarımıza köprü olabilmemiz lazım.
Bu yüzden, kendimi zorlayarak
farklı yerde oturan bir sürü insanın yanına gidip hal hatır sordum. Yaşlıların
ellerinden öptüm. Uzun zamandır beni görmemişlerdi.
Onların merak ettikleri soruları cevaplandırdım. Eşimi, çocuklarımı, torunlarımı sordular. Çok şükür iyidirler dedim, emekli olduğumu Ankara'da yerleştiğimi öğrendiler. Yazları Burhaniye'ye geldiğimi, sık sık annemi dolaştığımı anlattım.
Ben de onları sordum, hasta olup olmadıklarını, çocuklarını, torunlarını anlattılar bana. Bazı gençleri tanıştırdılar, "bu benim oğlumun kızı, bu da erkek torunum". Onlarla kıvandıkları gözlerinden okunuyordu. Ben de onların bu yeni hayatlara filiz verme, yeniden doğma duygularına ortak oldum.
Onların merak ettikleri soruları cevaplandırdım. Eşimi, çocuklarımı, torunlarımı sordular. Çok şükür iyidirler dedim, emekli olduğumu Ankara'da yerleştiğimi öğrendiler. Yazları Burhaniye'ye geldiğimi, sık sık annemi dolaştığımı anlattım.
Ben de onları sordum, hasta olup olmadıklarını, çocuklarını, torunlarını anlattılar bana. Bazı gençleri tanıştırdılar, "bu benim oğlumun kızı, bu da erkek torunum". Onlarla kıvandıkları gözlerinden okunuyordu. Ben de onların bu yeni hayatlara filiz verme, yeniden doğma duygularına ortak oldum.
Etkinliğin açılış
saati gelmişti. Köyün yukarki cami imamı Cengiz'den bir aşr-ı şerif okumasını
ve dua etmesini istemiştim. Sağolsun o da geldi ve Mülk suresini okudu.
Ardından güzel bir dua yaptı.
Böylece başta Soma'daki şehitlerimiz ve köyümüzün gelmiş geçmiş ervahının ruhuna okuyarak ve dua ederek etkinliğimizi başlattık.
Bu topluluk yerine göre dua etmesini, yerine göre de eğlenmeyi biliyordu. Milli duyguları da sapasağlamdı. Hoşgeldiniz afişinden hemen sonra, alanın tam ortasına denk gelen bir yerde köyün al bayraklı sancağı bütün görkemiyle duruyordu.
Böylece başta Soma'daki şehitlerimiz ve köyümüzün gelmiş geçmiş ervahının ruhuna okuyarak ve dua ederek etkinliğimizi başlattık.
Bu topluluk yerine göre dua etmesini, yerine göre de eğlenmeyi biliyordu. Milli duyguları da sapasağlamdı. Hoşgeldiniz afişinden hemen sonra, alanın tam ortasına denk gelen bir yerde köyün al bayraklı sancağı bütün görkemiyle duruyordu.
İlk olarak Susurluk Anadolu
lisesi folklor ekibi yöre oyunlarından oluşan güzel bir gösteri yaptı. Yemyeşil bir ortamda rengarenk kıyafetleriyle gerçekten gözalıcıydılar. Gösterinin sonlarına doğru diğer gençlerin de katılımıyla coşkuyu tavan yaptırdılar.
Aslında bir de Artvin Yusufeli ekibi de gelecekti. Ancak hem peşpeşe iki erteleme, hem de Soma faciası sebebiyle onları izleyemedik. Oysa Artvin oyunlarını izlemeyi gerçekten çok istemiştik. Olsaydılar emin olun kanımız kaynayacak, yerimizde duramayacaktık. İnşallah seneye.
Aslında bir de Artvin Yusufeli ekibi de gelecekti. Ancak hem peşpeşe iki erteleme, hem de Soma faciası sebebiyle onları izleyemedik. Oysa Artvin oyunlarını izlemeyi gerçekten çok istemiştik. Olsaydılar emin olun kanımız kaynayacak, yerimizde duramayacaktık. İnşallah seneye.
Köyümüzün gençleri belli ki hızlarını alamamışlardı. Seslendirmeden verilen oyun havalarını duyar duymaz hemen ortaya fırladılar.
Bizim köyün renkli bir kültürü vardır. Hem yörük hem de gürcü bir halkın karışıp kaynaşmasından kaynaklanmış bu. Bir buçuk asır süren bu beraberlik kız alıp verme ile yer yer akrabalık düzeyine de çıkmış. Yani biz Günaydın köyü'yüz, aynı Türkiye gibi. Hem çiftetelli oynarız, hem tinikana. Üzüntümüz sevincimiz, coşkumuz yasımız, duamız oyunumuz müşterektir. Toplu atar yüreklerimiz, biz bize benzeriz o kadar.
Bizim köyün renkli bir kültürü vardır. Hem yörük hem de gürcü bir halkın karışıp kaynaşmasından kaynaklanmış bu. Bir buçuk asır süren bu beraberlik kız alıp verme ile yer yer akrabalık düzeyine de çıkmış. Yani biz Günaydın köyü'yüz, aynı Türkiye gibi. Hem çiftetelli oynarız, hem tinikana. Üzüntümüz sevincimiz, coşkumuz yasımız, duamız oyunumuz müşterektir. Toplu atar yüreklerimiz, biz bize benzeriz o kadar.
Gençler iyice coştular, oynadılar zıpladılar ama artık öğle saati gelmiş,
bu defa yemek dağıtma düzeni sahnede yerini almıştı. Yavaş yavaş arkadaki kuyruk doldu.
Kazanlarda pişen yemekler köyümüzün gönüllü gençleri marifetiyle kepçe kepçe misafirlere verildi. İnsanlar köy ekmeği ayran eşliğinde etli nohut, pilav ve höşmerimden oluşan öğle yemeklerini aldılar.
Sıra ulu çınar gölgeleri altında ve yeşil çimlere serilmiş halılar üzerinde bu güzel yemeğin yenilmesindeydi. Tabi ayrılmaz lezzet sohpet ve muhabbetle.
Şimdi gürcülerin pek
sevdiği "tinikana" oyununun zamanıydı. O tanıdık müziği duyduğunda hiçbir gürcüye "oyna" denmezdi. Çünkü, alan bir anda kendiliğinden bu oyunu bekleyen çiftlerle doluverirdi.
Bu oyun çerkez oyunu gibidir. Kız erkek karşılıklı oynanır. Aynı anda pek çok kişi böyle ortaya çıkabilir ve kalabalık bir anda pervaneler gibi dönmeye başlar.
Çalgı aletleri genellikle tahtaya vurulan sopalar ve akordiondur. Akordion yoksa ağız mızıkası ile de oynanabilir.
Kazanlarda pişen yemekler köyümüzün gönüllü gençleri marifetiyle kepçe kepçe misafirlere verildi. İnsanlar köy ekmeği ayran eşliğinde etli nohut, pilav ve höşmerimden oluşan öğle yemeklerini aldılar.
Sıra ulu çınar gölgeleri altında ve yeşil çimlere serilmiş halılar üzerinde bu güzel yemeğin yenilmesindeydi. Tabi ayrılmaz lezzet sohpet ve muhabbetle.

Bu oyun çerkez oyunu gibidir. Kız erkek karşılıklı oynanır. Aynı anda pek çok kişi böyle ortaya çıkabilir ve kalabalık bir anda pervaneler gibi dönmeye başlar.
Çalgı aletleri genellikle tahtaya vurulan sopalar ve akordiondur. Akordion yoksa ağız mızıkası ile de oynanabilir.
Nitekim seslendirmeden
memnun olmayan Bedri abi hemen küçük ağız mızıkası ve mikrofonla ortaya çıkıverdi.
Ve işte böyle tinikanayı çaldı. "Ne varsa eski ustalarda var" dedirtecek kadar da güzeldi performansı. Akordion yok, çünkü çalabilen yoktu. Hatta tahta üzerine vurulan o kendine özgü tempo da yoktu.
Herşeyin elektronikleştiği, bilgisayara CD'ye sığdırıldığı günümüzde ne kadar düşündürücü bir tablo. Eskiden köyümüzde en azından iki üç kişi akordion çalardı. Tahtaya vurma işi ise bütün gençler tarafından zevkle, neşeyle yapılırdı. Arada çıkan o kendine has nara ve kaykırışlar da cabası. O coşku ve ahenk sanki bugün gibi aklımda.
Ve işte böyle tinikanayı çaldı. "Ne varsa eski ustalarda var" dedirtecek kadar da güzeldi performansı. Akordion yok, çünkü çalabilen yoktu. Hatta tahta üzerine vurulan o kendine özgü tempo da yoktu.
Herşeyin elektronikleştiği, bilgisayara CD'ye sığdırıldığı günümüzde ne kadar düşündürücü bir tablo. Eskiden köyümüzde en azından iki üç kişi akordion çalardı. Tahtaya vurma işi ise bütün gençler tarafından zevkle, neşeyle yapılırdı. Arada çıkan o kendine has nara ve kaykırışlar da cabası. O coşku ve ahenk sanki bugün gibi aklımda.
Gürcülerin olduğu
bir eğlencede "Cilveno Nanayda" olmaz mı ? Hemen halka yapıldı ve
karşılıklı manilerle bu oyun da oynandı.
Nakaratları koro halinde "Cilveno Nanayda" diye söylenen bu oyunun manileri de gürcüce. Ayrıca bu manilerin çoğu doğaçlama. Ne yazık ki şimdilerde yaşı 60'ın üstünde ancak birkaç ablamız tarafından söylenebiliyorlar.
Peki ya sonra ? Sonra ne olacak ?..
Nakaratları koro halinde "Cilveno Nanayda" diye söylenen bu oyunun manileri de gürcüce. Ayrıca bu manilerin çoğu doğaçlama. Ne yazık ki şimdilerde yaşı 60'ın üstünde ancak birkaç ablamız tarafından söylenebiliyorlar.
Peki ya sonra ? Sonra ne olacak ?..
Bu yılki etkinlikte
aramızda genç bir roman yazarı vardı. Bahadır Cüneyt Yalçın ilk romanı
"Mütevazı Bir İntikam" kitabını şenlik alanında okurlarına imzaladı.
Daha öncesinde mikrofonu eline alarak kendisini tanıtmış ve köyüyle, akrabaları ve özellikle babaannesiyle ilgili anılarını paylaşmıştı.
İki kez ertelenmesine rağmen, aynı günde 600 km'lik yolu gelip dönen ve bunu "köyüm için" diyen başarılı bir oğula sahip olduğum için gurur duyuyorum. Köyüm adına da kıvançlıyım.
Daha öncesinde mikrofonu eline alarak kendisini tanıtmış ve köyüyle, akrabaları ve özellikle babaannesiyle ilgili anılarını paylaşmıştı.
İki kez ertelenmesine rağmen, aynı günde 600 km'lik yolu gelip dönen ve bunu "köyüm için" diyen başarılı bir oğula sahip olduğum için gurur duyuyorum. Köyüm adına da kıvançlıyım.
"Sökün
Çeşmeleri Buluşması" bir çok güzel şeye zemin hazırladığı gibi
"hayırlı" bir işe de öncülük etti. Sökün çeşmesinin tamiratı ve
yenilenmesi için bir bağış kampanyası başlattı.
Ümid ediyoruz ki kışa kadar bu iş başarılır ve çeşmemiz daha nice altmış yıllara akmaya devam eder.
Biz gördük, gelecek nesiller de görsün. Suyunu içsin, serin sularında elini yüzünü yıkasın. Yalaklarında hayvanlar sulansın, akıp giden suyuyla da yine o güzelim bahçeler, bağlar sulansın.
Köy hayırlarına yöremizde bazen “Peygamber Mevlidi” de deniyormuş. Özellikle de kutlu doğum haftasını izleyen günlerde yapılması sebebiyle. Bizimkisi de Kur'anla başladı, dua ile açıldı. Yenilen içilen şeyler tamamen ortada toplanan parayla karşılandı. Buruk da olsa eğlendik.
Sonuçta hayatın içinde farklı bir renk, doyulmaz bir lezzet gördük, yaşadık. Yaşamımızdaki küçük şeylerin ıskalanmaması gerektiğini bir kere daha düşünerek ve anlayarak.
Yaşadıklarımız, fark edilmesi gereken küçük ama büyük şeylerdendi. Görebilene, anlayabilene. Allah bizi ve bizden sonraki nesilleri böyle güzellikleri unutanlardan etmesin.
Ümid ediyoruz ki kışa kadar bu iş başarılır ve çeşmemiz daha nice altmış yıllara akmaya devam eder.
Biz gördük, gelecek nesiller de görsün. Suyunu içsin, serin sularında elini yüzünü yıkasın. Yalaklarında hayvanlar sulansın, akıp giden suyuyla da yine o güzelim bahçeler, bağlar sulansın.
Köy hayırlarına yöremizde bazen “Peygamber Mevlidi” de deniyormuş. Özellikle de kutlu doğum haftasını izleyen günlerde yapılması sebebiyle. Bizimkisi de Kur'anla başladı, dua ile açıldı. Yenilen içilen şeyler tamamen ortada toplanan parayla karşılandı. Buruk da olsa eğlendik.
Sonuçta hayatın içinde farklı bir renk, doyulmaz bir lezzet gördük, yaşadık. Yaşamımızdaki küçük şeylerin ıskalanmaması gerektiğini bir kere daha düşünerek ve anlayarak.
Yaşadıklarımız, fark edilmesi gereken küçük ama büyük şeylerdendi. Görebilene, anlayabilene. Allah bizi ve bizden sonraki nesilleri böyle güzellikleri unutanlardan etmesin.