12 Mart 2014 Çarşamba

141 12 Mart 2014 Çarşamba 09:47 ŞİİR VE TÜRKÜ............................Benim için asla ağlama…

Benim için asla ağlama…

Çanakkale Savaşları, o günün bütün uluslarını derinden etkilemiştir. Özellikle de Avustralya ve Yeni Zelanda’yı.

Onlar Britanya İmparatorluğu'nun yenilmez üstünlüğünden o kadar emindiler ki savaşa çağrıldıklarında çok büyük onur duymuşlardı. Ancak Gelibolu Savaşları onları derinden sarsmış, Avustralya Devleti bu şekilde doğmuştur. Günümüz Avustralya’sının temeli Gelibolu olarak görülmektedir.

Ayrıca, dünyada bu savaş, askeri beceriksizlik ve felaket sembolü olarak da görülmüştür. Mesela Eric Bolge tarafından yazılan "And The Band Played Waltzing Matilda" savaş karşıtı şarkı bu savaşla ilgilidir.

Ancak Çanakkale muharebelerinin anlamı bizim için çok daha farklıdır. O gün milletimiz yedi düvele karşı kahramanca durmuş, ama, bu şanlı müdafaa üçyüzbin şehidin kanına mal olmuştur. Bu savaş ülkemizin daha bıyığı terlememiş yüzlerce sultani talebesini, tıbbıye ve darülfünun öğrencisini yutmuş, adeta topyekun genç bir nesil o topraklarda yitirilmiştir. Bunun bir ülke için ne anlam ifade ettiğini düşünmek gerekir.

Necmettin Halil Onan [1] tarafından Gelibolu yamaçlarında yazılan “Bir Yolcuya” adlı şiir bu duyguları bütün yoğunluğuyla yansıtmaktadır.

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın / Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın / Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda / Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda / Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele / Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğuldu sele / Mübarek kanını kattığı yerdir.
Düşün ki, hasrolan kan, kemik, etin / Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda, bütün milletin / Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Çanakkale savaşına dair böyle çok sayıda duygulu olay ve belge vardır. Bunlardan bir tanesi de Gümüşhane’nin Şiran ilçesinden Şehid Üsteğmen Zahid efendinin cebinden çıkan mektuptur.   

1915 yılı sonlarına doğru düşman kuvvetleri Anafartalar'dan çekilmiş, güney cephesinden de çekilmesi beklenmektedir. O tarihlerde düşmanın bazı hazırlıklar yaptığı gözlenir. Bunun üzerine geceleri küçük kuvvetlerle baskınlar düzenlenir ve hazırlık hakkında bilgi almaya çalışılır. İşte böyle bir baskın sırasında düşmanın alışılagelenden çok daha fazla ateşle karşılık vermesi üzerine Üsteğmen Zahid, bunun çekilmeyi gizlemek amacıyla yapıldığından kuşkulanır. 8-9 Ocak 1916 da bütün  bölüğüyle saldırıya geçer ve bu muharebe sırasında şehit olur.

Zahid efendi Çanakkale savaşının son şehitlerindendir. Şehid olduktan sonra  cesedini gömmeden evvel ceplerinde yapılan aramada eşine yazılmış, fakat gönderilme imkanı bulunamamış bir vasiyetname çıkar.  Mektup Aziziye Kasabasının Kılıç Mehmed bey Kariyesinden Ahmed Efendi Kerimesi (kızı) Refikam (eşim) Hanife hanıma diye yazılmıştır.

21 Temmuz 330
  1. İşte bugün seferberlik ilan edildi. Ben hem kendim, hem mesleğim itibariyle tam bir asker hem müftehir bir askerim.
  2. Asker olmaklığım hasebiyle bugün sonu ile Vatanımı müdafaya gidiyorum. (Bu günlerde her zamankinden daha önemli muharebelere gireceğiz) Gidip gelmemek, gelip bıraktıklarımı bulamamak da vakıadır. Bu hallerin Alem-i Beşeriyette vukuu inkar olunamaz.
  3. Böyle olmakla beraber, şu vasiyetnameyi yazmak, hemen irtihal dâr-ı beka etmek değildir. Bunun için imanımız katidir. (Bilirsin , her muharebeye giren ölmez. Fakat eğer ben ölürsem sakın gam yeme…)
  4. Rabbani ve mukadderat-ı ilahiye: ben seni, sen beni tanımadığımız ve bilmediğimiz halde basir memleketten bizi kendi kendimize nasip etti. Allahın emrine ve Peygamberimizin kavline tevfikan izdivacımız icra olundu. (Beni ve seni yaratan Allah bizi nasıl dünyada birbirimize nasib etti ise , benden şehitlik rütbesini esirgemediği taktirde , elbette , ruhlarımızı da birbirine kavuşturur.) Tabii, hayatta olduğum müddetçe idaren geçiminizi temine çalıştım. Fakat bizi toplayıp bir araya getiren devletimiz ilan-ı harb eder ve ben mumaileyh vatan uğruna ahrete şahadet edecek olursam; sahip bulunduğum iskam-ı şeriyeye tevfikan mumele icrası da size variddir. Böyle bir hal vukuunda mevcud olan, eşya ve emval-i menkulemde (eşyamın listesi ilişikte) mihri müeccelinizi almanız için ben kendinizi tevkil ve tavzif ediyorum. Emval-i menkulem mesarife kifayet etmezse mamulan beni borçlu olarak yatırmayacağınıza eminim.
  5. Diğer hareketlerine dair bir şey yazmayacağım. Kendi kendimize verdiğimiz vaatlerden inhiraf etmemenizi ister ve ümid ederim. (ilk gece aramızda geçen sözü unutma…) Bana ruhuma bir mevlüd-i şerif kırrat etmek hususu vicdanınıza muhavveldir. Kendim için başka bir taleb-i ihtiyacım yoktur. Şehitlik bana kâfiyet eder. (Vatan yolunda şehit olursam bana ne mutlu)     
  6. Altı maddeden ibaret olan bu vasiyetnamemi elinize aldığınız zaman ceheren ağlayacak olursanız hüsn-ü rızamı tahsil etmemiş olursunuz. (Bu vasiyetimi aldığınız zaman yüksek sesle ağlamanıza razı değilim. Benim için kat’iyyen ağlama…)
….kumandanı Zevciniz Zahid 
                                                                                                                                                                                                                                                6 Eylül 1914     

Mektubun içinden çıkan kırmızı kordelaya bağlı saç demeti mini mini yavrusu Nadide’nindir. Zahid Üsteğmen cepheye gelirken arkasında evlad ü iyal düşüncesini de bırakmış, savaş boyunca ne izin istemiş, ne de bu konuda iki çift laf etmiştir. O son mektubu vasiyetini bile göndermeye fırsat bulamaz.

Çanakkale daha böyle çok kahramanlık ve adanmışlık öyküleriyle doludur. Şiir olmuş,  ağıt olmuştur dillerde, türkü olmuştur gönüllerde. Mesela araştırmacı Ali Osman Karakuş’un “Öyküleriyle sandıklı türküleri” eserinde kendi kendine [2] mırıldanan yaşlı bir haladan bahsedilir.

Askerin gittiği soğanlı dere / Atma şarapnalı her yerim yâre / Yatan şehitlerin vatanı nere ?
Gülleyi bombayı yak da gidelim / Süngüyü tüfengi tak da gidelim
Çanakkale bizim ateş hattımız / Orada sakin oldu bizim ceddimiz / Durmak olmaz hücum vaktimiz
Gülleyi bombayı yak da gidelim / Süngüyü tüfengi tak da gidelim
Ordu gelip İstanbul'a dolunca / Baş katipler mevcudunu alınca / Analar, babalar öksüz kalınca
Ağla anam ağlanacak gün budur / Al, kırmızı kanlar aktı o sine
Kışlanın önünde sıra söğütler / Oturmuş zabitler asker öğütler / Cepheye gidiyor civan yiğitler
Ağla anam ağlanacak gün budur / Al, kırmızı kanlar aktı o sine
Şimendifer seni yapan ne usta / Koy verin uğrunu gideyim dosta / Analar babalar kara yasta
Ağla anam ağlanacak gün budur / Al, kırmızı kanlar aktı o sine
Bayram gelir hep camiye giderler / Bozulmuş bağçeler ötmez bülbüller / Analar yavruyu bu günde beller
Ağla anam ağlanacak gün budur / Al, kırmızı kanlar aktı o sine

Çanakkale adeta "şüheda" kelimesiyle eş anlamlı olmuştur milletimiz için. İliklerine, genlerine kadar işlemiştir o savaş. "Çanakkale geçilmez !" diyen geçmişimiz orada yatmaktadır. Hepimizin onuru, vatanımızın tapusudur Çanakkale. Millet olmamızın ispatı, devletimizin önsözüdür o şanlı direniş. Bu günümüzü borçluyuz onlara. Kardeşliğimizi, din için, vatan için, bayrak için şehadeti biz onlardan öğrendik. Rahmet olsun onlara, şükürler olsun, selam olsun hatırlayanlara.

-------------------------------
[1] Necmettin Halil Onan (d. 1902 - ö. 17 Ağustos 1968), Türk şair, öğretmen, edebiyat tarihçisi.Türk edebiyatının artık klasikleşmiş eseri olan ve Türk ordusunun Çanakkale Savaşları'ndaki savunmasını anan "Bir Yolcuya" (Dur Yolcu) şiirini kaleme alan şairdir.
[2] İzzet Ulvi tarafından Aşık Kalecikli Hakkı'dan derlenmiş bir sandıklı türküsü

10 Mart 2014 Pazartesi

140 11 Mart 2014 Salı 06:44 HAYATIN İKİ YÜZÜ.................................İyilik ve kötülük (7)

İyilik ve kötülük (7)


Kulak vermek isteyenler için müjdeler var Kur'anda. "Mü'minleri müjdele !."diye başlıyor, iyi ve iyiliğin somut örnekleri de verilerek: "Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû' ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır" ,"İyilik edenleri müjdele","Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız (Allah'a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır." [1]

Kur'an diliyle "Gerçek şu ki iman edip iyi işler yapanlara gelince, şüphesiz Allah iyilik yapanların ve iyi davrananların mükafatını zayi etmez" deniliyor. Hatta iyilik yapanlar için "Kim güzel bir iş yaparsa onun iyiliğini artırırız. Kullarımdan İnanıp yararlı işler yapan ve salih amel işleyenler cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu büyük lütuftur. İşte bu Allah'ın, müjdelediği şeydir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir" [2] diyor yüce Rabbimiz.

Allah "Bunlar, hikmet dolu Kitab'ın; iyilik yapanlara bir hidayet ve rahmet olarak indirilmiş âyetleridir" buyuruyor bu kutlu mesajlar için. Kurtuluşa erenler içinse "Rabbimizin, bizi salihler topluluğuyla beraber (cennete) koymasını umarken, Allah'a ve bize gelen gerçeğe ne diye inanmayalım? dedikleri için onların bu sözüne karşılık Allah onlara, devamlı kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetleri mükafat olarak verdi. İşte bu, iyilik yapanların mükafatıdır. Ve işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir"[3] müjdesini veriyor.

Hitap "Mü'min erkekler ve mü'min kadınlara !" Kur'ana göre onlar "birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah'a ve Resûlüne itaat ederler." "İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." [4]

Bakın hemen peşinden Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar da şöyle tarif ediliyor ; "Onlar; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren kimselerdir. Onlar ahirete de kesin olarak inanırlar. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler." Sonra yapılan şu tavsiyeye bakınız "Kim iyilik yaparak kendini Allah'a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur." Akıbetin haber verilmesi de son derece düşündürücü "İşlerin sonu ancak Allah'a varır." [5] 

Bu noktada Lokman peygamberin oğluna nasihatını da haber veriyor bize Kur'an. "Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir." [6]

Kur'anda herkes ve her durum için müjde var. Örneğin "Allah'a ve Resûlüne karşı sadık ve samimi oldukları takdirde, İyilikte bulunan kimselerin" daha önceki durumlarından dolayı "(kınanması) için de bir sebep yoktur. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" [7] buyuruluyor.

Uyarı da var bazılarına "Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın !" Peki ne yapmalıyız ? "Allah'a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin." Sonuç yine bir müjde: "Şüphesiz, Allah'ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır." [8]

Neticede "Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır" öyle değil mi ? Bu gerçeğin hatırlatılmasının bir de sebebi olmalı. İşte "(Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükafatlandırması için (böyle)dir" diyor mevlamız." Çünkü O, Allah'a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir." Ardından yine bir tarif geliyor: "Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir." Ve işte yine kutlu bir müjde: "Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır." [9]

Demek ki Kur'an-ı Kerim hem insanları iyilik yapmaya yöneltiyor, hem de iyi ve iyiliği örneklerle açıklıyor. Üstelik Allaha karşı gelmekten sakınan, iman edip iyi işler yapanlar için Naîm cennetini vaad ederek. Bu kutlu haberleri şöyle de okuyabilirsiniz: "kötü ve kötülük de açıklanmış bu ayetlerle, bu uyarıları dikkate almayanlar da tarif edilmiş" aslında. Neticede bütün işlerin sonu ona varmayacak mı ?  O halde en iyisi yine onun dediği gibi "en sağlam kulba tutunmak."

---------------------------
[1] Tevbe Suresi, 112. Ayet, Hac Suresi, 37. Ayet
[2] Yûsuf Suresi), 90. Kehf Suresi), 30. Şûrâ Suresi), 22-23. Ayetler
[3] Mâide Suresi, 84-85. Lokmân Suresi, 2, 4-5. Ayetler
[4] Tevbe Suresi, 71. Ayet
[5] Lokmân Suresi, 22. Ayet
[6] Lokmân Suresi, 17. Ayet
[7] Tevbe Suresi, 91. Ayet
[8] A'râf Suresi, 56. Ayet
[9] Necm Suresi, 31-32. Ayet